MARDİN - İlke Haber Ajansı’nın sorularını cevaplayan eğitimci Fehmi Kaplan Hoca, Anne-baba ve çocuk ilişkileriyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Hocam öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben öncelikle bu röportaj teklifinden dolayı teşekkür ediyorum, hoş geldiniz diyorum. 1966 doğumluyum, 47 yaşındayım. İlk, orta ve liseyi Batman’da okudum. Üniversiteyi Siirt Eğitim Fakültesinde okudum. 1986’da Hakkâri’de öğretmenliğe başladım. Sonrasında çeşitli il ilçe ve köylerde öğretmenlik yapmaya devam ettim. 1993 yılından 2000 yılına kadar Midyat’ın Söğütlü köyünde öğretmenlik yaptım. 2000 yılında Müslümanlara yönelik yapılan baskınlarda gözaltına alındım. Tutuklandım, 3 ay cezaevinde kaldım. Sonrasında açığa alındım ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin öğretmenlikten atıldım. Birkaç senedir özel bir eğitim kurumunda zihin engelliler öğretmeni olarak çalışıyorum.
İslam’da anne-baba ve çocuk ilişkisi nasıldır?
Müslüman bir ailede en büyük, anne ve babayı en çok sevindiren şeylerden bir tanesi bir çocuğa sahip olmaktır. Yani bir aile, bir anne baba bir çocuğa sahip olduğu vakit, hem kendileri hem yakın akrabaları arasında büyük bir sevinç yaşanır. Bu sevinç kaynağının da kaynaklarına baktığımız vakit, Kuran ve Sünet’e de bu durum geçmektedir. Çocuklar ailenin süsüdür. Bazen de bakıyoruz ki çocuklar anne ve babanın istediği gibi büyümeyince anne ve babaya düşman haline de gelebiliyorlar, bir üzüntü kaynağı olabiliyorlar. Anne ve baba eğer ki kendileri İslami bir anlayışa sahiplerse, çocukları dünyaya geldiğinde, ilkin o çocuğa Allah ve Resulü’nün hoşuna gidecek bir isim koyarlar. Bu ilişki doğarken başlar mesela doğar doğmaz çocuğun kulağına ezan okunur. Belki ilk duyduğu kelime Allah’tır, Hz Peygamberin ismidir. Bir insan ilkin Allah’ın adını duyarak hayata adım atıyorsa ve anne babasından İslami bir terbiye alarak büyüyorsa bu ilk adımın devamı da güzel gelmiş olur. Anne- baba İslami anlayıştan yoksun iseler, bu dünyaya bir defa geldik, bu gelişimizin tadını çıkaralım derdinde iseler maalesef bu anlayış çocuklarının terbiyesine de yansır. O zaman da ister istemez çocuk bazı konularda gelişim gösterse bile manevi yönden zayıf kalır. Anne ve baba bu dünya hayatının geçici olduğunun farkında değillerse manevi açıdan çocuklarına verecek fazla bir şeyleri olmaz. Çocuk evde eksik yetiştiği için onu dışarıda bekleyen tehlikelere karşı zayıf olur. En büyük sorumluluk tabii yine anne babaya düşüyor, anne baba da kendi anne babalarından İslami eğitim almış olsalar kendi çocuklarını da o çizgide yetiştirecekler. Ama maalesef içerisinde bulunduğumuz sistem, kapitalist yaşantı, sosyal sıkıntılar insanları İslami bir yaşantıdan uzak tutuyor. Hatta İslami hassasiyetleri olan insanlar bakıyoruz ki hak ettikleri itibarı görmüyorlar. Maalesef bu gün ister bölgemizde olsun ister yaşadığımız coğrafi alanda olsun ülke genelinde olsun, saygınlığın Müslümanlara ait olması lazımken, bakıyoruz ki en çok horlanan, bu zamanda böyle şey mi olur anlayışıyla karşılaşan insanlar yine Müslümanlar oluyor, tabii bu ister istemez çocuklara da yansıyor. Mesela biz öğretmenlikten atıldıktan sonra çok büyük ekonomik sıkıntılar çektik bu ister istemez çocuklarımıza yansıdı, çocuklar büyük hastalıklar geçirdiler, onları tedavi etme imkânımız olmadı. Buna rağmen Allah’a şükür, bizim içimizde bir Allah korkusu, peygamber sevgisi, Ahiret inancı olduğu için bu sıkıntılı anlarımızda hep inancımıza dayandık, gücümüzü oradan aldık, sabrettik ve şu an Allah’a şükür bizim çocuklar üniversite okudular, halen üniversiteye devam edenler var, liseye gidenler var ve hiç biri de Allah’a çok şükür, babalarının hangi sebepten atıldığını bildikleri için o inancın dışına hiç biri adım atmadı, o inancın dahilinde hareket ettiler.
Bu onlara bir motivasyon da veriyor değil mi?
Kesinlikle. Ben samimi olarak söylüyorum çocuklarıma hiçbir zaman şöyle olun, böyle olun demedim. Sadece babanıza bakın, annenize bakın, çektikleri sıkıntıların sebebini bilin bu benim için yeteridir. Allah’a şükür hepsi benim istediğim şekilde eğitimlerini sürdürüyorlar, inançlarına da bağlıdırlar, ellerinden geldiği kadar da kendilerini haramdan da korumaya çalıyorlar.
Bu çok önemli bir konu, Müslümanlar olarak bizim bir öğretmenimiz var zaten, o da Hz. Muhammed Mustafa’dır. Onun öğretileri kıyamete kadar örnek alınması gereken öğretilerdir. Şimdi şöyle bir şey düşülebilir, yani Hz Peygamber (s.a.v.) zamanında bu günkü gibi okullar yoktu. Bu kabul ama onun söylemleri hayatın her alanını kapsamıştır. Hz Peygamber bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor, ‘Her biriniz çobansınız, her çoban güttüğü sürüden mesuldür.’ Yani her anne baba kendi çocuklarının eğitiminden sorumludur. Bu eğitim doğum olayı ile birlikte başlar ve çocuk anne babasının yanından ayrılıncaya kadar devam eder, yani hayatın tümü eğitim alanının dâhilindedir. Bizim eğitim anlayışımız tamamen Kur’ana göre olmalıdır, İslam’a göre olmalıdır. Şimdi bazıları, işte laik sitemin eğitimcileri bu konuda epey eserler yayınlamışlardır. Okullarda karma eğitimden dem vurmuşlardır. Karma eğitimin daha olduğunu söylemişlerdir. Tabii bütün bunlar aslında eğitimin söylendiği gibi olmadığının bir göstergesidir. Laik sistemdeki eğitim anlayışı ile İslam’daki eğitim anlayışı birbirinden farklıdır. Eğitim insan hedeflidir ama eğitimi insana götürdüğünüz vakit, insanın sadece dünyasına yönelik olmamalı. Ahiret kısmını da kapsamalıdır. Bizim eğitim anlayışımız insanı iyi bir vatandaş olarak tanımlamamalıdır. İyi bir insan olarak tanımlamalıdır. Siz çok iyi vatandaş olabilirsiniz, mevcut sistemin içerisinde çok af buyurun içki de içebilirsiniz, kumar da oynayabilirsiniz sosyal hayatınızda çok geniş olabilir. Bu vatandaşlık anlayışıdır. Bizde ise iyi bir insan olmak esastır, bizim eğitim anlayışımız budur. İyi bir insan bizim anlayışımıza göre Allah Resulü’nün kendisinden razı olduğu insandır. Bizim eğitim anlayışımız budur fakat bu şu anlama gelmesin; Müslümanlar sadece Kur’an-ı okusunlar veya sosyal ve fen ilimlerini tahsis etmesinler, hayır bunu kastetmiyoruz. Bilakis Müslümanlar arasından tarihte büyük bilim adamları çıktığını biliyoruz.
Hiçbir zaman bir anne baba kendi çocuklarını eğitimsiz bırakmak gibi bir lükse sahip değildir ama çocuklarını pozitif eğitim veren okullarda okuturken aynı zamanda çocuklarının dini eğitimini de önemsemek durumundadırlar. Böyle yapılmadığı zaman çocuk tek yönlü gelişir. İstediği kadar sosyal hayatı lüks olsun, maddi anlamda istediği yere gelmiş olsun, kariyer yapmış olsun, bunlar geçicidir. Bir noktaya kadar insana huzur verir. Siz maddi açıdan ne kadar donanımlı olursanız olun ama manevi açıdan o donanımla paralel değilseniz bir boşluk hissedersiniz, tatmin olamazsınız. Dolayısıyla en mükemmel eğitim insanı Allah’ın rızasına götüren eğitimdir.
Eskiden medrese eğitimi vardı, orada çocuk yedi yaşından itibaren Kur’an-ı ezberliyordu. Bu medreselerden yetişen insanlar etraflarına çok büyük bir ilim ışığı yaymışlardır. Ama maalesef bizim insanımızın ruhuna da aykırı olan laik eğitim sistemi, tamamen ithal edilmiş olan bu sistemin tamamen terk edilmesi lazım. Karma eğitim sitemini terk etmek lazım.
Anne ve baba da birer öğretmen sıfatıyla kendi çocuklarını hayata hazırlamalıdır. Anne babaların en büyük eksikliği çocuklarını okul konusunda iyi takip etmemeleri... Benim çocuğum okula gidiyor deyip elini eteğini çocuktan çekmemeli. Benim çocuğum nasıl bir öğretmenin elinin altında yetişiyor, çocuğa nasıl bir eğitim veriliyor, ona verilen eğitim ileride maneviyatını nasıl etkiler diye düşünmek zorundadır. Bu konuda maalesef aileler duyarsızlar. Bundan 10 yıl, 15 yıl önce üniversitelerden yetişen öğretmenlerin manevi yönleri çok zayıftı. Şimdiki öğretmenler bu konuda biraz daha iyi genel olarak fakat bizim dilediğimiz noktaya da gelmiş değil.
Laik materyalist eğitim sistemi ile İslami eğitim sistemi nasıl bir insan amaçlar?
Bütün beşeri ideolojilerde insana aşılanmak istenen duygu şudur; Hayat bir mücadeledir, güçlüler kazanır zayıflar kaybeder. İslam’ın eğitim anlayışı ise bundan çok farklıdır; Hayat bir yarımlaşmadır, güçlüler zayıflara yardım etmekle mükelleftirler. İşin başlangıç noktası budur. Beşeri ideolojik eğitim sisteminden siz öğrenciyi bu şekilde yetiştirirseniz sürekli bir yerlere gelme hırsını taşır. Onda maddi makamlara ulaşmak için başkalarını sömürme, başkalarının hakkına girme gibi sürekli insafsız bir hırsla büyür. Başkalarının ulaştığı noktaların daha da üstüne çıkmaya çalışır ve icabında o noktalara gelmek için başkalarını ezer. Sürekli bir mücadele duygusunu içinde besler. İcabında kendisi bunlarla mücadele etmese başkaları bu sefer onu ezip geçer. Fakat İslam’da böyle değildir. İslam’da her şey bir yardımlaşmaya bir kardeşliğe dayanıyor. Ekonomik olarak ta böyledir, sosyal olarak ta böyledir, adalet anlayışı da böyledir, aile de böyledir. Siz eğer hayat mücadelesinde maddiyattan başka korkacak bir maneviyat duygusu içerisinde yaşamıyorsanız. Aslında insan olma vasfınız da gider, canavarlaşırsınız. Düşünün başkasına zarar vermek isteyen insan bunu yaparken kimden korkacak? Farz edin ki yaptığı hareket hiç kimse tarafından görülmemiş. Yanına kar mı kalacak? İslami bir terbiye alan, İslami bir hayat tarzı yaşayan insan kendisini her zaman Allah’ın gözetimi altında hisseder. Evet, onunda yükselmeye hakkı var, onunda belirli makamlara gelme hakkı var çünkü zaten bu insanın fıtratında olan bir şey. Bizim eğitim anlayışımız bir şeye sahip olalım derken başkalarının hakkına tecavüz etmekten bizi alıkoyacak nitelikte olmalıdır. Başkalarına zulmetmekten, başkalarının haklarını gasp etmekten alıkoymalıdır. Böyle bir eğitim süzgecinden geçen kişi de emin olun hem ailevi yönden, hem sosyal açıdan, maddi açıdan, her açıdan çok müreffeh bir hayat yaşar.
Mevcut eğitim sistemi karşımıza nasıl bir nesil çıkardı?
Bizim zamanımızda diyorlardı ki; sigara içme yaşı liseye kadar düştü, bundan otuz yıl öncesinde. Ama şimdi yapılan araştırmalar bakıyoruz ki; sigara içme yaşı ilkokul ikinci sınıfa kadar düşmüş. Uyuşturucu sokaklarda satılıyor. Özellikle büyük şehirlerde, metropol kentlerde okul önlerinde uyuşturucu satıcıları cirit atıyor. Bunun sebebi nedir? Bunun kaynağı nedir? Siz bunu yasaklarla engelleyemezsiniz, mümkün değil. Mümkün olsaydı üretimini engellerdiniz. Bakıyoruz tekel ürünleri, sigara alkol gibi, üretiliyor, üretimi yasak değil. Bir yandan insanlara zararlı olan şeyleri üreteceksiniz ondan sonra insanları bunun tehlikelerinden korumaya çalışacaksınız ve diyeceksiniz ki, efendim içmesinler. Tabiri caizse çöplüğü kurutmadan sivrisinekleri yok edemezsiniz. O çöplük orada var olduğu müddetçe bu mikropları üretecek. Bir de bakıyoruz ki anne babanın verdiği eğitim de buna eklendiği vakit, manevi yönden zayıf insanlar sokaklara çıktıkları vakit ancak kendileri gibi manevi yönden zayıf insanlarla ilişki kurabiliyorlar. Mütedeyyin insanlara denk gelenler şanslı olmakla beraber, en azından onları bu tür şeylerden koruyabilecek bir ortama girerler. Bakıyoruz gazete ve televizyonlarda, içki içmiş sarhoş olmuş, çekmiş anne ve babasını öldürmüş. Eşini öldürmüş, çocuğunu öldürmüş. Sarhoş olup sızdıktan sonra kaza geçirip kaç kişinin ölümüne sebep olmuş. Sokaklar bile artık güvenli olmaktan çıkmıştır. Özellikle büyük şehirlerde anne ve babası yanında olmaksızın sokağa çıkan çocuğun can güvenliği yoktur. Bu uyuşturuculara müptela olan insanlar hem çalışacak durumda değil hem de uyuşturucu almak zorunda, bünyesi buna alışmış ne yapacak şimdi? Ya gasp edecek, başkasının malını çalacak, canına kıyacak. Hem kendisine hem de insanlara zarar verecek, hem de ekonomiye zarar verecek.
Çocukları dışarıdaki tehlikelerden korumak için neler yapılmalıdır?
Birincisi bu bireysel olarak yapılabilecek bir şey değil. Kendimizi toplumdan soyutlamak, eve kapanıp ömür boyu içeride kalmak gibi bir durumumuzda olmaz. Devletin el atması gereken bir durum... Her şeyden önce eğitim, eğitim İslamileştirilmelidir bir kere. Din dersi ilkokul birinci sınıftan itibaren okutulmalıdır. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin devreye sokulması için neler yapıldığını hatırlıyoruz. Amacının ne olduğu belli, sadece sıkıntılar içerisinde yaşayan bir neslin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Devlet hiçbir zaman dini kendisine tehlike olarak görmemelidir. Bilakis dindar nesli el üstünde tutmalıdır. Bir zamanlar Müslümanları öcü olarak görmüştür ama bu dışarıdaki bazı oyun kurucuların sayesinde olmuştur. Yoksa biz inanıyoruz ki bu ülkede yaşayan insanlar Müslüman’dır. Bu nesli korumanın tek yolu var oda İslam’dır. Eğitim sitemi tamamıyla İslam’ın öngördüğü şekilde olmalıdır. İlkokul birinci sınıftan itibaren Hz Peygamberin sünneti, aile hayatı ve yaşantısı, çocuklara bakış açısı nasıl ise bizim de çocuklarımızı öyle eğitmemiz lazım. İkincisi laik eğitimden vazgeçilmelidir. Bu gün AB ve ABD bile kendi eğitim sistemlerini sorgular durumdadır. Karma eğitimden vazgeçilmelidir. Bu gün batılı ülkeler karma eğitimden vazgeçmenin yollarını arıyor. Bu çocuklar ergenlik çağına geldiğinde birbirlerine nikâhı düşen insanlar olacaklar, bunlar küçüktür, kardeştir demenin bir anlamı yoktur. Camiler okul öncesi eğitimin zemini haline getirilmelidir. Camiler sadece beş vakit namaz kılınan yerler olmaktan çıkarılmalıdır. Milli eğitim müfredatı gözden geçirilmelidir. Materyalist düşünceye dayalı eğitim sistemi mutlaka değiştirilmelidir. Eğitim sisteminin temelini kuran ve sünnet oluşturmalıdır. Böyle olmadığı zaman bir derste laik sisteme dayalı ders alan öğrenci öbür derste din dersi alınca, bir derste kâinat kendi kendine var olmuştur deniyor öbüründe bir yaratıcıdan bahsedilince çocuğun zihninde ister istemez bir ikilem oluşuyor. Çocuk iki ateş arasında kalıyor tabiri caizse. Hangisine inanayım. Artı cami imamlarından okulda da faydalanılması gerekir. Din öğretenlerinin açığı kapatılmalıdır. Tabii her cami imamı değil de kendini yetiştirenler seçilmelidir. Camii imamlarının yetişme şekli de değiştirilmelidir. Algı noktasında cami imamı kendini devlet memuru olma sıfatından kendini kurtarabilmelidir, kendini özgürce ifade edebilmelidir. Buna devlet garantisi verilmelidir.
Okulöncesi dönem ve çocuk eğitimi konusunda neler söyleyeceksiniz?
Son zamanlarda Türkiye’de okul öncesi eğitime önem verilmeye başlanmış, bu bir gerçek. Fakat anne-babadan önce çocuğu laik eğitim sürecinden geçirmek onu ele geçirmek, bilinçaltını şekillendirmek söz konusu olacaksa bu bir faciaya neden olacaktır. Yok, eğer çocuk evde aldığı İslami terbiyeye paralel eğitim alırsa bu güzel bir şey olur. Özel eğitim merkezlerinde, kreşlerde görev alan insanların giyim kuşamları, yaşantıları bile bu durumda etkili olan bir şey. Anne-babanın çocuğa nasıl bir eğitim verildiğini okulöncesi eğitim konusunda da sorgulaması lazım. Anne baba her akşam çocuğun okulda yaptığı etkinlikleri sorgulamalıdır.
Çocuğun nasıl bir eğitim alacağının belirlenmesi konusunda hak sahibi kimler olmalıdır?
Bu konu tartışılıyor zaten, çocuğun eğitiminden anne-baba mı sorumludur yoksa devlet mi? Eğitim devletin tekelinde mi olmalı, yoksa anne-babanın teklinde mi? Çocuğun aldığı eğitim anne-babanın inancı doğrultusunda olmalıdır. Bu hak gayrimüslim cemaatlere zaten tanınıyor. Aynı zamanda devlet okullarında da zaten Müslüman çocukların din dersinden muaftırlar. Müslüman ailelerin de çocukları için kendi dinleri ve yaşam anlayışları doğrultusunda çocuklarına eğitim verilmesini istemeleri en doğal haklarıdır. (M. Sait Başaran/Adnan Oğuz – İLKHA)