ABDULKADİR TURAN / Doğruhaber / Analiz
“Kadın ve ilim” belki Hz. Aişe (ra)’ye kadar hiç yan yana gelmemiş iki kelimedir. Kadınlar, saraylarda bulunmuş, melike olmuş, kraliçe olmuş; savaşlarda yer almış, komutan olmuş, sanat dersleri almış, resim çizmiş, edebiyatla uğraşmış, şiir söylemiş ama İslam yeryüzünü aydınlatıncaya kadar alime olmamış. Onlarla ilim arasındaki kapılar açılmamış.
Kadın, insanlığın yarısıdır; insanlık var olalı kadının toplumdaki yeri önemlidir. Ama herhalde hiçbir çağda kadın, bu çağda olduğu kadar toplum hayatında öne çıkmamıştır.
Hz. Resulullah (S. A. V.), ahir zaman Peygamberidir. 1400 yıl önceki Mekke, Medine, Yemen ve Taif’in Peygamberi olduğu gibi bugünün Asya’sının, Afrika’sının, Avrupa’sının, Amerika’sının, Avusturalya’sının, Antarktika’sının da Peygamberidir. Ona inen nur, o günün karanlığını aydınlattığı gibi bugünün de karanlığını aydınlatır.
Hz. Aişe (ra) annemiz üzerinden kadının ilimle donanmasına verdiği önem, Hz. Resulullah (S. A. V.)’in başlı başına bir mucizesidir. Onun ahir zaman Peygamberi olduğunun başlı başına bir delilidir.
Hz. Resulullah’ın (S.A.V.) çağında Arabistan’da kadın, toplumun geniş bir kesimi için bir hiçtir; diğer kesimi içinse annedir, tüccardır, savaş kışkırtıcısıdır ama bilgiden yoksundur. Mekke’de bilgiyle donandığı haber verilen bir kadın bir yana, okuma yazma bildiği rivayet edilen bir kadın dahi yoktur. Medine’de de aynı durum söz konusudur.
Yahudi toplumu, kadına ilmin kapılarını kapatmış. Hıristiyan Katolikler kiliseye rahibe alıyor. Rahibeler azize oluyor ama alime olamıyordu. Batı tarihinde Eski Yunan’da ilim alanında adını duyurmuş bir tek kadın olmadığı gibi Hıristiyanlık döneminde de adını ilimle duyurmuş bir kadın yoktur.
Ortodoks Hıristiyanlığın etkisindeki Arabistan’da ise Hıristiyan kadınla ilim arasındaki mesafe çok daha büyüktür. Ne Şam ne Kudüs’te ne Arabistan’ın Kızıldeniz üzerinden batı komşusu Hıristiyan Habeşistan’da adı ilim tarihine geçmiş bir kadın vardır.
Oysa Allah’ın Peygamberinin tedrisatından geçen Hz. Aişe (ra) hiç şüphesiz döneminin en çok ilim sahiplerindendir. Onun adı, Abdullah ibn-i Abbas, Abdullah ibn-i Mesud, Abdullah ibn-i Ömer gibi dönemin en önde gelen ilim sahipleri arasında anılır. O, kendisinden en çok hadis rivayet edilen ve kendisine en çok fetva sorulan ilim sahiplerindendir.
Eğitim kurumsal bir etkinliktir. Kurumun olmadığı yerde eğitim alanında büyük başarılar elde etmek mümkün değildir.
Hz. Resulullah’tan (S.A.V.) sonra kadın için eğitim kurumu sadece kendi evidir. Ehl-i Beyt’in kadınları şüphesiz ki nadide bir eğitim almışlar, büyük insanlar yetiştirmişler. Başka sahabe kadınlar da onların yolunda büyük hizmetler yapmışlar.
Ama Emevi Döneminden itibaren Müslüman kadınla ilim arasındaki mesafe gittikçe açılmış. Belki Müslümanlar ilk gerilemeyi burada yaşamışlar. Abbasilerin gerileme dönemine gelindiğinde ise Müslüman evi tam anlamıyla bir felaket evidir. İslam tarihine geçen en büyük alimlerin hatta ihya önderlerinin evlatları Bağdat sokaklarında fusku fücura bulaşmışlar, ilimleri ile değil sarhoşlukları ile anılmışlar. Tarihe ilimleri ile değil, kendilerinden sonrakilere ibret olsunlar diye geçmişler.
Dünya, bir hak batıl mücadelesi alanıdır. Hakkın gerilediği bir ortamda batılın işgali kaçınılmazdır. O günlerde Müslümanların içinde bulunduğu durumu fırsat bilen Hıristiyanlar ta Avrupa’dan gelip İslam dünyasını işgal ettiler. İslam orduları bir zamanlar karalardan Ankara’yı; denizlerden İstanbul’u bile kuşatabilmişken Antakya, Urfa gibi şehirlerin ardından Kudüs ve çevresi dahi kaybedildi. Endülüs de tamamen kaybedilmek üzereydi. Oradaki son İslam kaleleri, Afrika’daki dergahlardan ve emirliklerden sürekli yardım talep ediyorlardı.
O gün askeri tedbirler konuşulurken kendisine gelen mektuplar üzerinden Endülüs dahil İslam dünyasının dört bir yanından haber alan İmam Gazali gibi alimler toplumsal diriliş (sosyal ihya) üzerinde yoğunlaştılar, aile hayatı ile ilgili, çocuk eğitimiyle ilgili eserler kaleme aldılar. Müslümanlar, işe sıfırdan başlamanın önemine inandılar. Çünkü Medine’nin Haçlılar tarafından işgali bile gündemdeydi.
Kudüs’ün yeniden fethi ve sonrasında İslam ordularının önce Haçlıları, sonra Moğolları bertaraf edip yeni fetihlere yönelmeleri hep sadece askeri ve siyasi bir vaka gibi anlatılır. Durum, bundan tamamen farklıdır.
O dönem, İslam dünyasını yüzyıllar boyunca besleyen bir diriliş çağıdır, bir ihya dönemidir ve bu ihya, siyasi ve askeri alanda olduğu kadar toplumsal alanda da gerçekleşmiştir.
KADINLAR YENİDEN TEDRİSATA BAŞLADI
Kudüs’ün fethine giden süreçte, Hz. Resulullah(S.A.V.) zamanında olduğu gibi kadınlar yeniden tedrisat içinde yer aldılar. Alimler kendi kızlarına ders verdiler; emirler kendi kızları için tedrisat ortamı oluşturdular.
İmam Gazalî sonrası çağda Müslüman kadın yeniden şuurlandı, diğer hayır işlere olduğu gibi ilim alanına yeniden el attı. Kadınlar medrese açıyor, medresenin geçimini kendi üzerine alıyor ve kimi zaman bizzat ders veriyordu. Kudüs’ün fethinde de Moğolların definde de İslam ordularının yeni fetihlere yönelmesinde de bu şuur ve hizmetin payı vardır.
Müslümanlar, Hz. Resulullah’tan (S.A.V.) uzaklaştıklarını görmüşler; Resulullah’ın tedrisatına yeniden oturmanın önemini fark etmişler ve çare olarak Hadis ilmine sarılmayı görmüşlerdi. Hadis ilmi, bir ihya ilmi olarak dönemin en gözde ilmidir ve kadınlar güçlü hafızaları ile bu dönemin önde gelen hadis alimleri arasındadır.
Sıttu Şam binti Eyyüb; Selahaddin, Turan Şah, Adil ve Seyfulislam’ın kız kardeşidir. Belki onun tarihte bıraktığı izden olacak, Kürtler arasında “Sitte, Sitiye” ismi yakın bir döneme kadar yaygın olarak kız çocuklarına verilmiştir. Sıttu Şam, bütün Eyyübi ailesinin adeta büyüğüdür. O, bu büyüklükten İslam için istifade etmiş; Şam’da Berranîye ve Civanîye olmak üzere iki medrese açmış; o günün pek çok alimi orada ders vermiş ve sonraki dönem pek çok alim oradan ders almıştır. Sıttu Şam’ın Selahaddin dönemi ilmindeki yeri bizde Tağ Medresesi kurucusu Miranete Hanım’ın yeri gibidir. Miranete Hanım, Norşin Tağ’da bir medrese kurdu ve o medrese Üstad Bediüzzaman dahil nice alim için ilim çeşmesi oldu.
Rabia binti Eyyüb; Sıttu Şam’ın kız kardeşi, himayesine aldığı alime Emetü’l-Latif Hanımefendi vesilesiyle Müslümanlar için ilim dergahları inşa etti. Kurduğu Sahibe Medresesi, Hanbeli mezhebinin sonraki kuşak önderlerinin yetişmesini sağladı. Bizzat İmam İbn-i Teymiye’yi yetiştiren alimler de bu medresede ders verdi. Bu medrese aynı zamanda büyük muhaddisler için ilim dergahı oldu. Sıttu Şam, Şafii alimlerin yetişmesine ne kadar büyük katkı yapmışsa kız kardeşi Rabia da Hanbeli alimlerin yetişmesine o kadar katkıda bulunmuş, denebilir. Bu iki Eyyübî kadını adeta Tedvin Dönemi ilminin çeşmelerini açan kişiler konumundalar. İslam dünyası, bugün hâlâ o çeşmelerden besleniyor.
Azra Hatun; Selahaddin’in kardeşinin kızıdır. Şam’daki Azraviye Medresesi’nin kurucusudur. Bu medrese dönemin en büyük alimlerinin yetiştiği dergahlardandır.
Dayfe El Eyyübîye, Halep’teki Firdevs Medresesi’nin kurucusudur. Döneminin en saygın kadınlarından biri olarak kabul edilir.
MUHADDİS KADINLAR
Fahrunisa Şuhde Dinoriye; Eyyübî olmayan tanınmış alimelerdendir. “Kadınların iftiharı” diye nam salmış, Şeyhülislam İbn-i Kayyım El Cevzi ona talebe olmuş, ondan hadis dinlemiş ve bunu eserlerinde ifade etmiştir. İmam Zehebi’nin onun için “Babası, ona birçok kimseden hadis dinletti ve o, Müsnedet’ül-Irak (Irak’ın (hadis) dayanağı) oldu” dediği rivayet edilir. O, aynı zamanda hat sanatıyla da uğraşmış ve “Katibe Hatun” unvanı da almıştır.
Şems-ül Milüke Eyyûbiye; İmam İbn-i Teymiye`ye hadis ilminden icazet vermiştir.
Cuveyriye; Eyyubî olmayan ama onların çizgisi üzerine yetişen kadınlardandır. Büyük Şafii alimi İbn-i Hacer El Esqalani onun hakkında “Bizim bazı hocalarımız ve çoğu arkadaşlarımız ondan hadis rivayet ettiler” demiştir.
Eyyübîlerin vesile olduğu Müslüman kadın şuuru öyle bir noktaya çıktı ki pek çok kadın hadis ilmiyle uğraştı. Bugün onların medreselerinde yetişen muhaddis kadınlar hakkında başlı başına eserler kaleme alınmaktadır.
Onların döneminden sonra Memlukler döneminde de kadın, toplumsal hayatın aktif bir tarafıdır. İmam İbn-i Teymiye vefat ettiğinde on beş bin kadının onun cenaze namazına katıldığı rivayet edilir.
BUGÜNÜN ALİMELERİ
Bugün İslam alemi en ağır dönemlerinden birini yaşıyor. Müslümanların dirilişe (ihyaya) ihtiyacı vardır. Kadınların yok sayıldığı bir ihyanın amacına ulaşmasından söz edilemez.
Uluslararası sistemin kadını müttefik edindiği, “kadın hakları” sloganlarının İslam’a karşı bir savaş aracı olarak kullanıldığı bir çağda kadın ile ilim arasındaki kapıyı açmak, İslam’a karşı yürütülen savaşın Müslümanların zaferiyle sonuçlanmasını sağlayacak en büyük adımlardandır.
Kadın annedir, her anne öğretmendir. Bilmeyen öğretmenin öğreteceği bir şey yoktur, denemez. Bilmeyen öğretmenin öğreteceği cehalettir.
İlimde icazet almış bir kadın… Herhalde bu ifade en çok bir önceki kuşak ilim ehline yabancı gelecek, en çok onları şaşırtacaktır. Çünkü onların devrinde icazet sahibi olmak bir yana “Mevlit” okumuş kadın bile çok azdır. Kendi hanımları ve kızlarının bile önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerim’i dahi okuyabilecek durumda değildir. Oysa şimdi icazet almış genç kızlardan söz ediyoruz.
İhya işte budur. İhya gafletten uyandırır, gafletten uyanan gördüklerine yabancı kalır, gördüklerini garipser. Ona “Ne oluyor?” dedirtir.
Uluslararası güçler, Kudüs’ü işgal etmişler, Hicaz’ı siyasi olarak kendi etki alanlarına almışlar ve bugün Müslümanları sıfır noktasına döndürmeye çalışıyorlar, amaçlarına ulaşmak için de kadınlardan yararlanmak istiyorlar. Onlara verilecek en iyi cevaplardan biri Müslüman kadının yeniden ilimle donanarak geleceğin önderlerini yetiştirecek bir donanıma ermesidir. İslam dünyasında yeniden bir Eyyübî kadını neslinin yetişmesidir.
İnşaallah 144 değil, binlerce 144 âlime yetişir İslam aleminde… Müslümanlar ihya olur. Kudüs yeniden fethedilir. Müslümanlar yeniden dünyaya hakim olur...