Şu saptama su götürmez bir gerçektir ki Türk ulusçuluğunun oluşum süreci hiç de kolay olmamıştır. Projenin birinci adamı olan M. Kemal dahi bu durumu kabullenerek “sofra” müdavimlerinden, “Çankaya” isimli eserin yazarı F. Rıfkı Atay’a şunu söylemiştir:“Dili bir çıkmaza soktuk çocuk!”
Bütün ırkları Türk veya Türk kökenli gören kafanın, 1920-30’lu yıllarda yüzünü döndüğü Avrupa’da yükselen aşırı milliyetçilik rüzgârları mazlum Anadolu halkını iliklerine kadar üşütmüştür…
Dönemin faşist uygulamalarına methiyeler düzen hakim kafanın bu methiyelerini ne Mussolini ne de Hitler karşılıksız bırakmıştır.
Türk tarihini, kanıtlanması imkânsız tarih öncesi yarı-gerçek, yarı-hayal figür ve hikâyelere dayandırıp Selçuklu ve Osmanlıyı Türkler için kayıp yılları olarak gören zihniyetin Türk kimliği üzerinde en büyük tahribatı yaptıkları, “ulusçuluk rüyasından” uyanan Türkler tarafından da görülünce içine girilen çıkmaz yolun Türk Dili üzerindeki ağır maliyeti hesaplanmaya başlandı.
Ulusçuluk projesinin mimarı ve yürütücüsü olan kadroların adresi CHP’ydi ve CHP bir bumerang gibi dönüp dolaşıp kendi başına bela olan bu projeden büyük yara alarak çıktı. “Ulusçuluk rüyasından” uyanan kitleler ilk fırsatta CHP ve kadrolarını sandıklara gömüp bir “Bir Daha Asla” modunda bir tepkiyle bu kadrolara “bir daha asla” iktidar olma fırsatı vermedi…
Bir dili ancak o dili oluşturan halk değiştirebilir ve bu üç-beş günde olabilecek, hele hele bir proje ve kurmacayla olabilecek bir şey hiç değildir.
“Dilde Devrim” diye bir şeyin olamayacağını bütün dilbilimciler kabul ederler fakat cumhuriyeti kuran CHP kadroları bunu ısrarla reddederek dil üzerinde bir ameliyata giriştiler. Oysa dil, operasyon kabul etmez bir alandır.
Bizzat M. Kemal tarafından “Güneş Dil Teorisi” adı verilen bir savla bütün dillerin kaynağı Türkçeye dayandırıldı. Teorinin kaynağı ise Avusturyalı “çaylak” dilbilimci Dr. Hermann Kwergitsch idi.
Mesela teoriye göre Niagara şelalesinin ismini alış hikâyesi çok ilginçtir: Bering boğazı yoluyla Amerika kıtasına geçen Türkler (tabi ki bunlar sonradan Kızılderili olarak adlandırılacaklardır) kıtayı keşfe başlarlar. Bir müddet ilerledikten sonra önlerine korkunç gürültüler çıkaran bir şelale çıkar. Bu durumdan çok etkilenen Türkler “ne yaygara! ne yaygara!” derler. Zamanla “ne yaygara” yerini Niyagara’ya bırakır.
Bir diğer hikâye de şöyledir: Kıta keşfine devam eden Türkler Güney Amerika’ya kadar gelmişlerdir. Burada büyük bir nehir görürler ve tüm çabalara rağmen sonunu bir türlü bulamazlar. Hayretler içinde kalıp “amma uzun!” demişler. Zamanla bu “amma uzun”, Amazon’a dönüşmüştür.
Tabi hikayeler daha çok: Mesela Nikaragua’nın ismi “Ne kadar kara” kelimesinden, “Apollon” kelimesi ise “Alpoğlan” dan, Yunan tanrıçası Athena’nın ismi ise Asena’dan gelmektedir buna göre…
1932 yılında M. Kemal’in direktifiyle Birinci Türk Tarih Kongresi gerçekleştirilir. Kongrede bilimsel (!) tezler öne sürülür. İşte bu kongrede öne sürülen birkaç bilimsel (!) dil teorisi:
Çanakkale mebusu Samih Rıfat Bey: Osk dilinde ‘turutum’ kelimesinin dört anlamına geldiğini söyledikten sonra bu kelimenin aslı Türkçe ‘dört’ kelimesidir der. Sonra bunu Oskların Türk olduklarına kesin kanıt gibi sunar.
Yine ona göre tüm uygarlıkların Türk kökenli oldukları dil yoluyla ispatlanabilir; İngilizce ve Almancadaki west/ouest-ost/est sözcükleri Türkçe ‘ast’ ve ‘üst’ten, Fransızca demeure, domicile sözcükleri ‘dam’dan, ‘sea’ yani deniz sözcüğü ‘su’dan, okeanos ve thetis ‘ogan’ ve ‘deniz’den, Fenikelilerin dişi tanrıçası olduğu söylenen Baaltız ‘baldız’dan; Arapça ‘har’ Türkçe ‘kor’dan, Farsça ‘hane’ ‘konak’tan, Attika ‘atık’tan, Euboea ‘oba’dan gelir; Eskiçağ İtalyan kavimlerinden Ligür’lerin Elisyk kabilesinin adı Türkçe el=il=memleket anlamına gelir.
Hasan Celil (milletvekili): Yunan ve Ege Uygarlığının asıl kurucuları Türklerdir; Elen (Helen) sözcüğü Türkçe El’den türemiştir. Grek’lerde aslında Türk asıllı Krak kabilesidir.
Prof. Yusuf Ziya Özer (milletvekili, hukuk fakültesi öğretim üyesi, ‘sofra’ müdavimlerinden): Mısır medeniyetini kuran hakim ırk Türklerdir; Osiris Türkçe ‘üze ur’, yani yüksek gök anlamına gelir; tanrı Tot ‘ilahi kamer’ sıfatıyla ‘tutuş’, yani ‘yanmak’tan; phallus manasıyla da Uygurca sert anlamına gelen ‘totaş’tan türer. (1)
1937’de yapılan II. Tarih Kongresinde de bu tür tezler savunulmaya devam edilmiştir. Mesela TDK genel sekreteri ve M. Kemal’in ‘sofra’ müdavimlerinden Prof. İbrahim Necmi Dilmen şöyle diyor:“Tüm dünya dilleri, Türkçe güneş anlamına gelen ‘ağ’ hecesinden türer”(2)
Ne ilginçtir ki M. Kemal 1938’de hayatını kaybedince aynı şahıs Ankara Üniversitesindeki Güneş-Dil Teorisi ile ilgili derslerine son verdi. Öğrencileri bunun sebebini sorduklarında;”Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi” diye cevap vermişti.
Görüldüğü gibi Ümmet mefkuresini kaldırıp yerine Türk ulusçuluğunu yerleştirmek isteyenler bir, iki kelime benzerliği üzerinden neredeyse tüm ırkları ve uygarlıkları Türklere bağlamakta herhangi bir beis görmediler. Vardıkları noktayı ise yine bu işin öncüsü özetlemiştir zaten:“Dili bir çıkmaza soktuk…!”
Gelecek sayıda yabancı kelimelere karşılık “üretilen” TDK patentli sözde öz Türkçe kelimeleri işleyeceğiz. Böylece hep birlikte birbirinden komik bu kelimelerin ulusalcı kafanın patalojik hallerine ayna tuttuğuna şahit olacağız…
1: Sevan Nişanyan: Yanlış Cumhuriyet, kırmızı yay.
2. S. Nişanyan, age.
HİDAYET YILMAZ / SÖZ&KALEM DERGİSİ ARALIK 2013
Bütün ırkları Türk veya Türk kökenli gören kafanın, 1920-30’lu yıllarda yüzünü döndüğü Avrupa’da yükselen aşırı milliyetçilik rüzgârları mazlum Anadolu halkını iliklerine kadar üşütmüştür…
Dönemin faşist uygulamalarına methiyeler düzen hakim kafanın bu methiyelerini ne Mussolini ne de Hitler karşılıksız bırakmıştır.
Türk tarihini, kanıtlanması imkânsız tarih öncesi yarı-gerçek, yarı-hayal figür ve hikâyelere dayandırıp Selçuklu ve Osmanlıyı Türkler için kayıp yılları olarak gören zihniyetin Türk kimliği üzerinde en büyük tahribatı yaptıkları, “ulusçuluk rüyasından” uyanan Türkler tarafından da görülünce içine girilen çıkmaz yolun Türk Dili üzerindeki ağır maliyeti hesaplanmaya başlandı.
Ulusçuluk projesinin mimarı ve yürütücüsü olan kadroların adresi CHP’ydi ve CHP bir bumerang gibi dönüp dolaşıp kendi başına bela olan bu projeden büyük yara alarak çıktı. “Ulusçuluk rüyasından” uyanan kitleler ilk fırsatta CHP ve kadrolarını sandıklara gömüp bir “Bir Daha Asla” modunda bir tepkiyle bu kadrolara “bir daha asla” iktidar olma fırsatı vermedi…
Bir dili ancak o dili oluşturan halk değiştirebilir ve bu üç-beş günde olabilecek, hele hele bir proje ve kurmacayla olabilecek bir şey hiç değildir.
“Dilde Devrim” diye bir şeyin olamayacağını bütün dilbilimciler kabul ederler fakat cumhuriyeti kuran CHP kadroları bunu ısrarla reddederek dil üzerinde bir ameliyata giriştiler. Oysa dil, operasyon kabul etmez bir alandır.
Bizzat M. Kemal tarafından “Güneş Dil Teorisi” adı verilen bir savla bütün dillerin kaynağı Türkçeye dayandırıldı. Teorinin kaynağı ise Avusturyalı “çaylak” dilbilimci Dr. Hermann Kwergitsch idi.
Mesela teoriye göre Niagara şelalesinin ismini alış hikâyesi çok ilginçtir: Bering boğazı yoluyla Amerika kıtasına geçen Türkler (tabi ki bunlar sonradan Kızılderili olarak adlandırılacaklardır) kıtayı keşfe başlarlar. Bir müddet ilerledikten sonra önlerine korkunç gürültüler çıkaran bir şelale çıkar. Bu durumdan çok etkilenen Türkler “ne yaygara! ne yaygara!” derler. Zamanla “ne yaygara” yerini Niyagara’ya bırakır.
Bir diğer hikâye de şöyledir: Kıta keşfine devam eden Türkler Güney Amerika’ya kadar gelmişlerdir. Burada büyük bir nehir görürler ve tüm çabalara rağmen sonunu bir türlü bulamazlar. Hayretler içinde kalıp “amma uzun!” demişler. Zamanla bu “amma uzun”, Amazon’a dönüşmüştür.
Tabi hikayeler daha çok: Mesela Nikaragua’nın ismi “Ne kadar kara” kelimesinden, “Apollon” kelimesi ise “Alpoğlan” dan, Yunan tanrıçası Athena’nın ismi ise Asena’dan gelmektedir buna göre…
1932 yılında M. Kemal’in direktifiyle Birinci Türk Tarih Kongresi gerçekleştirilir. Kongrede bilimsel (!) tezler öne sürülür. İşte bu kongrede öne sürülen birkaç bilimsel (!) dil teorisi:
Çanakkale mebusu Samih Rıfat Bey: Osk dilinde ‘turutum’ kelimesinin dört anlamına geldiğini söyledikten sonra bu kelimenin aslı Türkçe ‘dört’ kelimesidir der. Sonra bunu Oskların Türk olduklarına kesin kanıt gibi sunar.
Yine ona göre tüm uygarlıkların Türk kökenli oldukları dil yoluyla ispatlanabilir; İngilizce ve Almancadaki west/ouest-ost/est sözcükleri Türkçe ‘ast’ ve ‘üst’ten, Fransızca demeure, domicile sözcükleri ‘dam’dan, ‘sea’ yani deniz sözcüğü ‘su’dan, okeanos ve thetis ‘ogan’ ve ‘deniz’den, Fenikelilerin dişi tanrıçası olduğu söylenen Baaltız ‘baldız’dan; Arapça ‘har’ Türkçe ‘kor’dan, Farsça ‘hane’ ‘konak’tan, Attika ‘atık’tan, Euboea ‘oba’dan gelir; Eskiçağ İtalyan kavimlerinden Ligür’lerin Elisyk kabilesinin adı Türkçe el=il=memleket anlamına gelir.
Hasan Celil (milletvekili): Yunan ve Ege Uygarlığının asıl kurucuları Türklerdir; Elen (Helen) sözcüğü Türkçe El’den türemiştir. Grek’lerde aslında Türk asıllı Krak kabilesidir.
Prof. Yusuf Ziya Özer (milletvekili, hukuk fakültesi öğretim üyesi, ‘sofra’ müdavimlerinden): Mısır medeniyetini kuran hakim ırk Türklerdir; Osiris Türkçe ‘üze ur’, yani yüksek gök anlamına gelir; tanrı Tot ‘ilahi kamer’ sıfatıyla ‘tutuş’, yani ‘yanmak’tan; phallus manasıyla da Uygurca sert anlamına gelen ‘totaş’tan türer. (1)
1937’de yapılan II. Tarih Kongresinde de bu tür tezler savunulmaya devam edilmiştir. Mesela TDK genel sekreteri ve M. Kemal’in ‘sofra’ müdavimlerinden Prof. İbrahim Necmi Dilmen şöyle diyor:“Tüm dünya dilleri, Türkçe güneş anlamına gelen ‘ağ’ hecesinden türer”(2)
Ne ilginçtir ki M. Kemal 1938’de hayatını kaybedince aynı şahıs Ankara Üniversitesindeki Güneş-Dil Teorisi ile ilgili derslerine son verdi. Öğrencileri bunun sebebini sorduklarında;”Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi” diye cevap vermişti.
Görüldüğü gibi Ümmet mefkuresini kaldırıp yerine Türk ulusçuluğunu yerleştirmek isteyenler bir, iki kelime benzerliği üzerinden neredeyse tüm ırkları ve uygarlıkları Türklere bağlamakta herhangi bir beis görmediler. Vardıkları noktayı ise yine bu işin öncüsü özetlemiştir zaten:“Dili bir çıkmaza soktuk…!”
Gelecek sayıda yabancı kelimelere karşılık “üretilen” TDK patentli sözde öz Türkçe kelimeleri işleyeceğiz. Böylece hep birlikte birbirinden komik bu kelimelerin ulusalcı kafanın patalojik hallerine ayna tuttuğuna şahit olacağız…
1: Sevan Nişanyan: Yanlış Cumhuriyet, kırmızı yay.
2. S. Nişanyan, age.
HİDAYET YILMAZ / SÖZ&KALEM DERGİSİ ARALIK 2013