Seçim afişleri, seçim şarkıları, seçim sloganları, seçim büroları derken şimdi Hüdapar dışındaki partilerin neredeyse tamamında seçim kavgaları, seçim istifaları, seçim restleri, seçim hileleri gibi bir çok menfi öğeleri de görüyoruz. Bir ünvan, bir makam, bir oy uğruna ne kin ve düşmanlıklar ne husumetler, ne ihanetler, ne küskünler, ne tehditler savruluyor. Birbirlerine yıllarca yoldaş diyenler, arkadaş, kardeş diyenler ve aramızda su sızmaz diyen sözde dostlar, seçim öncesinde pazara çıktı ve çok ucuza satıldı.

Bir makam veya bir unvan uğruna birbirleriyle aralarını bozan insanların halkın mesela bozulan yollarını düzeltmelerini beklemek herhalde çok akıllıca olmasa gerek. Ancak mesele sadece onların böyle menfaat için kapışması değil. Asıl mesele seçmenin bu durumu ne kadar önemsediği. Çünkü onlar aralarında ne yaparsa yapsın ben oyumu yine onlara vereceğim diyenler ideolojisini önemsediği kadar imarı, bakımı, temizliği, doğruluğu, dürüstlüğü önemsememiş olacaktır. Bu yaklaşım, maalesef bu ülkede onyıllarca gerikalmışlığın asıl sebeplerinden birisi oldu. Aynı ideolojiye inanan kimselerin kendi aralarındaki ilişkileri onlardan gelecek fayda için ipucu değilse, insanlar, neye göre ve nasıl teşhis edilecektir?
“Filan kimse makam ve mevki için en yakınındaki kimseleri reddetmiş” diyecek sonra da onun vefakar ve fedakar olduğunu iddia ederek ona oy vermeye çağıracaksınız. Evet bu durum herhalde “Siz nasılsanız öyle idare edilirsiniz” hakikatiyle ancak izah edilebilir.

İletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması elbette toplumun bir çok konuda bilinç ve uyanıklığını artırmıştır. Dolayısıyla arka planı eskiden yakinen bilinmeyen kişilerin, grup ve partilerin, bugün çok fazla saklanamadığı veya yaptıklarını gizleyemedikleri meydandadır. Körükörüne onaylama, itaat etme ne aklın ne de İslamın kabul edeceği bir tutumdur.
Kaldı ki bir halkın bir çok işinin teslim edileceği kişinin seçilmesi vebali ağır olan bir mesuliyettir. ‘Bu benim tercihimdir, istediğime veririm’ deme hakkı, ancak imani, ahlaki ve ilmi seviyeleri arasında denklik bulunanlar için geçerlidir. Yoksa şehrin eminliğine liyakati olmayan kimselere sırf ideoloji veya fikir ortaklığı nedeniyle ciddi bir emaneti teslim etmek anlamına gelecek bir oy kullanımı yarın mahşer gününde hesabı zor verilecek bir iştir.

Seçilen kişinin eminliği için evvela iman ve salih amel mutlak surette aranmalıdır. Çünkü iman ve salih ameli olmayanın emanete riayet garantisi yoktur. Belediye ise baştan sona emanettir.

Allah’a verdiği sözde durmayıp, namazını ihmal eden halka verdiği sözü gereği gibi tutmasını beklemek tam bir hayaldir. Günde beş defa Hakk’ın huzurunda boyun eğmeyen secdelerle kul olduğunu göstermeyen bir kişiden samimi olarak halka hizmet etmesini beklemek de boş bir kuruntudan ibarettir. Tabi ki namaz kılan kimseler de her zaman dürüst olmayabilir ama namazsızlık hiç ümit vermeyen bir hasarettir.

Elhasıl; Bilinçli seçmen olmak, seçeceği kimsenin sadece hangi fikirde, hangi partide olduğunu bilmek değildir. Onun nasıl bir imana ve ahlak sahip olduğu, çevresiyle ilişkileri, yönetme kabiliyetine sahip olup olmadığı, hizmet aşkı, insanıyla, sokağıyla, taşıyla toprağıyla şehrin sorunları, ıslahı ve imarıyla ilgili ne kadar dertli göründüğü, helal ve haram konusundaki hassasiyeti gibi konularda vicdanı rahatlatmayan, güven vermeyen ve hayat karnesi kırık notlarla dolu olan adayları değil seçmek, onlardan ve yollarından uzak durmaktır.

Ve bilinçli seçmen olmak verdiği oyun at yarışında bir ata, ya da futbol totoda bir takıma oynamak kadar basit bir iş olmadığının ve hesabının çok ağır olacağının şuurunda olmaktır.

Hasan Çakır / Amedhaber