Nur Kılıç / İnzar Dergisi:

Gözlerinin içine bakmakla yetindi ilkin. Uzun ve anlamlı bir bakıştı. Sonrasında ‘ne diyebilirim ki’ dercesine usulca yere indirdi bakışlarını. Derin bir nefes aldı ve kesik kesik bıraktı. Gelişi güzel bir yere oturup okunan Fatiha’ya ‘âmin’ diyerek mukabele etti.

Genç kadını gözleriyle süzüyor, ona neler diyeceğini kafasında tasarlıyordu. Kalabalığın olduğu salondan çıkıp odaya geçişini fırsat bilerek ardından gitti. Usulen birkaç cümleyle de olsa ‘başsağlığı’ dilemesi gerektiğinin bilincindeydi. Ne var ki bir türlü ‘başın sağ olsun’ diyemedi. ‘Ne diyeceğimi bilemiyorum’ deyiverdi bir çırpıda. Ve sımsıkı sarıldı kocasını henüz kaybetmiş olan arkadaşına.

Derin bir iç çekişle “Ne yana baksam ondan bir iz var. Dayanmak çok zor” diye anlatmaya başladı genç kadın.

“Kocamın sağlık durumu gayet iyiydi oysa. Bir anda öylece çıkıp gitti hayatımdan. Ardında sadece hatırası kaldı…” dedi ve yorgun bedenini bir pelte gibi bıraktı koltuğa.

Akrabaları, komşuları taziye niyetiyle eve doluşmuşlardı. Cuma günü olması hasebiyle de ‘Cuma sureleri’ okunacaktı ‘ölü evi’nde. Dualar edilecek, merhumun ruhuna hatimler, Yasinler ve tesbihler hediye edilecekti. Gelenleri karşılamak için kendisini toparlaması gerektiğini düşünen genç kadın ‘ha gayret’ dercesine koltuk kolunu destek edinerek doğruldu ve salona yöneldi. Bir hayalet gibi süzüldü gelenlerin arasına…

Gerçekten de eşinin ölümüyle epey çökmüş, halsiz ve takatsiz düşmüştü… Günlerdir ağzına doğru dürüst lokma almamıştı. Kocası kalp krizi geçirip yoğun bakıma alındıktan iki gün sonra elini sıktığında sevincinden kendisine ne ikram edildiyse yemiş, iyileşeceğine dair umudu güçlenmişti. Ölüm haberini aldığı günden bu yana ise ne yemek ne de içmek istiyordu. Bunun bir nevi intihar olacağını bildiği için çok cüzi miktarda yiyip içiyordu.

Arkadaşının ‘yediğim boğazımdan geçmiyor’ sözü takıldı aklına. Kocasının ölümünün onu ...

MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!