Hüseyin Kaya / Doğruhaber/Haber Yorum
Hükümet ile Gülen grubu arasında süren çatışmanın dozajı biraz daha yükseldi.
Polislerin yerlerinin değişmesi ve HSYK düzenlemesi çabasının haricinde hükümetten gelen bir hamle yok; ama rakipleri operasyon üstüne operasyon yapıyor.
İnternete düşen ses kayıtları dikkate alınırsa Gülen grubunun sanılanın çok daha üzerinde bir güce ve etki alanına sahip olduğu ortaya çıkar. Hükümetin harekete geçememe nedenlerini biraz da burada aramak gerekir diye düşünüyorum.
İçişleri Bakanının bir operasyon planı üzerinde çalıştığı yönünde iddialar da var.
Erdoğan’ın son grup konuşmasında söyledikleri de bunu teyit edecek nitelikteydi.
Bir ayırıma gidileceğinden söz ediyordu Başbakan.
“Bu hareketin Türkiye’de inançlı kesimleri rencide etmelerine de asla müsaade etmeyiz.”
Erdoğan, tarihte dehşet uyandırmalarıyla ve suikastlarıyla bilinen bir örgütü örnek olarak zikretti: “Virüs sinsice bünyeye girmiş. Vücudu esir almak üzere harekete geçmiş. Ama bu bünye, bu virüse teslim olacak kadar zayıf değil. Geçmişte de olduğu gibi yine hedeflerine ulaşamamışlardır. Tarihte de bunu gördük. Haşhaşiler denilen örgütün devlet bünyesini nasıl ele almaya çalıştığını gördük. Bizim devletimiz böyle sızıntılara geçit vermedi, vermeyecektir.”
“Haşhaşiler” benzetmesine hem Zaman Gazetesi hem de Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı çok sert tepki gösterdi.
Aşağıda Haşhaşilik ile ilgili bilgiyi okuyunca tepkinin nedenini daha iyi anlayacaksınız.
‘Haşhaşin Tarikatı ya da örgütü, 1090 yılında İsmaili mezhebinden olan Hasan Sabbah tarafından kurulmuş dini bir tarikat ve siyasi bir örgüttür. Örgüt, sıkı bir hiyerarşi ve katı kurallara dayanmaktadır. Kendi örgütlenmesini “da’ve” olarak adlandırmıştır. Tarikatın temsilcileri “davetçiler” anlamındaki dailerdir. Dailerin en alt kademesinde “davete cevap veren” anlamına gelen müstecipler, en üst kademede ise “delil” manasına gelen “hücce” yani “baş dai” yer almaktadır. Tarikat mensuplarının birbirleri için kullandıkları terim ise “yoldaş” anlamına gelen refiktir. Tarikatın en önemli unsurunu ise fedailer oluşturmaktadır.
Haşhaşiler suikastçılıklarıyla bilinirler. İddialara göre fedailer haşhaş ile uyuşturulur ve yalancı cennetlere götürülürdü.
Meşhur vezir Nizamülmülk de bunlar tarafından öldürülmüştür.’
Haşhaşiler tarafından defalarca suikasta uğrayanlardan biri de Selahaddin-i Eyyubi’dir. Haşhaşilerin Selahaddin’e suikast etmek için Haçlılardan para aldığı söylenmektedir. Selahaddin’in “Onların inlerini basacağım” dediği iddia edilir.
Sanırım şimdi taşlar biraz daha yerine oturdu.
Erdoğan’ın da bir süre önce “Devlette paralel yapı kurmak isteyenler devletin kurumları içerisine sinenler şunu bilesiniz ki istediğiniz kadar oralara yerleşin. İninize gireceğiz ininize!” dediğini hatırlayın.
Operasyon başlarsa ne olabilir?
Gülen grubunun geri çekilmeye niyeti yok gibi görünüyor.
Başbakan’a cevabı Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne’nin yazısında gördük: “Başbakan’ın siyasî geleceğini belirleyecek hesaplar savaş alanlarında veya bataklıkta değil, hukukun buz gibi sakin aklının egemen olduğu yargı alanında verilecek. Terazi tartacak ve adaletin keskin kılıcı inecek ve bazı başlar yere düşecek.”
Haçlıların hesabına suikastlar yapan, katı hiyerarşik yapıya sahip Haşhaşiler ile belli bir kesimin güdümündeki adaletin keskin kılıcının düşüreceği başlar…
İşin hangi noktaya geldiği iyice anlaşılıyor sanırım.
Her an bir operasyon olabilir.
Bu arada şu ayrıntıdan da söz etmeden olmaz.
“Adaletin keskin kılıcı” ifadesi sadece yargı için kullanılan bir ifade değildir. Haçlıların içinde bir gizli yapılanma vardı. Kesin inançlı, iyi eğitimli ve birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bu gruba “Tapınak şövalyeleri” denirdi. Tapınak şövalyelerinin kendilerini “Adaletin keskin kılıcı” olarak tanımladıkları hatta kendilerine aynı zamanda “Adalet şövalyeleri” dendiğini de belirtelim.
Son bir not: Selahaddin’in defalarca yendiği bu şövalyelerin 1300’lü yıllardaki sonu çok acıklı olmuştur.