M. Emin Özmen / İnzar Dergisi:
 
Gönül isterdi ki şehadeti Mus’ab bin Umeyr çıksa da kabrinden, yazsa en güzel şekliyle… Ya da tek başına aslan avına çıkan ve Ebu Cehil’i tek yumrukla yere çalan Hamza gelip müsle yapılmış haliyle anlatsaydı içinde bulundukları nimetleri… Veya Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Abdulkadir Udeh, Molla Zeki Atak, İbrahim Hoca vs. vs. bunlardan biri kalkıp anlatsaydı şehadeti… Belki şehid olmasalar bile vücutlarına sardıkları battaniyeleri ile bilge gençlik kulübü üyeleri şehadeti koklamış birileri olarak bu yazıyı kaleme alabilirlerdi. Bu nedenle kendimde şehadeti yazacak cesareti bulamadım. Ancak şehadet sonrası kendi ahvalimizi arzuhal etmek istedim.

İç Burukluğu:

Seyyid Hüseyin kaçırıldığı gece küçük oğullarından biri sağ omzuma diğeri sol omzuma uzanmıştı. Omuzlarım uyuşmalarına rağmen ikisini rahatsız etmemek için teprenmiyordum. Bir sağıma bakıyordum bir de soluma. Çocukların gözlerinin içine içine bakamıyordum. Bütün aile, kadınlar, çocuklar, bizler, kısacası hepimiz haber bekliyorduk. Beri tarafta bir köy onunla birlikte kaçırılan Hasan Çeken’den haber bekliyorlardı. Maalesef o gün bugün bir haber alınamadı.

Sadece o mu? Bir kış günü yine elektriklerin kesik olduğu bir akşam vakti öğrenmiştim Molla Zeki’nin şehid düştüğünü... Tatlı mı tatlı bir oğlu vardı. Sevgimizin hepsini ona odaklamıştık. Bu sevgiden Seyda’nın aile efradı rahatsız olmuştu. Çünkü çocuk şımarıyormuş. Varsın şımarsın efendim. Bizler onda Seyda’yı görüyorduk. Hem sonra hayat onu düzeltirdi. Seyda’ya olan özlemimizi onunla gideriyorduk.

Yahya Ayyaş... Kendi cep telefonu çalışmıyor diye bir başkasının cep telefonunu alıp konuşmaya başlamış. Meğerse alıp kulağına götürdüğü bombaymış. Sinyali alan Yahudi basmış düğmeye. Şehid olmuş Yahya. Bağırıyordu annesi bir yandan. O sadece benim oğlum değil diye...

Neydi Bizlere Kalan Miras?
...
 
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!