Riyad Makaev / Doğruhaber
11 Aralık, unutulmuş bir tarih olarak tarihimize geçmiştir. 11 Aralık, 90’lı yıllarında tüm İslam dünyasının gururla söz ettiği küçücük Müslüman bir topluluğun dünyanın süper güçlerinden biri olan ülke ile başa baş verdiği şanlı bir mücadelenin başlangıç tarihidir. Yakın tarihimizde böylesine bir Müslüman halkın topyekûn bir düşmana karşı direniş gösterdiğine İslam ümmeti şahit olmamıştır. Yaşlısı, kadını, çocuğu olmak üzere tüm halk, bu mücadelede yer aldı. Dünyanın tir tir korktuğu Sovyetler Birliği’nin “Kızıl Ordusuna” karşı şanlı bir mücadele sergilediler. Masaya yatırılan hayat, din ve özgürlük söz konusuydu. Asırlarca işgal altında yaşayan halk “yeter” dercesine ölüm kalım mücadelesinde birleşmişti.
 
Kızıl Ordunun önüne iki saatlik bir operasyon konuldu. Rusya’nın elinde bulunan nükleer başlıkları dışında tüm askeri teknoloji ve silah, o zaman siyasi haritada bile gösterilmeyen küçücük bir Müslüman toplumun üzerine çevrilmişti. Yapılan tüm siyasi görüşmeler bir netice vermedi. Rusya artık isyancı küçücük bir milyon nüfusa sahip Çeçen Cumhuriyeti’ni haritadan silecekti. Tüm tuzakları boşa çıkaran yüce Allah, Çeçen halkına birlik vermişti. Birlik öyle bir güç ki kocaman bir “Kızıl Ordu”yu darmadağın etti. Rus savaş makinesine karşı elindeki avcı tüfeğiyle ve en ağır silahı roketatarlarla karşı çıkan Çeçen halkı, Kızıl Ordu’yu dize getirmişti.
 
Geçen hafta 11 Aralık Rus-Çeçen savaşın başlangıç yıldönümü münasebetiyle medyayı takip ediyordum. Tabi ki 90’lı yıllardan bugüne dünyada İslam ümmetinin siyasi konjonktürü çok değişti. İslam ümmeti nasıl da kendi geçmişini unutur? “Televizyonda belki ben görememişimdir” diye internet sitelerinde aradım. Özellikle İslami yayınlar yapan televizyon kanallarını takip ettim, ama nafile. Kendi kendime “Evet, kâfir istediğini elde etti” dedim. Sonra Rus kanallarını geziyordum. Rus REN-TV, 11 Aralık tarihinde,11 Aralık 1994 Rus-Çeçen savaşı hakkında bir program hazırlamış yayına vermişti. Ancak, öyle bir program hazırlamışlardı ki inanamadım. Rus ordusunun, çok iyi eğitilen her türlü teknolojiye sahip ve arkasında İslam dünyasının ve AB’nin desteği olan Çeçen ordusuyla karşılaştığı anlatılıyordu. Rus ordusunun Çeçen halkını teröristlerden kurtarmak için nasıl kayıplar verdiğini anlatıyordu. Uzatmayacağım, Çeçenler terörist, Ruslar çeçen halkının kurtarıcıları olarak lanse edildi.
 
1994-1996 savaşında en çok Çeçen davasına sahip çıkan Türkiye topluluğunu da bu mücadeleyi unutmuş olarak gördüm. Zamanında Dudayev’in, Basayev’in, Yanderbiyev’in yanında yer alanlara bir baktım bugün bunların katilleriyle beraber olmuşlar. Birileri bu katillerin işlerini takip eden dernekler açmışlar. “Siyaset gereği” adı altında bunların temsilcileriyle görüşen ve işbirliği içerisinde bulunanları da gördüm. Çeçen diktatörlerin yanında bulunmak ve onlarla fotoğraf çektirmek ve bunları yayınlayarak bir gurur tablosu çizenleri de gördüm. Yazık, yazık dedim! Demek ki insan dünya malı için bu kadar düşebiliyor! Her türlü gerekçe ve bahaneyi ileri sürebilirler. Ama hepsi geçersizdir. Bir topluluğun kanı üzerine kurulan saltanatın sultanlarının yanında yer almak doğru mudur? Bu bir şeref midir? Bunlara destek vermek, bu akıtılan kanların sorumluluğunu almak değil midir? Küfürde direnenlere de “başarılar” diliyorum, küfre karşı direnenlere de başarılar diliyorum! Allah her biri için yeter. O’na hesap verecekler.
 
Bu vesilesiyle halen zaman zaman devam eden Çeçen mücadelesinde yer alıp şehit düşen her bir Müslümana Allah’tan rahmet diliyorum. Biz unutmuş olabiliriz ama Allah(CC) asla onları unutmaz. Allah bizi şaşıranlardan eylemesin. Yaşasın Allah için verilen tüm mücadeleler!