Riyad Makaev / Doğruhaber
Stalin, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların Rusya’yı işgali sırasında Çeçenlerin ayaklanmasından korkuyordu. Bu nedenle Şubat 1943’te Yüksek Sovyet Komünist Şurası, Stalin’in emriyle toplanarak Çeçen problemine derhal son vermeye karar verdi. Bunun için tüm halk Orta Asya ve Sibirya’ya sürgün edilecek, Çeçen-İnguş Otonom Cumhuriyeti lağvedilecek ve ülkenin toprakları Rus ve diğer Sovyetler Birliği nüfusu ile doldurulacaktı. Sürgünün hazırlıkları tam bir yıl sürdü. Özel eğitimli 100 bin kişilik ordu ve emniyet gücü, askeri manevralar yapmak bahanesiyle Çeçenya’daki her bir köye ve kasabaya sevk edildi. 23 Şubat 1944 arifesinde Çeçen-İnguş Otonom Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları tüm kasaba ve köylerin meydanlarında Kızıl Ordu Günü’nü kutluyordu. Toplanan herkes bayram havasındaydı. Güvenlik güçleri tüm meydanların etrafını sardı. Askeri komutanlar meydanlarda Çeçen ve İnguş halkının Orta Asya ve Sibirya’ya sürgüne gönderilmesine ilişkin Yüksek Sovyet Kararnamesi’ni okuyarak insanlara sürgün için hazırlanmış özel merkezlerde toplanmalarını emrettiler. İnsanlar şok olmuştu ve böyle bir şeyin olamayacağına kendilerini inandırmak istiyorlardı ve herkesin aklındaki tek soru: Neden? Ancak askerlerin ağzından çıkan 15-20 dakika içerisinde hazırlanmalarına ilişkin sert yanıtın dışında zihinlerini meşgul eden soruya cevap alamadılar. Emre çabukça itaat edemeyen zayıf yaşlılar, kadınlar ve çocuklar zorla dışarı çıkarıldılar. Gösterilen herhangi bir öfke işaretinin cezası ölüm oldu. Kaçmaya yönelik her girişim silahlardan çıkan mermilerle ölüm oldu! Bazı Çeçenler anlamadığı halde tüm emirler Rusça verildi. Katliamın ilk günlerinden sonra, pek çok dağ, ova, kasaba ve köyler cansız bedenlerle dolmuştu. Cansız bedenlere her yerde rastlanıyordu: Evlerde, avluların içerisinde, yollar boyunca, köylerin çevrelerinde ve ormanlarda.
Ruslar Çeçen ve İnguşları her yerde öldürdü. Mayınlarla havaya uçurdular, yaktılar, suda boğdular ve zehirlediler. Gıda ürünlerinin çoğuna gazyağı döküldü ve yakıldı. Dağılan zehirli yiyeceklerin kurbanları ise çoğunlukla açlıktan kıvranan çocuklar oldu.
SÜRGÜN GÜNLERİNİN “HİKÂYELERİYLE” BÜYÜDÜK
Ulaştıkları Orta Asya Cumhuriyetlerinde ve Sibirya’da Çeçen ve İnguşlar hainler gibi karşılandı. Acıyan ve yardım etmek isteyen mutlaka olmuştur. Ancak Çeçen ve İnguş halkına yardım etmek sahiplenmek bile suç sayılıyordu. Hainlere yardım savaş döneminde ölümle veya aynı şekilde sürgün ve ağır cezalarla cezalandırılıyordu. Topyekûn bir halk ölüme terk edilmişti. Bugün Çeçen ve İnguşlar’dan 1945 ve 1954’e kadar doğanlar hepsi sürgünde doğmuştur. Bizler dedelerimizin, ninelerimizin ve baba annelerimizin sürgün günlerin “hikayeleriyle” büyüdük. Çeçen-İnguş Halkı 13 sene sürgünde çok zor şartlarla ölüm- kalım mücadelesini verdi. Bu zülüm unutulmayacaktı. Çeçen ve İnguş aydınları bu sürgünü anlatan kitaplar, şiirler yazdı. Ninniler bile sürgünü anlatan ve yaşadıkları zorluklardan bahsediyordu.
ANNELER ÇOCUKLARI KANLA EMZİRDİ
Sürgünde Çeçen ve İnguş halkın yüzde ellisi öldü. Eksi kırk derece soğukta açlıktan ve soğuktan ölen insanlar soğuklar inene kadar karda saklanırdı. İlkbaharla eriyen karla birlikte cesetler ortaya çıkmıştı. Bir de sonra hastalık vurmuştu “zavallı” halkı.
Rahmetli dedem anlatırdı, “Çocuklarımızın ayaklarını ısıtmak için köydeki hayvanların dışarıya çıkmasını beklerdik. Hayvan dışkısını bıraktığı zaman çocuklarımızın ayaklarını onun içine sokarak ısıtıyorduk.” Çeçen ve İnguş halkın sürgünde gördüğü zorlukları anlatmak için bu makale yetmez. Anneler çocukları kanla emzirdi. Soğuktan donarak ölen çocuklarıyla uyandılar. Bir lokma ekmek isteyen çocuğa ekmek veremediği için askerlerle çatışan babalar öldü…
“SÜRGÜN ANITI”NI CEVHER DUDAYEV AÇMIŞTI
Bugün Çeçenistan’da ve İnguşetya’da farklı bir zulüm ve sürgün yaşanıyor. 1944’te yaşanan sürgün unutturulmaya çalışılıyor.
Rus yanlısı hükümetler, Çeçen-İnguş halkının kendi işlediği suçu yüzünden sürgün edildiği yönünde yeni bir propaganda başlattılar. “Her dönemde, Rusya’dan ayrılmak isteyen bazı marjinal gruplar böyle zulümler yapmışlar halka…” diyerek Rusya’yı yaptığı bu soykırım suçundan kurtarmaya çalışıyorlar. 1991’de Çeçen-İnguş Birinci Cumhurbaşkanı Cevher Dudayev 23 Şubat Çeçen ve İnguş halklarının sürgün gününü “Yeniden Diriliş Günü” olarak ilan etmişti. Cevher Dudayev, Çeçenistan’nın başkenti Cevherkale’de tüm köy ve kasabadan mezar taşları getirerek, gelecek nesiller hep hatırlasın diye sürgünde ölenlerin adına büyük bir “Sürgün Anıtı” açmıştı. Duvarda şu yazı yer alıyordu: “Ağlamayacağız, Yılmayacağız ve Unutmayacağız”
ALÇAKLAR “LİDER” OLDU, GERÇEK LİDERLER ÖLDÜRÜLDÜ
Çeçenistan’ın bugünkü Rus yanlısı hükümeti, bu sürgünle alakalı Cevher Dudayev tarafından yapılan tüm çalışmaları yok etmiş durumda. Halk hiç bir müdahalede bulunamıyor. Müdahale yapan insanlar aynı sürgünü veyahut zulmü görüyor. Alçaklar “lider” oldu, gerçek liderler öldürüldü. Halk bastırıldı, Çeçenler hala sürgün yaşıyor. Bu zulmün mimarları bugün Türkiye’den bile yardım alabiliyor. Buna “DUR” diyen olmayacak mı? Bugün Çeçenler ve İnguşlar sürgünün 70. yılında yine 23 Şubat gününü “Rus Ordusunun Günü” olarak kutlamak zorundalar. Sürgünde ölen tüm Müslümanları rahmet ile anıyoruz…
Ey Yüce Rabbimiz! Onları şehit olarak kabul eyle. Senin dosdoğru yolunda mücadele ederek şehit düşen tüm Müslümanların şehadetlerini kabul buyur! Söz verip ve sözünden dönen alçakların zulmünden ve kötülüklerinden Müslümanları koru…