Şehide Koca / Nisanur Dergisi
Kış mevsiminin kendini tüm soğukluğuyla hissettirdiği Şubat ayında, şehit alfabesinden cümle seçmenin telaşındayım. Vurmak istiyorum bu ay yüreğimi şehitlerin sahiline... Öylesine çaresiz, öylesine eksik, öylesine yorgun düşlerim... Öylesine biçare, öylesine kırgın, öylesine mustaz’af yüreğim...
Birçok İslamî hareket önderinin şehit edildiği ve birçok yiğidin toprağa düştüğü ay! Şehitler kervanı, muhabbet dolu melekûti nidayla ruhumu ve kalbimi canlandırarak geçiyordu gözlerimin önünden...
Nasıl yazabilirdim izzeti, şerefi, özgürlüğü ve şehadeti? Duruşları bir mermiden daha şerefli ve dik yiğitlerin destanını? Secde suskunluğuyla kıyama duran ve seccadesini katlarken kardeşlerinin feryadına koşan yiğitlerin çağrısını?
Şubat soğuğu iyiden iyiye bedenimi titretiyorken, şehadet sıcaklığı sarıyordu naif bir esintiyle ruhumu. İçleri sıcacık eden, adananların, adanmışların ve toprağın altındaki dirilerle insanlığı dirilten şehadet ayının berraklığı ısıtıyordu yüreğimi... Şehadet kokuyor fecr, şehadet kokuyor ayaz ve şehadet kokuyor kâinat... Şehitler geçiyor gözlerimin önünden.
Karanlık ve soğuk geceler. Issız kaldırımlar... Kim bilir, belki bu soğuk gecede yine bir muştu düşecek toprağa. Kan dökülecek, topraklar yeşerecek. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Lübnan’da... Ümmetin tevhid ve özgürlük mücadelesini aydınlatanlar yıldız olacak bizlere. Lübnan’da siyonist israil’in aracına düzenlediği hava saldırısında şehadete uçan Abbas Musavi doğacak dünyaya. Said’ler dirilecek gülistanın bağrında. İstiklal mahkemeleri kurulacak, suçu şapka kanununa muhalefet olan İskilip’li Atıf Hocalar yeniden idam sehpalarında tarih yazacak. İslambuli’ler yine kılıçlara meydan okuyacak ve kanla yazacaklar âhde vefalarını. Tarih yazacak Şubat ayı. Kan akacak, güllerden şehitler doğacak.
Yaşamaya değil ölüme (ölümsüzlüğe) meftun nice güzide şehidin, istikameti cennet olan ayak izleri, yeryüzü coğrafyasını dolaşacak. Canlılığını hiç yitirmeyen bir seslenişle şehitlerin çağrısı yankılanacak gök kubbenin altında…
“Bu yolda ölmemiz şereftir!’’ diyerek Seyyid Kutup kana bulanacak. “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve tüm çağlara” diye haykıran Metin Yüksel şehit düşecek ve ardından binlerce Metin dirilecek cami avlusunda. Yürekleri ürpertecek yiğit Cevher Dudayev’in Kafkaslar’dan “Bizi öldürebilir, ezebilir, üstümüzde tanklarla dans edebilir, vücudumuzu parçalaya bilirler. Fakat bizim özgürlük ve bağımsızlık ruhumuzu asla yok edemezler” haykırışı imanımıza güç katacak...
“Gayemiz; Allah, önderimiz; Resulullah, rehberimiz; Kur’an, yolumuz; cihad, en büyük emelimiz; Allah yolunda şehitlik” ilkesiyle El-Benna’lar vurulacak Kahire sokaklarında ve yeşerecek Rabia meydanlarında. Şeyh Said’in, tarihe not düştüğü “Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur” mısraları ve bir özgürlük savaşçısı Malkolm X’in kararlı sesi duyulacak kıtalar ötesinden; “Eğer uğrunda ölmeye hazır değilseniz, ‘özgürlük’ kelimesini lügatinizden çıkarın!”
İnsanlık anlayacak ki; boş sloganizmin alıcısı yoktur ve insanlar fiiliyatsız edebiyatlar dinlemekten bıkmıştır. Ancak şehitlerin son çağrıları insanlığı cennete çağırmaktadır. İnsanların batınî kulakları ancak bu çağrılarla uyanacak ve...
Birçok İslamî hareket önderinin şehit edildiği ve birçok yiğidin toprağa düştüğü ay! Şehitler kervanı, muhabbet dolu melekûti nidayla ruhumu ve kalbimi canlandırarak geçiyordu gözlerimin önünden...
Nasıl yazabilirdim izzeti, şerefi, özgürlüğü ve şehadeti? Duruşları bir mermiden daha şerefli ve dik yiğitlerin destanını? Secde suskunluğuyla kıyama duran ve seccadesini katlarken kardeşlerinin feryadına koşan yiğitlerin çağrısını?
Şubat soğuğu iyiden iyiye bedenimi titretiyorken, şehadet sıcaklığı sarıyordu naif bir esintiyle ruhumu. İçleri sıcacık eden, adananların, adanmışların ve toprağın altındaki dirilerle insanlığı dirilten şehadet ayının berraklığı ısıtıyordu yüreğimi... Şehadet kokuyor fecr, şehadet kokuyor ayaz ve şehadet kokuyor kâinat... Şehitler geçiyor gözlerimin önünden.
Karanlık ve soğuk geceler. Issız kaldırımlar... Kim bilir, belki bu soğuk gecede yine bir muştu düşecek toprağa. Kan dökülecek, topraklar yeşerecek. Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Lübnan’da... Ümmetin tevhid ve özgürlük mücadelesini aydınlatanlar yıldız olacak bizlere. Lübnan’da siyonist israil’in aracına düzenlediği hava saldırısında şehadete uçan Abbas Musavi doğacak dünyaya. Said’ler dirilecek gülistanın bağrında. İstiklal mahkemeleri kurulacak, suçu şapka kanununa muhalefet olan İskilip’li Atıf Hocalar yeniden idam sehpalarında tarih yazacak. İslambuli’ler yine kılıçlara meydan okuyacak ve kanla yazacaklar âhde vefalarını. Tarih yazacak Şubat ayı. Kan akacak, güllerden şehitler doğacak.
Yaşamaya değil ölüme (ölümsüzlüğe) meftun nice güzide şehidin, istikameti cennet olan ayak izleri, yeryüzü coğrafyasını dolaşacak. Canlılığını hiç yitirmeyen bir seslenişle şehitlerin çağrısı yankılanacak gök kubbenin altında…
“Bu yolda ölmemiz şereftir!’’ diyerek Seyyid Kutup kana bulanacak. “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve tüm çağlara” diye haykıran Metin Yüksel şehit düşecek ve ardından binlerce Metin dirilecek cami avlusunda. Yürekleri ürpertecek yiğit Cevher Dudayev’in Kafkaslar’dan “Bizi öldürebilir, ezebilir, üstümüzde tanklarla dans edebilir, vücudumuzu parçalaya bilirler. Fakat bizim özgürlük ve bağımsızlık ruhumuzu asla yok edemezler” haykırışı imanımıza güç katacak...
“Gayemiz; Allah, önderimiz; Resulullah, rehberimiz; Kur’an, yolumuz; cihad, en büyük emelimiz; Allah yolunda şehitlik” ilkesiyle El-Benna’lar vurulacak Kahire sokaklarında ve yeşerecek Rabia meydanlarında. Şeyh Said’in, tarihe not düştüğü “Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur” mısraları ve bir özgürlük savaşçısı Malkolm X’in kararlı sesi duyulacak kıtalar ötesinden; “Eğer uğrunda ölmeye hazır değilseniz, ‘özgürlük’ kelimesini lügatinizden çıkarın!”
İnsanlık anlayacak ki; boş sloganizmin alıcısı yoktur ve insanlar fiiliyatsız edebiyatlar dinlemekten bıkmıştır. Ancak şehitlerin son çağrıları insanlığı cennete çağırmaktadır. İnsanların batınî kulakları ancak bu çağrılarla uyanacak ve...