Gerek arkadaşlarımızdan, gerekse internet ortamında kardeşlerimizin yerli-yersiz, eleştirilerle(!) yorumlarla, söylemlerle çok fazla meşgul olmaları, bunların ardındaki niyet ve amacı bilmiyormuşçasına cevap yetiştirmeye çalışmaları ve neticede karşılığı olmadan çok fazla zaman harcayıp enerji kaybetmeleri dikkatimi çekti.
Eğer siz bir dava adamı iseniz, ıslah edici bir hareket içindeyseniz ve özellikle bu dava ve hareketiniz İslam gibi mukaddes, nurlu, evrensel, Hakk’a dayalı mutlak kurtuluşa ve adalete çağıran bir dava ise; yeryüzünde kurulu olan tağutî düzenlerle, kirli plan ve ilişkilerle, adaletsiz uygulamalarla, haksızlıklarla, yozlaşan değerlerle savaşan bir dava ise; işte o zaman düzeni bozulanlar, beslendiği kaynağı kuruyanlar, ayrıcalıklarını kaybedenler, daha birçokları; derin bir korku veya alaylı bir endişe ile başlar sizi karalamaya, lekelemeye, ve cahilce söylem ve gerekçelerle gözden düşürmeye ve gönüllerden kovmaya…
Hakperest mücahidlere karşı bu endişe ve saldırılar olağandır. Ama nedense kardeşlerimiz bunların hepsine cevap yetiştirmek zorunda hissediyor kendilerini. Bu yüzden kimi zaman taşıdıkları misyonu açıklama ve savunma çabasıyla ve kimi zaman da karşı tarafın içinde barındırdığı bir takım nitelik ve unsurlar üzerinden onları eleştirmek veya incitmek suretiyle karşılık veriyorlar. Oysa bu beyhude bir oyalanmadır. Çünkü söz konusu ithamlarda bulunanların amacı bir doğruya ulaşmak ya da kendi doğrularını tartışmaya açmak değildir. Yalnızca bu ‘hakikat yolcuları’nı kendi sahalarına çekmek, engellemek ve yollarından alıkoymaktır. Ama iyi niyetli, yapıcı, ‘örtücü’, hakikate yönelik ilmî temellere dayalı eleştirileri de muhatap biz isek donanımımıza göre aynı yapıcılıkla cevaplayacağız tabiî ki, muhatap biz değilsek de bu işi yetkin ve öncü arkadaşlarımıza bırakacağız. Tüm bunların dışında, art niyetli; yalan, iftira ve karalama nitelikli sövgü dolu söylem ve yorumlarla uğraşıp zamanımızı ve enerjimizi boşa harcayarak yolumuzdan geri ve mücadelemizde ağır kalmamalıyız. Çünkü dava adamının işi bu cahilâne tepkilere laf yetiştirmek değildir aksi halde, kendi sahasının dışında kalır ve onların bu oyunlarının bir parçası olur. Bir yola düştüysek eğer, Ali Şeriati’nin deyişiyle: “eğer insan bir yola düştüyse, bir gergedan gibi kafasını sağa sola çevirmeden yalnız gitmelidir. Başını öne eğmeli ve altı duyu organını sadece bu yolu katetmekle meşgul etmelidir. Kopan gürültüden korkmamalı, gözleri hiçbir şeyi görmemeli, kulakları tüm söylenenlere sağır olmalıdır.” Bilinciyle kendi işimize bakmalıyız. Nitekim “en doğru, en adil ve en onurlu kararı zaman ve halk verecektir.”
Son olarak; biz de başkalarını ve özellikle İslamî şahsiyet ve oluşumları yerli yersiz eleştirme alışkanlığına kapılmamalıyız. Çünkü bizi doğru ve haklı çıkaracak, muvaffak edecek olan şey, başkalarının yanlışları, hataları, eksikleri ve bizim tüm bunları yakalayıp teşhir etmek için bekçilik yapmamız değildir. Bizi biz inşa etmeliyiz her şeyiyle.. ‘Sanal alem’ başta olmak üzere, her yerde bunlara dikkat edelim inşallah.
HAFTANIN YAZISI
MUHAMMED ALİ CİHAD / VAN - YAŞ: 21