“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla”

Hamd yalnız ve yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm Allah’ın Rasûlüne ve O’nun pâk aile halkına ve ashabına olsun.
Rabbimiz bizden kabul buyur.
Çünkü sen her şeyi işitensin, her şeyi bilensin…

 

Sıkıntılarını bağıra çağıra ilan eden insanlar, elindekiyle yetinmeyen insanlar, halinden memnun olmayan insanlar şükür nedir bilmez insanlar, çoğalıyor her geçen gün…
Giderek asık suratlı, somurtkan, sürekli sızlanan, şikayet eden bir toplum haline geliyoruz ey insanoğlu…
Biz Müslüman fertler olarak bizim dışımızdaki birtakım olumsuzluklardan ziyade, kalbimizle ilgili bir problem var ama hiç kimse bunun farkında değil geneli şükür nedir bilmez, elindekiyle yetinmeyen, halinden memnun olmayan insanlardan oluşuyor.

 

Zira farkında olalım olmayalım, çoğu şikayette ilâhi takdire itiraz, kazaya muhalefet vardır.
Nerde kaldı insan oğlunda “kaza ve kadere “ iman, böylemi olmalıydı imanın şartlarına inancımız.

 

Eskiler, selamdan sonra her fırsatta birbirlerine “Nasılsın?” diye sorar; “Hamd olsun” yada “Allah’a şükür iyiyim” gibi cevaplar almak suretiyle, kardeşlerinin şükrüne vesile olmak isterlermiş.. Peki ya..
Şimdiki insanlarımızda ve gençlerimizde batılılaşmanında göstermiş olduğu etki ile “Nasılsın“ Sorusuna zahmet edip cevap veremeyen yahut verdiği en büyük cevap ise “iyi” diyebilme zahmetinde bulunmaktadırlar..
Eskilerin selamlaşmalarındaki din kardeşlerinin şükürlerine vesile olmaları , öyle laf olsun kabilinden bir mükâleme değildi tabikide.En güzel örneği olan
Efendimiz’in s.a.v.’in bize her hâl ü kârda şükretmemizi ihtar eden bir sünneti’dir…
Ama Kimse bunun bilincinde değildir ne yazıkki.

 

Gerçi bugün de ziyaretlerine gidip “Nasılsınız?” dediğimizde “Hamd olsun” diyebilen hastalarımız, halini sorduğumuzda “Çok şükür” diyebilen fakirlerimiz hâlâ var çok şükür.
Fakat ne acıdır ki “ Hamd olsun , Çok şükür “ nesli tükenmek üzere ki ve tükenmektedir…
Bütün şikayetlerin neticede bir “razı olmama hali”ni yansıttığını söyleye biliriz.

 

Sadede şöyle gelelim; Bugünün Müslümanların şikayetlerinin çok büyük bir kısmı dünyalık hırsı veya mahrumiyetiyle ilgilidir.Şunu hiç unutmamalıyız ki “Dünya Müslüman için amaç değildir sadece bir araçtır”…
Hz. Peygamber s.a.v.’in bu meseledeki çok net ve açık tavrına rağmen Müslümanların dünyayı “dert edinmesi”, sünnete uymadığımızın, dolayısıyla Allah’u Tealâ’ya muhabbetimizde samimi olmadığımızın göstergesidir.

 

Bizi günaha sokan, huzurumuzu bozan şikayetlerimizden kurtulmak, rıza makamına ulaşmak, nefs-i mutmainne mertebesine çıkabilmek için Allah’u Teala’nın razı olduğu , “salih” kulları arasına girebilmek için,
Efendimiz s.a.v.’in dünya karşısındaki tavır ve tavsiyelerini bir daha hatırlamamız gerekiyor.
Çünkü O, Allah’ın kendisinden en çok razı olduğu kulu, en çok sevdiği habibidir alem onun için yaratılmıştır.
Rasul-i Ekrem s.a.v. de “Allah’ı seven ve O’ndan razı olan bir kul”un en ideal örneği.
Rabbim Bizleri Her daim “Hamd eden, Şükreden ,Kaza ve Kadere” iman eden Kullarından eylesin (Amin)
Sahi, biz hangi Peygamberin ümmetiydik?

 

Abdulvahab Nas / Adıyaman (Kahta) – Yaş: 24