Müfit Yaray / doğruhaber / haber - yorum

Dün gazetelerde "paralel yapının" dinlediği 7000 kişilik liste yayımlandı ve bu olay Türkiye gündemine adeta bomba gibi düştü. Başbakan`dan bakanlara, iş dünyasından bürokrasi ve medyaya kadar Türkiye`nin yakından tanıdığı binlerce kişi… MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan`ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ve CHP genel merkezinin santrallı dâhil olmak üzere binlerce insan dinlenilmiş. Listede kimler yok ki siyasetçiler, gazeteciler, işadamları, aydınlar, sanatçılar, vakıflar, aydınlar, cemaatler, kanaat önderleri, STK`lar, banka merkezleri, şirket merkezleri, gazete ve televizyon santralleri, bakanlıklar, kamu kurumları, yardım kuruluşları, AK Partililer, CHP`liler, MHP`liler, Hüda Par’lılar, Saadet Partililer, BDP`liler, gazete ve televizyon merkezleri, Üniversite santralları, hukuk büroları, binlerce kişinin çalıştığı işyerleri ve hatta çocuk kreşleri bile. Kısacası siyasetçilerden, gazetecilere, STK`lara ve akademisyenlere hatta sıradan vatandaşa kadar herkesi dinlemişler.

Peki, hiçbir kutsalla, dini değerle, etikle, ahlakla açıklanması mümkün olmayan bu dinlemelerin dayanağı ne? Doğrusunu söylemek gerekirse “Özrü kabahatinden büyük” derler ya işte aynen öyle bir mazeret uydurmuşlar. Güya 2010`da bir kadın savcılığa "Kocam yasadışı dinci bir örgüt kuruyor" iddiasıyla şikâyette bulunmuş. Bunun üzerine Emniyetin savcılığa sunduğu dosyalarla savcılık mahkemelerden "Selam Terör Örgütü" soruşturması kapsamında 2010`da dinleme talebinde bulunmuş ve gerisi malum. Yukarıdaki binlerce insan bu saçma sapan iddiayla TCK 220, 314 ve TMK 5-1. maddeleri kapsamında "Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve üyesi olmak" suçlamalarıyla yıllarca dinlenilmiş.

Ancak şu anda gözden kaçırılan ve bilinmesi gereken en önemli husus bence yapılan dinlemelerin sadece bunlardan ibaret olmadığı ve bunların ne ilk ve ne de son olacağı gerçeğidir. Çünkü bunun benzeri akla ziyan iddialarla yıllarca dinlenilen kişilerin haddi hesabı yok. Emin olun cezaevleri bu tür basit ve hayal mahsulü olarak oluşturulan örgütlere üye olmaktan veya yönetmekten suçlanarak, telefonları dinlenilen ve normal günlük konuşmalarına polisler tarafından akla ziyan yorumlar getirilerek suçlanıp kodese tıkanan insanlarla doludur.

Bununla ilgili sadece bir örnek vereyim. 2011 yılının Ocak ayından bu yana İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden yargılamada mahkeme heyeti aralarında gazeteci, yazar, STK başkanlarının da bulunduğu 15 kişiye toplam 112 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti somut hiçbir delil olmamasına rağmen, polis’in hazırladığı kolluk ifadelerini ve dinlenilen telefonlarla ilgili polis yorumlarını delil kabul ederek, tamamıyla yasal faaliyetleri yüzünden ve çelişkilerle dolu olan bir iddianameyle bu kararı aldı. Bir çok hukukçu tarafından bir hukuk skandalı olarak yorumlanan kararda, Örneğin O zaman Mustazaf-Der İstanbul Şube Başkanı ve aynı zamanda gazeteci olan şimdiki HÜDA PAR genel başkan yardımcısı Sait Şahin’in kendi derneğinin kapatılması ile ilgili basın açıklaması organize etmesi iddianamede örgütsel faaliyet, davetli olarak katıldığı basın açıklamalarında yaptığı konuşmalar da örgütsel propaganda olarak gösterilmiştir.

Demek istediğim şu ki; Bu ülkede yıllardan beri aynı sıkıntılar yaşanıyor. Birçok insanımız telefonlarının yıllarca dinlenildiğini bildiği halde ve bu dinlemelerin yarın nasıl karşısına çıkacağından emin olmadığı halde çaresizlik içinde kıvranıyor. Başvurduğu hiçbir resmi kurum bu noktada kendisine yardımcı olmuyor. Hepsinde zımnen “Polis seni dinliyorsa demek yasadışı bir şeyler yapıyorsun” düşüncesi hakim. Bu sesiz çoğunluk hiçbir şekilde seslerini yetkililere duyuramıyorlar. Daha doğrusu yetkililer onların sesini duymak istemiyorlar veya duymamazlıktan geliyorlar. İlahi Adalet ise er veya geç tecelli ediyor. Gün gelir “Keser döner, sap döner” atasözünde olduğu gibi gün gelir yıllarca masumların telefonlarının dinlenmesine, onların hayali örgütlere akla ziyan yorumlarla üye ve yönetici yapılmasına göz yuman yetkililer aynı işlerin kendilerinin başına gelmesine asla şaşırmamalılar.

İşte bu yüzden bence başta çözüm merci olan AKP’li yetkililer ve onlara yakın medya kuruluşlarının dünden beri ortalığı velveleye vererek feryad-u figan etmeleri, aslında yıllardır bu noktadan muzdarip olup feryad eden masumların arşı alaya kadar çıkıp oradan Adl-ı İlahi olarak yansıyan ahh’larının bir tecellisinden başka bir şey değil. Tıpkı yıllardır kendi Medya kuruluşlarında İslami tüm kesimleri çirkin itham ve kelimelerle yaftalayan, itibarsızlaştıran Gülen Gurubundan muzdarip kalbi yanık Müslümanların feryad-u figanlarının arş-ı Ala’ya çıkması ve Adl-i ilahinin bir tecellisi olarak Gülen Gurubuna yansıması neticesinde bu gün Gülen Gurubunun birilerinin kendilerini çirkin itham ve kelimelerle yaftalamasından, itibarsızlaştırmaya çalışmasından şikayetlenip feryad-u figan etmeleri gibi.

İşte ilahi Adalet budur. Adl-ı ilahiden hala şüphelenenlere ve birilerine zülüm yapılırken “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla yapması gerekenleri yapmadığı halde bir gün kendisinin bundan etkilenmeyeceğini sananlara duyurulur.

Selam ve dua ile Allah’a emanet olun.