■ ABDULKADİR TURAN / ANALİZ
HÜDA PAR’ın programının maddelerle ifade edilmiş ilk bölümünü “Temel Hak ve Hürriyetler” oluşturuyor. Bu bölüm, doğrudan insan hakları ile ilgilidir. İnsan hakları konusu siyasi alanda hak, hürriyet ve güvenlik üzerine yerleşmiş.
İnsan hakları ile ilgili kısıtlamaların iki nedeni vardır: 1. İnsana bakış açısı 2. Güvenlik anlayışı. İslam’a göre insan günahsız yaratılmıştır ve insan olarak yeryüzüne gelmekle temel haklara sahiptir. İnsanın yeryüzündeki mücadelesi, kendisini kirlerden uzak tutma mücadelesidir.
BATI, SINIFLARA GÖRE HAK TANIYOR
Batı ise insanın yeryüzüne atasının günahları ile geldiğini öne süren inanca dayanıyor. İnsanın Batı’daki mücadelesi, insanın kendisini doğuştan üzerinde taşıdığı kirlerden arındırma mücadelesidir. Dolayısıyla Batı’da insan hakkına sahip olmak için insan olmak yetmiyor, bir suç işlememiş olmak da eski Batı için insan haklarından yararlanmayı sağlamıyor. İnsan, ancak belli bir sınıfa aitse ve o sınıf adına haklar mücadelesine katılmışsa insan hakkı sahibi olabiliyor. Belirlenmiş sınıflara ait olmayanların hakları ya hiç tanınmıyor ya da sadece kâğıt üzerinde kalıyor.
Sınıfın hep soylu-halk, işçi-patron ayrımına dayanması gerekmiyor. Sınıf farkı, Batı’da inanç ve ırk üzerinden de oluşmuş. Bu sınıf farkı, Atina vatandaşı olan-Atina vatandaşı olmayan, Roma vatandaşı olan-Roma vatandaşı olmayan, Hıristiyan olan-Yahudi olan, Katolik olan-Katolik olmayan, Alman olan-Alman olmayan veya Fransız olan-Fransız olmayan ve en son “Çağdaş Uygarlık mensubu” Batılı ve uygarlığın dışında kalan Müslüman şeklinde de oluşmuş. Bugün Batı’nın tartıştığı aşama, bu son aşamadır.
Batı hâlâ kendi uygarlığı dışında kalan sınıf olarak belirlediği Müslümanlar konusunda nasıl davranacağına tam karar vermiş değildir, bunu kendi içinde insan hakları ve güvenlik çelişkisi ekseninde tartışmaya devam etmektedir.
Eski Yunan site devletleri Batı devlet anlayışında önemli bir yer tutuyor. Eski Yunan, insan hakları konusunda sıfırın altındaydı. Aristo’ya göre insanlar, doğuştan hür veya köle doğarlar. İnsanların bir kısmı diğerlerine hizmet etmek için yaratılmıştır. Eflatun’a göre de köle, haksızlığa katlanmak zorundadır.
Batı, Endülüs tecrübesi ve Haçlı Seferleriyle Müslümanlarla kurduğu iletişimle insan haklarını sorgulamaya başladı. Ama bu sorgulamayı yine kendi Eski Yunan-Roma-Hıristiyanlık kökleri üzerinden yaptı; bugün ise Yahudilerle kurduğu koalisyonla tamamlama yoluna gitme eğilimi gösteriyor. Geldiği son aşamaya da “Tarihin Sonu” deyip bundan yeni bir aşamaya geçmek istemiyor. Bu, Batı için bir bunalım noktasıdır. Geldiği son aşamayı hep “son aşama” görüp onda direnme ama sınıf farkını da koruma Batı için bir karakter özelliği hâline gelmiş.
Bu esas üzerine Batı’nın kurumsal hak arayışını üç aşamada değerlendirmek mümkündür:
1. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi (Paris, 26 Ağustos 1789):
Bu, her ne kadar pek çok yenilik getirmiş görünse de “Mülk sahibi olmak, mukaddes bir haktır. Hiç kimse, kanuni bir zaruret olmadan bu haktan yoksun bırakılamaz.” maddesiyle esasta bir mülk edinme ve mülk sahipleri için hak arama hürriyeti beyannamesidir. Burjuva denen, soylu olmayan mülk sahiplerini iktidara ortak etme belgesidir. Bu beyannameden sonra, işçi ve köylü sınıfı mücadeleye devam etmek zorunda kalmıştır.
2. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (New York, 10 Aralık 1948):
Bu beyannamede Batı’nın hem Fransız İhtilali ile şekillenen değerleri bütün insanlığa onaylatılma yoluna gidilmiş hem de Fransız İhtilali sonrasında mağduriyeti devam eden kitlelerin hakları, işçi ve köylülerin Batı’da ve dünyanın diğer yerlerinde verdikleri mücadele karşısında kabul edilerek kayıt altına alınmıştır. Beyannamede Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’ne ek olarak şu haklar dikkat çekmektedir:
Köleliğin yasaklanması
Özel hayatın korunması
Seyahat hürriyeti
Başka ülkelere iltica hakkı
Evlenme hakkı ve ailenin korunması
Dernek kurma hakkı ve derneğe katılım özgürlüğü
Sosyal güvenlik hakkı
İşsizlikten korunma hakkı
Dinlenme-eğlenme (tatil) hakkı
Eğitim hakkı ve aileye çocuğunu eğitmede tercih hakkı
Ne var ki bu açılım bile Batı’nın insanı doğuştan kirli kabul eden yaklaşımını düzeltmeye yetmedi. Batı, yeni sözleşmelere ihtiyaç duydu.
3. Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (Roma, 4 Kasım 1950):
19. Maddesiyle “Avrupa İnsan Hakları Komisyonu”nun kurulduğu bu sözleşmede tutuklu hakları, çocuk ve hasta hakları gibi ayrıntılara inilmekte, ölüm cezası ile ilgili esaslar düzenlenmekte, din ve vicdan hürriyeti vurgulanmaktadır. Sözleşmede, tutukluya bilgi verme hakkı, savunma hakkı gibi haklar garanti altına alınmıştır. Sözleşme, temel insan haklarının korunması için Avrupa merkezli bir kurum oluşturması bakımından önemlidir.
Batı, bundan sonra da “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek Protokol (Paris, 20 Mart 1952), Avrupa İnsan Hakları Divanına Mütalaa Vermek Yetkisi Tanıyan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesinin 2 No’lu Protokolü, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye 7 No’lu Protokol” gibi protokoller getirmiş.
Önceki iki ek protokol usuli düzenlemeler getirirken bu protokolde
Cezalara temyiz hakkı getirilmiş.
Haksız yere yargılama için devlete tazminat ödeme zorunluluğu yüklenmiş.
Kişilere aynı suçtan, yeni bir delil söz konusu olmadan bir daha yargılanmama garantisi verilmiştir.
“İşkencenin ve Gayriinsanî Ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” imzalanmış. Bu, işkencenin ve gayr-i insanî ya da küçültücü ceza veya muamelenin önlenmesine yönelik bir “Avrupa Komitesi”nin kurulmasını ön gören sözleşmedir. Sözleşme, işkenceye karşı işlem yapabilen bir kurum oluşturması bakımından önemlidir. Bu doğrultuda “İşkenceye ve Diğer Zalimane; Gayr-i insani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (9 Aralık 1975)” uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
Bu aşamaya geliş, Batı’nın
1. Kendi içinde çeşitliliği kabul
2. Kendi dışındakilerin varlığını kabul
3. Kendi içindekilerin hak taleplerine karşılık vermeyi kabul
4. Kendi dışındakilerin hak taleplerine karşılık vermeyi kabul aşamalarından geçmesini gerektirmiştir. Ne yazık ki söz konusu Müslümanlar olunca Batı bu aşamaya takılmıştır, bu noktayı aşma noktasında ağır davranıyor. Buna gerekçe olarak da kendi gelecek ve güvenliğini öne sürüyor.
Güvenlik konusunda iki yaklaşım vardır: Birincisi, realist bakış denen devlet öncelikli bakıştır; eski Batı’nın tek bakışıdır. İkincisi ise insan merkezli bakıştır. Bu da tevhid önderlerinin bakışıdır. İslam şeriatında resmiyete sahip olan bakıştır.
İSLAM HERKESE DOĞUŞTAN HAK TANIYOR
İslam’ın insan haklarına yaklaşımı, insan güvenliğini önceleme bakışıdır, tevhidi bakıştır. Almanya’nın Hannover Üniversitesi’nden Prof. Dr. Peter Antes, bütün insanlık dinlerinin “insanlığın ortak mirası” olarak bazı değerlere sahip çıktığını söyler. Ona göre bütün dinler,
1. Meşru gerekçesi olmayan öldürmeyi reddeder.
2. Mülkiyete saygı gösterilmesinde ısrar eder.
3. Gerçeğin ifade edilmesini gerektirir; yalan söylemenin her biçimiyle savaşır.
4. Cinsel davranışı belli kurallara bağlar.
5. Yaşlandıkları zaman ebeveynlere bakılması gerektiğini vurgular.
İslam düşüncesinde “insan hakları”, “kul hakkı” olarak görülmüş ve ihlali asla affedilmeyecek haklar olarak görülmüştür. İslam’da insanın fıtri hakları vardır: Bunlar can, mal, din, akıl ve nesil güvenliği (emniyeti) haklarıdır. Bir de sonradan kazandığı (müktesep) hakları vardır. İç içe geçen bu haklar da siyasi haklar, nikâhla gelen medeni haklar, muahede ile gelen diğer vatandaşlık hakları ve akitle gelen ticari haklardır.
İslam, hukukullahı tanır, hukukunnası tanır, hukukunnefsi tanır. Bu üç hak da iç içedir. Ancak bir arada görüldüğünde gerçek anlamda insan haklarına kavuşulmuş olur. Allah’ın haklarını ihmal eden bir insan, kul hakkına değer vermez, kul hakkını çiğneyen de önce kendi hakkını çiğnemiş olur.
HÜR DAVA PARTİSİ’NİN YAKLAŞIMI İSLAMÎDİR
Hür Dava Partisi Programının “Temel Hak ve Hürriyetler” başlığı altındaki bölümü “Her insan, insan olarak yaratılmış olması hasebiyle doğuştan bazı haklara ve hürriyetlere sahiptir. Hatta hayat hakkı gibi bazı haklara sahip olma henüz ana rahminde iken başlar. Bu haklar mutlaktır, devredilemez, vazgeçilemez, pazarlık konusu yapılamazlar. Devlet; bu hakları garanti altına almak, azınlıkta olanların haklarının çoğunluk tarafından ortadan kaldırılmasına veya çiğnenmesine mani olmakla yükümlüdür.” cümleleriyle başlar. Bu, insan haklarına açık bir yaklaşımdır. Buna göre,
1. Hür Dava Partisi, “Temel Hak ve Hürriyetleri” programının başına alarak siyasi faaliyetlerinde insan haklarına büyük önem veriyor.
2. Hür Dava Partisi, insan hakları konusunda Batılı yaklaşımı değil, İslamî yaklaşımı benimsiyor.
3. Hür Dava Partisi, İslamî bakış açısı doğrultusunda insanın insan olarak doğmakla temel haklara sahip olduğuna inanıyor.
4. Hür Dava Partisi, insan haklarının günlükçü (konjonktürel) bir yaklaşımla pazarlık konusu yapılmasına, “şimdi zamanı değil” denerek ertelenmesine, “Bu hakları isteyen biri mi var ki?” denerek kişilerin taleplerine bırakılmasına karşı çıkıyor.
5. Hür Dava Partisi hangi din, ırk, dil, sınıf ve bölgeden olursu olsun azınlık haklarının çoğunluk tarafından çiğnenmesine karşı çıkıyor, azınlığın haklarını çoğunluğa karşı koruma altına alıyor.
6. Hür Dava Partisi, “İnsan, devlet içindir” anlayışını değil “Devlet, insan içindir” yaklaşımıyla insan haklarını korumayı devlete bir görev olarak yüklüyor.
Haftaya bu bölümle devam edeceğiz.