İşte Abdurrahman Dilipak`ın makalesi...

Bir daha anlatayım mı?

Derin devlet hâlâ ayakta. Ergenekon ve Balyoz davaları gerçek bir derin devlet davası değildi.. Bunu anlamam, iddianamenin açıklanıp davanın açılmasından bir ay sonrasına dayanır..

Açılan dava, derin devlet içindeki ABD’nin söz dinlemeyen çocuklarının tasfiyesi, daha doğrusu, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden, bunlara üzerinden yürütülecek dava ile sistem içindeki birilerinin kontrol altına alınması davası idi..

Temel sorun, ABD’nin, ılımlı İslamcıları ve yeşil sermaye içinden uygun birtakım tipleri, derin yapıya entegre/dahil etme operasyonu idi..

ABD, Ulusalcı, Kemalist, Laikçi birtakım unsurları seyreltmek, ılımlı İslamcıları da sisteme dahil etmek istiyordu. Türkiye üzerinde bir atölye çalışması, pilot çalışma yapılacak ve daha sonra bu model diğer İslam ülkelerine de uygulanacaktır.. Böylece İslam dünyasında yeni bir din algısı oluşturularak, adına ılımlı İslam, Protestan İslam, Liberal İslam, Euro İslam, ne derseniz diyin, İsrailin varlık ve güvenliğine karşı bir tehdit oluşturmayan, Hıristiyan dünyası ile teolojik ve siyasi bir çatışmaya girmeyecek, batı uygarlığına karşı bir tehdit ve batıya karşı ekonomik, siyasi, kültürel anlamda rakip olmayacak bir İslam algısı, İslam dünyasına yayılmak isteniyor. Türkiye bu yeni İslamın eğitim ve misyonerlik üssü olacaktı..

İslama karşı havuç politikasına karşı çıkan, İslama karşı sopayı savunan kanat, buna karşı çıktı ve bu kadroları aralarına almak istemediler.

Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalara konu belgeler ayıklanmış belgelerdi, davalar, derin devletin dış, masonik örgütler, media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK ayağı elenerek, İstanbul 1. Ordu ile sınırlı ve Ankara ayağı bununla bağlantılı olarak ele alınan bir dava olacaktı. Öyle de oldu. Bu alt kademe aslında cellatlarına aşık kadrolardan oluşuyor sanki.. Kurbanlık bunlar!

Bu davalarda sanık yapılanlar, söz dinlemeyen yaramaz çocuklar yanında, gelecekte bu ılımlı İslam ekibine karşı çıkacak anti cemaat unsurlar ve tepedeki adamların, alt kademede bu işlerle ilgili stratejik ve taktik bilgiye sahip ara kademe ile sonunda tepedekilerle uzlaşma olursa, yukarıdakiler aklandıktan sonra işin üzerine yıkılacağı günah keçilerinden oluşuyordu. Albay ve altı, astsubay seviyesindeki operasyonel unsurlar dolaylı olarak bu yapı içinde yer alsalar da, yukarıdakiler sisteme teslim olursa, iddianamedeki suçların kendilerine fatura edileceği kurbanlardan oluşuyordu.

Cemaat bu vesile ile, kendileri için gelecekte tehdit oluşturacak unsurları da tasfiye etmek istedi.. Ahmet Şık bana kalırsa, Cemaate dokunduğu için yandı!. Onun o yazdıkları, derin yapı içindeki kontrol dışı unsurların desteğini alan ve onları memnun eden şeyler olabilir, ama asıl gerçeğin daha derinlerde gizli olduğunu düşünüyorum..

Sonunda ne oldu. Haberal çıkmadan bir süre önce, derin devletle paralel devlet arasında temas sağlandı. Haberal çıktıktan sonra da daha derin diyaloglar gerçekleşti ve işbirliği zemini oluşturuldu.. Gezi olayında Cemaat de vardı ama asıl operasyon derin yapının işi idi. Dershane olayından sonra bugünki operasyon paralel devletin işi, ama arkasında derin yapı da var..

Büyük bir hareket, işin içinde hem derin devlet, hem paralel devlet var. “Co production” bir olay bu.. Ama çok basit bir operasyon. İsrail’in acelesi var. İşin içinde ABD var, İngiltere var, Vatikan var, Almanya var! Bu ülkelerde bu operasyonla ilgili tek bir görüş yok. Bana kalırsa FBI ile CIA aynı yerde durmuyor. Demokratlar, Cumhuriyetçiler, Globalistler farklı düşünüyorlar. Demokratlar bile kendi içinde uzlaşık değil. İngiltere’de, Almanya’da hatta Vatikan’da da bu süreçle ilgili tek görüş hakim değil.. Süreçte emrivaki siyaseti ile İsrail lobisi en aktif grub gibi gözüküyor..

Bu konu bir süre daha bu şekilde tartışılmaya devam edecek olursa, ABD, Avrupa içinde İran Gate’yi aratacak dev skandallar patlayabilir.. Bu davalar bütün İslam coğrafyasına yayılarak tarihin en büyük hukuk olayına sahne olabilir..

Bir kere cemaat içindeki kripto yapı deşifre oldu. Cemaatin sempatizanlarından söz etmiyorum. Cemaat içine gizlenen kripto yapı için yolun sonu. Batı da onları savunamaz artık..

Cemaat genel anlamda yalnız kaldı. Türkiye’de hiçbir Risale-i Nur hareketi cemaate sahip çıkmıyor. Dahası İslam dünyasında hiçbir Müslüman topluluğun cemaate sahip çıkmaması da ilginç. Bu kadar “değerli yalnızlık”ı nasıl kazandıklarını bir düşünseler iyi olur..

Bugüne kadar hiçbir İslami faaliyette, Müslümanlardan yana tavır içinde olmayan birtakım isimlerin cemaatin avukatlığına soyunmaları da ilginç.. Aslında iyi de oluyor bu!

Türkiye’de derin devlet de duruyor, paralel devlet de. Bu 28 Şubat’tan daha derin bir operasyon.. Bu moda tabiri ile Ultra post modern bir darbe girişimi. Bu defa demokrasiye değil, İslam algısına balans ayarı çekmek isteyen bir kadro da var bu işin içinde yani 28 Şubat’ın Plas versiyonu..

Ama çok çabuk deşifre oldular.. Batının “ali menfaatleri” deşifre olmuş, yaralı bir camiaya emanet edilemez.. Batı Sisi skandalının yükünü omuzundan atmadan, tüm dünyadaki Müslümanların öfkesine sebeb olan bu başarısız operasyonun içinde daha fazla yer almak istemeyecektir..

Tamam 24 yıllık, çeyrek asırlık bir proje, yüzmilyardan daha fazla bir harcama ile hayata geçirilmeye çalışılan bir proje, onlar açısından böyle aniden, uzaya fırlatılan füzenin atmosferde parçalanması gibi bir anda berhava olmaması gerekirdi, ama oldu!

Ve tabii 25 yıldır örgütlenen, (Hazırlık dönemi ile yarım asır) bu telkinle yetiştirilen insanlar, Avrupanın İslamlaşması ile sonuçlanacak, Mehdiyet sırları ile bezenmiş ezoterik bir İslam algısının peşinde varını yoğunu harcayan, gecesini gündüzünü bu davaya harcayan insanların içine düştükleri derin boşluk ve psikolojik travmanın nasıl tolere edileceği de ayrı bir konu..

Bu konuyu yazmaya devam edeceğim..

Selâm ve dua ile..

Abdurrahman Dilipak/habervaktim