Bismillâh dedim ve adım attım tarihin kara sayfalarına.. Kanla yazılmış direniş destanlarına yolculuğum, mazlumiyet kokan İslam diyarlarına! Râna ananın, Seyran ananın, hasta oğlunun gözü önünde kelepçelenip Yusufiye’ye yar olan Diyadin amcanın ve binlerce yetimin yaşları saklı heybemde; gözlerinden geceye akıttıkları.. Kimselere göstermedim ama ben o gözyaşlarını, hazanları, hüzünleri.. Görüp de sevinsin istemedim mezalim..

Önce Yüksekova’ya düştü yolum, sabrın içildiği yudum yudum.. Hattab oldum, Şehadet oldum babam Ubeydullah’ın mezarı başında.. Gizli gizli özlem büyüttüm vuslat anına.. Ve hiç ağlamadım babam yok diye! Hiç hissetmedim yokluğunu.. Çünkü yanımızdaydı babam.. Kokusu vardı evimizin her köşesinde, geceleri üzerimizi örtüyordu sessizce..

Sonra Başbağlar’dı memleketim.. İmam Adil idim serseri kurşunlara hedef olan.. Gelirken Susa’dan geçtim, bir muvahhid oldum caminin avlusunda.. Küfür “Hüseyin Kim?” deyince karşılarında durdum ve onuru oldum Silvan’ın; temiz kanımla..
Soğuk kış ayında Roboski yolundaydım, bombaları gördüm başımıza yağan.. Mazlumiyet gördüm kanımın kızıllığında, parçalanan bedenimde.. Ağıtları duydum evlatların başucunda.. Onlarca genç gördüm can vermiş gençlikleri birden ayaz oluvermiş.. Ve en son anamın feryat figan dolu hal-i virânını..

Abdusselam’a dost oldum bir an Amed zindanlarında.. Zindanın kesif kokusuna karıştı Abdusselam’ın temiz kanı.. Paslı kapının gıcırtısına karıştı, Abdusselam’ın çığlıkları.. Ciğerim yana yana Rabbe uğurladım dostumu, titremelerim sardı geceleri. Yokluğunu çektim yıllar boyu.. Ağıtlarım ona idi, mahzun şehadetine idi; sonra Murat’a, Aziz’e, Ata’ya ve diğerlerine..
Seneler geçti aradan; derken muhâcir oldum.. Diğer yarısıydım şehitlerin, rehberimden öyle duydum… Sabır azığımı kuşandım, uzak diyarların yolunu tuttum.. Artık daha ağırdı yüküm, ölümüne taşıyordum.. Şüheda’dan mirastı bana bu şehâdet kokan dava.. Canım kurban bu davaya, kanım kurban..

Sonraları bir Yusuf çocuğuydum, babamın yokluğu ise hüzün yurdum.. Çok uzaklardaydı babam, istediğim an ona sarılamıyordum.. Yanına gidip de naz yapamıyordum.. İş çıkış saatlerinde camda bekleyip o gelince koşup yanına varamıyordum.. Yaşıtlarım “Baba!” derken ben hayallerime “Özledim!” diyordum, onlar “Baba!” derken ben onu yeni yeni tanıyordum.. Onlar “Baba” derken ben her seferinde ağlıyordum..

Ve şimdi bir Yusuf’um havalandırmadaki ağır adımlarımla.. Bakışlarım ara ara semadaki kuşlarda.. Elimde kalem, bazen de kan; kazıyorum sevdamı zindan duvarlarına.. Kelepçeli ellerimle namazdayım çoğu zaman.. Muthaf olmuşum ezgilerin, ilahîlerin kıtalarına.. Sabırla sebatla yormuşum yılları, alnım kırışmış ama kararmamış küfrün karalığıyla!

Hamd olsun O (c.c)’na, O (s.a.v.)’nu yollayana, Yusuf’u zindana yâr yapana.. Ve selam olsun aziz Yusuf’lara, Yakub’lara ve Yusuf’ları bekleyen mahzun, mazlum mustazaflara.. Bisselam ve biddua..
 
Haftanın yazısı: Meva Karakaya / İstanbul / Kağıthane  Yaş: 17