Lügati manada düğme, gömlek vs. gibi elbisede iliklenerek kişiyi örten nesne anlamında olsa da gündelik ıstılahta elektrik anahtarı, elektronik tuşlar ve çeşitli aksamlar için de “düğme” tabiri kullanılır.

Tümünün iki ortak noktası vardır. Biri negatif diğeri pozitif işlevleridir. Sayılan somut düğmelerin yanında bir de telafuzda soyut bir düğmeden bahsedilir ki, onun açılıp-kapanması bazen bir ülkeyi bazen de koca bir bölgeyi etkiler. Bazen bir ülke içinde belli güç odakları, bazen uluslararası sistemin hakim aktörleri ve bazen de her iki kesim birlikte hareket ederek mezkur soyut düğmeye basarak harekete geçirirler. Siyasal elitin ve politikacıların bir parça yeni bir manevra taktiğiyle “Birileri düğmeye bastı! Acaba düğmeye basan kim?!” şeklindeki haklı söylemleri bir yana belki de asıl merak edilmesi gereken soru ve vakıaya hiç de dikkat edilmemektedir.

-Ülkenin dış müdahalere açık olan yaraları nelerdir?,

-Bu yaralar içinde “Aşil Topuğu” olarak ilgi gören ve üzerinden operasyon yapılanı bile bile neden tedavi edilmemektedir?

-Hem İslam ülkelerinde neden bu kadar çok düğme var ki? Her fırsatta birileri bu düğmelerle oynayarak yöneticileri hizaya getirmektedir.

Aslında dünya ülkeleri tek tek incelendiğinde, İslam ülkelerindeki sorunların aynısı ya da benzerlerini diğer ülkelerde de görmek mümkündür. Örneğin, uluslararası ilişkilerde ülkelerin “Ulusal Güvenlik”lerinde kritik noktalar sayılan etnik yapı, dinsel-meshepsel farklılıklar, gelir dağılımındaki eşitsizlik... Gibi temel sorunların hemen hemen her ülkede mevcut olduğu görülmektedir.

Buna rağmen; İslam coğrafyasının gayr-i resmi adlandırması olan Ortadoğu Bölgesi’ndeki operasyonel hareketliliğin dünyanın geri kalan bölgelerinden kat kat fazla olduğu rahatlıkla gözlemlenebilir.

Bu noktada can alıcı iki soru sorulabilir: Kim? Ve Neden?

Kim sorusunun cevabı zannedildiği gibi ülkelerin kadim düşmanları falan değildir. Örneğin Türkiye’yi ele alırsak; ülke üzerinde oynanan büyük oyunlardan hiçbirinden idareciler, ülkenin hafif siklet kadim düşmanı Yunanistan’ı ya da Sünni rakip Suriyeyi, Irak’ı, İran’ı işaret etmemişlerdir. “Dış güçler” gibi yuvarlak bir söylemle siyaset dilinde adrese gönderme yapmakla yetinmişlerdir.

Halkın öfkesini kendilerinden küçük ve zayıf ülkelere doğru kanalize etmişlerdir. Bugüne kadar hiçbir yönetici çıkıpta “Ülkemizin hassas sorunlarına çomak sokan, dost-müttefik ve stratejik ortağımız olan ya da elli yıldır kapısında el pençe divan durduğumuz ABD ile AB’nin başat ülkeleridir...” deme yürekliliğini gösterememiştir. Oysa Türkiye gibi hemen tüm İslam ülkelerindeki askeri ihtilaller ve mengi sokak hareketlerinin (Mısır’daki devrim karşıtı devrim veya gezi olayları gibi) perde arkasındaki güçleri bu ülkelere en çok dostluk yaptığı söyleyen ülke ve kuruluşlardır.

Neden sorusunun cevabı hem sayı hem içerik bakımından ilkinden daha komplekstir.

Mesela Tayvan, Çin açısından bir düğmedir. Başta ABD ve büyük aktörler Çin’le bir sıkıntı yaşadıklarında Tayvan sorunu üzerinden ona ayar vermeye çalışırlar. Ancak konu olan bir İslam ülkesi ise öyle büyük bir soruna ihtiyaç olmadığı gibi zulüm görüp katliama uğrayanlar Müslüman olduğundan da tepkilerin şekil ve dozu değişmektedir. Deyim yerendeyse Taksim Gezi parkındaki ağaç için yekpare bir blok halinde “Özgürlük insan hakları...” gerekçelerinin arkasına sığınıp sözde müttefiklerini sıkıştıran Batı koalisyonu, Mynmar’da işlenen Müslüman kıyımına ya da gün be gün büyüyüp kavileşen israil işgaline karşı aynı dozda ses çıkaramamıştır. Demek ki düğmelerin konumlanışı, işlevi ve etkileri İslam ülkeleri söz konusu olunca değişmektedir.

Bu konudaki örnekler vakıay-ı adiyeden, sayısal aktüaliteden hesap edilir hale gelmiştir.

Öyleyse bir yandan Batı Koalisyonu diğer yanan doğunun iki büyük gücü olan Rusya ve Çin tarafından mengeneye alınmışçasına sıkılan İslam coğrafyasından istenen nedir? diye sorulmalıdır. Bugün İslam Coğrafyasındaki ülkeler çoğunlukla yüzyıl önce belirlenmiş sorunlar ile uğraşmak zorunda bırakılmaktadır. Yirminci yüzyıl başlarının iki süper gücü olan İngiliz ve Fransızlar, petrol kuyusu açıp üzerine geçici kapak örtmeleri gibi bu ülkelerde de çok sayıda sorunlu noktalar belirlemiş veya tahrikleriyle sorun haline getirdikleri “Dondurulmuş Sorunları” ileride kullanmak üzere açık yaralar halinde bırakmışlardır. Yerine ve zamanına göre bu açık yaralara tuz bastırılmasının sebebi, başta İslam ve Müslümanlarla süre gelen dinsel varlık savaşı olmak üzere, jeostratejik ve ekonomik nedenlerdir. Bunların hiçbiri birbirinden bağımsız ele alınmamalıdır. Doğulu ve batılı büyük aktörlerin İslam Dünyasına uyguladıkları tazyik ve baskıları petrol-doğalgaz ve madenler bağlamıyla sınırlamak nakıs ve hatalı bir düşünce olur.

1917’de İngiliz generalin Selahaddin Eyyübi’nin mezarında “Biz geldik Selahaddin!” demesi, 11 Eylül’ün ardından G. Bush’un “Bu haçlı seferi’dir!” baklasını ağzından çıkarması, İran İ. Cumhuriyeti’ne 34 yıldır uygulanan ambargo... Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya’daki İslami gelişmeleri önlemek için Çeçenya, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi yerlere askeri müdahalelerde bulunması, Karadağ’ı İslam Coğrafyasından koparıp Ermenilere vermesi... Çin’in Doğu Türkistanlı Müslümanlara göz açtırmaması... Gibi her an yaşanan yüzlerce örnek “Küfür tek millettir!” hadisinin eşsiz vurgusuyla bu mengenenin en önemli nedenini de açıklamaktadır.

Normal bir gömlekte bile düğmelerin çokluğu açıp kapamada zaman ve emek israfı gibi sorunlara yol açarken İslam ülkelerinin birlik ve bütünlüklerine ekonomilerine ve de coğrafi varlıklarına ciddi tehditler oluşturan, kumandası düşman/rakip güçlerin elindeki yüzlerce düğmenin varlığı elbetteki vahimdir.

İslam coğrafyasında sonu gelmeyen karışıklıkların ve iç çatışmaların temelinde bu ayarlı düğmelerin bulunduğunu söylemek mümkündür. Ancak emperyal ve İslam düşmanı güçlere öfkeyi yoğunlaştırıp kendi eksikliklerini görmeme yanlışlığına da düşülmemelidir.

İslam ülkelerindeki batı eğitimli, batı yanlısı ve batı kuklası kadroların gönüllü hizmeti söz konusu olduğu gibi birçok ılımlı veya radikal islami oluşumun da yanlış stratejileri mezkur güçlere bilinçsiz hizmet hanesine yazılmaktadır.

Yüce Allah, Kitab-ı Kerim’de taraftarı olan Mü’minleri vasfederken “Birbilerine karşı son derece merhametli”(5-54) olduklarını, olmaları gerektiğini buyurur. Oysa realitedeki manzara bu vasfın tersyüz edilmiş halidir.

Birbirinin en küçük hatasını affetmeyen, zihinsel enerjisinin çoğunu birbirini eleştirme ve tabanı kaydırma çabasıyla heder eden yapılar, İslam tarihinden sadece bir kesiti, sadece Endülüs’ün makus sonunu hazırlayan gelişmeleri okusalar, İslamdan çok küfre avantajlar sağladıklarını rahatlıkla görürler. İslam ülkelerinin ve şuurlu, bilinçli İslami organizasyonların hali Seyda’nın beytinde resmedilmiş adeta; “Ji kufre’ra kedine, Ji mera gure birçine...”

Elbetteki İslam düşmanı ve emperyal güçlerin ellerinde spekülasyona, manipülasyona ve provakasyonlara kaynaklık eden düğmeler, sadece ülkeler bazında ele alınmamaktadır.

İslami teşkilatlar ve hatta fertler dahi İslam karşıtlarına kullanıp darbe vuracakları malzemeler vermemek için azami dikkat göstermek zorundadırlar. O halde risk düğmelerinin önce tespiti sonra da operasyonel mühendisliklere malzeme olmaktan çıkarılmaları gerekmektedir.

İslam coğrafyasında tuzaklanmış fay hatları gibi İslami oluşum ve cemaatlerde de algıda, zihinsel yaklaşımlarda ve taktik manevralarda riskli düğmeler bulunmaktadır. Hakeza başta yöneticiler olmak üzere tüm fertlerde de öyle.

Yüce Allah’ın nuruyla bakınca ferasetiyle İslam düşmanlarını korkutan Mü’minler/Ümmet bugün (İslam) medeniyet içi çatışmaya doğru adım adım sürüklenmeye çalışılabiliyorsa, dert ve sorumluluk sahiplerinin bir daha ve bir daha düşünmeleri gerekir.

Yine aynı şekilde, Ümmet olma bilinci tüm hücrelerde etkisini gösterdiğinde; bu hamleler savuşturulduktan sonra sıra karşı hamlelere gelecektir. Ve o zaman risk haritalarındaki düğmeleri bizimkinden çok çok fazla olan İslam karşıtlarının görkemli kalelerinin kumdan olduğu görülecektir.

Dilinin ve silahının namlusunu masumlardan ve Müslümanlardan uzak tutanlara takvasını ilimle, cesaret ve basiretle harmanlayıp ümmete katık yapanlara selam olsun!

FARUK KUZU
KANDIRA 2 NOLU F TİPİ CEZAEVİ