Mehmet Emin Özmen / Araştırma
İslam ümmetinin halinin harap olduğu dönemlerde hizmet eden cemaat veya fertler, Müslümanlar tarafından çok sevilmiş ve takdir edilmişlerdir. Cumhuriyet dönemi Müslüman camiaya hizmet edenleri göz önüne getirdiğimizde, bu söylediğimi daha iyi anlarız. Şeyh Said, Üstad Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, İskilipli Atıf Hoca gibi şahsiyetler zor dönemlerde İslam`a hizmet ettiklerinden dolayı sevilmiş ve hatta halk arasında kendilerine kutsiyet atfedilmiştir.
İHVAN VE AHVAL
İnkılap tarihi kitaplarında Birinci Dünya Savaşı sonrası durum özetlenirken, biraz da Türkiye Cumhuriyeti`nin kuruluşunu kutsamak için, Osmanlı`nın içinde bulunduğu perişanlık özetlenir. Aslında durum bu kitaplarda belirtilen gibiydi. Yani ahvalimiz pek iç açıcı değildi. Osmanlılar, savaştan mağlup olarak ayrılmış ve orduları dağılmıştı. Devletin enkazı üzerinde kurulan Türkiye, Batıcı bir yönetim anlayışı ile Halifeliği 3 Mart 1924`te ortadan kaldırmıştı. İmparatorluktan koparılan Müslüman devletlerin tepesine Batı`nın memuru sayılacak liderler atanmıştı. Batı tarzı yaşam biçimi tüm Müslüman topluluklara dikte ettiriliyordu. Kısacası İslam ümmeti başsız kalmış ve Batı açısından iştah kabartacak bir sofra niteliğindeydi.
İşte böyle bir dönemde Hasan el-Benna diye bir öğretmen, 1928 yılında, Mısır`ın İsmailliye kentinde Müslüman Kardeşler cemaatinin temelini attı. İsmailliye kenti İngilizlerin kaldığı ve Batı tarzı yaşam biçiminin en çok uygulanmaya çalışıldığı bir yerdi. Öyle ki buranın İngiltere`nin herhangi bir şehrinden farkı kalmamıştı. Benna, İslam`ın sofistçe yaşanılacak bir din değil, dışarıya müdahale eden bir din olduğu hakikatiyle hareket etti. İslam camide hapsedilecek bir din değildi. Artık dışarı çıkması ve sokağa hâkim olması gerekiyordu.
İSLAMİ SİLKİNİŞ
Aslında bazı olumlu gelişmelerin yaşanması için olumsuzlukların miadını doldurması gerekiyor. İslam ümmeti karanlık bir çağ yaşıyordu. Başımıza çoraplar değil, çadırlar örülüyordu. Bu çadırlar dışarıdan sıvanıyor, kapkaranlık bir hal alıyordu dünya. Birilerinin eline bir makas alıp çadırı yırtması ve aydınlığın içeriye girmesini temin etmesi gerekiyordu ki bu lider yukarıda ismi geçen Hasan el-Benna idi. Çünkü kurduğu teşkilat İsmailliye kenti ile sınırlı kalmadı. Başta Kahire olmak üzere tüm Mısır`a yayılan İhvan, artık İslam Ülkelerine yayılacaktı. Mısır`ın dışında ilk şubesini 1937`de Suriye`de açtı. Bunu Lübnan, Filistin, Ürdün, Sudan, Pakistan ve Afrika gibi ülkeler takip etti. 1936`ya gelindiğinde cemaatin üye sayısı 200 bin civarındaydı. Mısır`ın pek çok yerinde siyasi etkinlik yapar hale geldiler. 1938`de siyasal bir kimlik kazanan teşkilat, 2. Dünya Savaşı sonrasında ülkenin en önde gelen siyasi gücüydü. 1948`de üye sayısının yarım milyon civarında olduğu ifade ediliyor.
ÖDENEN BEDELLER
Başta Hasan el-Benna olmak üzere hemen hemen tüm ihvan liderleri suikast, idam, işkence ve cezaevi süreçlerini yaşadılar. Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Abdulkadir Udeh ve isimlerini zikredemediğim diğer liderler. Tabi bu durum sadece İhvan liderleri için geçerli değil. Yukarıda isimleri sayılan ve sayılmayan Cumhuriyet dönemi Müslüman önderlerimiz hakeza idam, işkence, cezaevi gibi süreçlerden geçirildiler. Uluslararası istikbar güçleri bazen kendileri dolaysız, bazen de İslam ülkelerinin başına atadıkları memurları vasıtasıyla, bu ümmetin bağrından çıkardığı liderleri, idam ve suikastlarla aramızdan alıp, ümmeti lidersiz bırakma siyaseti güttüler. Amerika, Asya, Afrika ve diğer coğrafyaları şöyle bir dünya haritasından inceleyelim. Buralarda idam ve suikastlarla şehid edilen liderlerimizi düşünelim. Malcolm X`ten Abdulkadir Molla`ya kadar uzun bir liste oluşturmamız gerekecek.
Bence Dünya coğrafyasındaki haritalara bakmaya devam edelim. İslam ülkelerinin parçalanmışlığını, İngilizlerin karpuz dilimleri gibi bizi dilimlemesini düşünelim. Dilimleri bir araya getirmeye çalışan liderlerin idam ve suikastlara kurban edilmelerini o zaman daha iyi anlayabiliriz.