Davetsiz bir şekilde gelmişti. Belki o da insanlar gibi hatırlanmak istemişti. Unutulmaya unutturulmaya dayanamamıştı. İşte kapıyı çalmıştı ansızın ölüm. Birkaç saniyede… Daha ne olup bittiğini anlayamadan koparmıştı yüreklerden bir parçayı. Uçurmuştu semalara küçücük bir ruhu.
Aldığı ölüm haberleriyle tekrar anlamıştı bu dünyadaki geçiciliği. “Ayrılıklar geçici olduğu gibi kavuşmalar da geçicidir (Sözler).” demişti Bediüzzaman. İşte o zaman ahiretteki kavuşmaya özlemi daha da artmıştı. Kafasını önüne eğdi. Yaptığı amelleri aklına gelince şu mısralar döküldü dilinden:
Yüzümü çevirdim ahirete
Bana dedi: Gerekiyor çaba.
Dünyada çalıştım çabaladım.
Baktım da yaptığım bir boy arpa.
Kim bilir belki de bir rüyaydı yaşadıkları. Birazdan güneş doğacak ve bambaşka bir güne uyanacaktı. Yeni güne uyandığında her şeyin geride kaldığını yeni yeni fark edecekti. Hayır! Hayır! Rüya değildi işte. Çünkü uyanıktı ve şuuru yerindeydi. Buna da katlanabilmeliydi.
Sevdikleri yanında olmasına rağmen özlemini dindirememişti. Sanki birilerine hasretti. Oysaki sevdikleri yanındaydı. Olanlara bir türlü anlam veremiyordu. Ya bu içindeki boşluğa ne demeliydi? Hele yüreğinden vücuduna yayılan sancılar… Nefesinin daralması… Vakitli vakitsiz gözyaşları… Bulmuştu sonunda sebebini. Çünkü bütün yakınlarıyla da bir ayrılık söz konusuydu. Hâlbuki o öyle bir eşrefi-l mahlûkat ki ebed için yaratılmıştı. O ancak ebede sevdalanabilir, ancak ebedi olana hasret duyabilirdi. Çünkü yüreğindeki boşluk Allah(cc)`a doğru koşuyordu.
Selam ve dua ile...
Elif / Gercüş - Yaş: 22