SİRACETTİN ASLAN / Doğruhaber/ ARAŞTIRMA
Modern bilim, geçen haftaki yazımızda belirttiğimiz üzere, Kilise/Hıristiyan ilahiyatıyla girdiği çatışma süreci sonucunda
Rönesans ve aydınlanma çağıyla birlikte önemli bir ivme kazanmıştı. Bu kazanımın temelinde, bütün araştırma sahalarının müteâl/aşkın olandan arındırılıp akıl ve duyu gibi salt insansal yetilerin merkeziliğinin sözkonusu olduğuna işaret etmiştik.
Modern bilimsel tefekkürün salt insansal yetilerden hareketle kilise karşısında giriştiği mücadelenin nihayetinde, meşhur Kopernik devrimi ile birlikte önemli gelişmeler yaşanılır. Fizik ve astronomi alanında meydana gelen bu gelişmeler, Batı toplumunda, insanın kozmik nizamdaki bütünlüğünün ve ehemmiyetinin yitirilmesine bilgisel(!) zemin hazırlanmış oldu.
Koperniğin bu mirasını devr alan ve Rönesans ve modern dönemin geçiş kavşağında yer alan Galileo, fizik ve matematik alanında terkibi deneysel bir yöntemle daha da ilerletir. Galileo, külli yasa ve kâinattaki illiyet fikrinden hareketle bilimin temellendirilmesi hususunda niceliksel yöntemi esas alır. Bu niceliksel yöntem, evrende meydana gelen hadiselerin deneye konu olanları ölçmek; deneye konu olmayan hadiseleri ise laboratuar ortamına indirgenerek açıklanmasını gerektirir. Bu şekilde deneye konu olan vakıalardan elden edilen sonuçlar, külli olmakla birlikte evrendeki mekanik birliği temsil eder (Ülken, 2007, 13).
Galileo’nun öne sürdüğü görüşleri miras alan Newton, bu mirası nazariye düzeyinde daha da geliştirerek buna bilimsel kazandırmaya çalışır. Newton’un evrene ilişkin geliştirdiği bilgi nazariyesine göre evrenin, Tanrı tarafından yaratılmış olmakla birlikte matematik ve fizik kurallarına göre işleyen mekanik bir yapısı vardır. Buna göre Tanrı’nın yarattığı evren ile onu idare eden mekanik yasalar arasında bir çelişmezlik sözkonusu da değildir. Bu bakımdan Tanrı’sal güçlerin, evren üzerine oluşturucu ve etkileyici bir etkisi yoktur. Öte yandan Newton’un olgulara dayalı bilgi nazariyesi gereğince, toplumsal alandaki değişim ve dönüşümlerin müsebbibinin bilim ve bilgi ile açıklanması koşulu, önemli etken olarak görülür. Bu son ifade ile anlatılmak istenen şey, gerek evren ve gerekse toplumsal alana ilişkin araştırmaların niteliksel bağlamını, olgusal bilgi türleri belirlenmesidir. Yani evrendeki kozmik hukukun tasavvur edilmesinde ve toplumsal olanın anlaşılmasında etkin olan şey, ahlaki, ilahi ve teleolojik gerekçeler değil; kütle, ivme ve kuvvet gibi fiziğin konusu olan unsurların belirleyiciliği sözkonusudur (Küçükalp ve Cevizci, 2010, 121–122). Fiziğin konusu olan kütle, ivme ve kuvvet unsurlarına ilişkin Newton’nun geliştirdiği nazariye, aynı zamanda onun üç hareket yasasının içeriğine ilişkin muhtevayı içermekle birlikte modern bilimsel tefekküre determinizm fikrinin yerleşmesine kapı aralamıştır.
Böylece Newton’un geliştirdiği üç hareket (etki-tepki, dinamik-güç ve yer çekimi kanunu) yasası, Batı’da, 17. yüzyıl mekanik bilimsel tefekkürün gelişmesine bağlı olarak mekanik bir dünyagörüşünün yaygınlaşmasına da cevvaliyet kazandırmıştır. Bununla birlikte Newton’un Pricipia’sı, artık mekanik bilimsel araştırmalarda başvuru eseri olmuştur (Kuhn, 1970, 104–106). Newton’un üç hareket yasasına bağlı olarak ileri sürdüğü mekanik nazariyeden elde edilen olgusal bilginin, başta fizik bilimi olmak üzere sosyoloji ve psikoloji gibi insan bilimlerine kadar belirleyici bir işlevi vardır. Bu işlevin fizik disiplinine yansıması, evrende deneyin konusu olmayan mucizevî hadiselerin meydana gelemeyeceğini bağlı olarak tesadüf ve tevafuka yer olamayacağı şeklinde olmuştur (Ülken, 2007, 16–17). Fizik ve fizik kanunlarından hareketle mucizevî hadisleri evrende dışlayan Newton, aslında dini temayülleri olan biriydi. Ancak onun dinsel algısında evren, başlangıçta, zaman ve bakımında Tanrı tarafından sağlam temeller üzerine inşa edilmiş ve daha sonrasında Tanrı’nın evrene ve fizik kanunlarına müdahalesi sözkonusu değildir.
Batı dünyasında, bilimsel tefekkürün gelişimine ve ilerlemesine zemin ve katkı sağlayan bir diğer etken ise 17. yüzyılda Descartes tarafında sistemleştirilen Kartezyen felsefedir. Kartezyen felsefenin Batı bilimine en önemli katkısı, bu bilimin gelişimine ve ilerlemesine düşünsel arka oluşturmasıdır. Bu bakımdan Kartezyen felsefe, insan nezdinde, ruh ve madde arasında epistemolojik ve ontolojik bir ayırıma giderek insan ve evren ilişkin düalistik seküler okumaların yapılmasına imkân sağlamıştır. Bu imkân, nihai olarak evrenin insanın tahakkümüne ve pratik faydalarına amade etmiştir. İnsan ve evren ilişkin bu bakışı açısı, modern bilimsel gelişmelerin seküler bir çizgide ilerlemesine epistemolojik bir vasıta sağlamıştır.
Geçen haftaki araştırmamızla birlikte ele aldığımız şekliyle teşekkül olunan modern bilim, günümüzde, Batılı iktidarların nesnesi haline gelerek evren başta olmak üzere insanın dâhil olduğu her alanda telafisi çok güç sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda modern bilim, günümüzde, zengin ile fakir arasında devasa bir uçurumun olmasının; çevresel felaketlerin meydana gelişinin; kitlesel düzeyde insanların ve insanlığın kırımdan geçirilmesinin; inanç değerlerinin ortadan kaldırılmasına çalışılarak manevi/ruhani buhranlarının; doğal dengenin bozulmasına bağlı olarak iklim sorunun ortaya çıkmasının; yani çevresel ve toplumsal sorunların yanı sıra zihinsel ve cismani hastalıkların ortaya çıkmasının başat müsebbibidir. Çünkü modern bilim, seküler ve mekanik anlayış doğrultusunda, insan ve onun evren ile olan ilişkisi bağlamında Allah ile bütün bağlarının koparılmasını vazife bilerek pratik yaklaşımları esas almıştır. Böylece insan, manevi veçhesi dışlanmış mekanik bir robot haline dönüştürülmüştür. Bu robot ise eylemin mâna boyutunu idrâki değil, salt mekanik dünya görüşü bağlamında eylemin maddi veçhesi üzerine duruyor. Bu nedenledir ki insana ilişkin bu vaziyet, kısaca zikrettiğimiz sorunların (bir çok etkeni olmakla birlikte) esas nedeni olarak görülmelidir.
Kaynakça: Hilmi Ziya Ülken. 2007. Bilim Felsefesi. İstanbul: Ülken Yayınları; S. H. Nasr. 1990. Islâm and Enviromental Crisis. Journal of Islâmic Research. vol. 4, no. 3:55–174; İlhan Kutluer. 2005. İslam ve Bilim Tartışmalarına Temel Yaklaşımlar. Bilgi, Bilim ve İslâm I-II. hzl. Ahmet Tabakoğlu ve Sadık Çelenk. İstanbul: Ensar Neşriyat: 149–162; İsmail R. Farukî. 2006. Tevhid. çev. Dilaver Yardım ve Latif Boyacı. İstanbul, İnsan Yayınları; Kasım Küçükalp ve Ahmet Cevizci. 2010. Batı Düşüncesi. İstanbul: İsam Yayınları; Thomas Kuhn. 1970. The Structure of Scientific Revoluations. Chicago: The University of Chicago Pres: Nakib al-Attas. 1993. Islâm and Secularism. Kuala Lumpur: ISTAC; Toby E. Huff. 1993. The Rise of Early Modern Science; Islam, China and the Modern. New York: Cambridge University Press; Mehmet Özay. 2007. Sekülerleşme ve Din. İstanbul: İz Yayıncılık.
(Not): Buradaki kaynakçaya, geçen hafta kullanılan kaynaklar da dâhil edilmiştir.)