HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, bir dizi temaslarda bulunmak üzere Peygamberler Şehri Şanlıurfa’ya geldi.
Kentte görev yapan yerel ve ulusal basın mensuplarıyla bir araya gelen Yapıcıoğlu gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Yapıcıoğlu, asgari ücret, yeni anayasa, Suriye’de yaşanan gelişmeler ve soykırım altındaki Gazze’ye dair konuştu.
“4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmek için sadece mutfağa 21 bin lira harcaması gerekiyor”
Asgari ücret görüşmeleri ile ilgili konuşan Yapıcıoğlu, "Asgari ücretle ilgili çok uzun süredir tartışmalar var. Biliyorsunuz, Merkez Bankası Başkanlığı dahil pek çok kez asgari ücretle ilgili açıklamalarda bulunuldu. Önceki sene 6. aydan itibaren 2 ara zam yapılmıştı. Bu sene, yani 2024 yılı içerisinde, bu durum gerçekleşmedi. 2024 yılının başından beri net geçerli olan asgari ücret 17 bin 2 liradır. Şimdi bununla ilgili tahmin edilen 2025 yılı için, enflasyon oranında mı yoksa gerçekleşen enflasyon oranında mı zam yapılacağı konuşuluyor. Dün basına düşen bir haber ise bu iki yöntemin ortalamasının da alınabileceği yönünde. Bu hususun tartışılmaya başlandığını gösteriyor. Hal böyleyken, asgari ücret için yüzde 20, yüzde 25, yüzde 27, yüzde 30 ve yüzde 35 gibi zam oranları konuşuluyor. Eğer tespit edilecek asgari ücret, geçen sene ocak ayında belirlenen ücretin reel olarak altına düşerse bu, çalışan işçileri ve emekçileri açlığa mahkum etmektir. Bugün itibariyle açlık sınırı 21 bin lira civarındadır. Açlık sınırı, 4 kişilik bir ailenin sadece gıdaya harcaması gereken parayı ifade eder. Yani sağlıklı beslenebilmek için 4 kişilik bir ailenin sadece mutfağa, sadece gıdaya 21 bin lira harcaması gerekiyor. Yoksulluk sınırı ise konut, giyim, beslenme, eğitim, kültür, sağlık ve ulaşım gibi ihtiyaçların güncel fiyatlar üzerinden karşılanmasına yetecek olan ücrettir. Bu miktar 4 kişilik bir aile için 72 bin liradır. Böyleyken, 22-23 bin lira ile bir ailenin bütün bu ihtiyaçlarını karşılaması elbette mümkün değildir." dedi.
"İşçinin ailesinin de asgari ücret tarifesine dahil edilmesi lazım"
İşçinin ailesinin de asgari ücret tanımına dahil edilmesi beklenirken, asgari ücretin sadece işçinin ihtiyaçlarına bile yetecek bir ücretten uzaklaştığını belirten Yapıcıoğlu, "Asgari ücretin tarifi, işçinin beslenme, barınma, giyim, ulaşım, kültür, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçlarını güncel fiyatlarla karşılayacak ücret olarak yapılır. Ancak bizim başından beri bu tarife itirazımız var. Diyoruz ki bu tarifin içinde işçinin ailesi yok. İşçinin ailesinin de bu tarife dahil edilmesi lazım. Yani işçinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek ücret olması gerekirken, öyle bir hale geldik ki artık sadece işçinin ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetecek bir ücret olmaktan çıkmıştır asgari ücret. Yapılan hesaplamalara göre, tek başına yaşayan, yani bekar bir kişinin, evli olmayan ve çocuğu bulunmayan bir kişinin, tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bugünün fiyatlarıyla, aralık ayı başındaki fiyatlara göre, 33 bin 807 lira olması gerektiği ifade ediliyor. Biz, işçinin ailesinin de asgari ücret tanımına dahil edilmesini beklerken, sadece işçinin ihtiyaçlarına bile yetecek bir ücretten uzaklaşılmıştır. Konuşulan rakamlar bu duruma yaklaşmıyor bile. Özellikle küçük esnafın ve küçük işletmelerin çalışanların ücretlerini karşılamakta zorlanacağı dikkate alınarak, yine insaflı ama düşük rakamlar telaffuz ediliyor. Bu bile sanki gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Bize göre, asgari ücret, bir kişinin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede olmalıdır. Bu rakam 34 bin lira civarındadır. Bunun altındaki bir rakam sefalet ücretidir. Bir yandan da emekli maaşları konuşuluyor. En düşük emekli maaşı, biliyorsunuz, şu anda 12 bin 500 liradır. Bunun ne kadar olacağına dair tartışmalar da sürüyor. Bu konuda bize göre ölçü açlık sınırı olmalıdır. Hiçbir emekli maaşı açlık sınırının altında olmamalıdır. Bugün için bu rakam 21 bin liradır. 6 ayda bir emekli maaşlarına zam yapıldığı düşünüldüğünde, ocak ayından sonra bu maaşlar tekrar açlık sınırının altına gelecektir. Çalışacak yaşı geçmiş olan emeklilerin, özellikle başka bir gelir kaynağı olmayanların, aldığı maaşın geçimlerine yetmediği gerçeğini göz önünde bulundurmamız gerekir. Bu doğrultuda fedakârlık sadece dar gelirlilerden değil, daha yüksek gelir sahibi kesimlerden de beklenmelidir." şeklinde konuştu.
"Anayasanın tamamen değiştirilmesi de kısmen değiştirilmesi de Meclis'in yetkisinde olan bir şeydir''
Meclis'in anayasayı değiştirme hakkına sahip çıkması hatta kullanması gerektiğine vurgu yapan Yapıcıoğlu, "Bizim de aslında yıllardır gündemimizde olan bir konu ve ısrarla 12 Eylül darbesinin getirdiği Askeri Cunta yasasıyla yapılmış olan bu darbe anayasasından Türkiye'nin kurtulması gerektiğini söylüyoruz. 1982 yılından beri, 42 yılı aşkın bir süredir bu anayasayla memleket idare ediliyor. Ve bütün siyasi taraflar, siyasi partiler ve siyasetle ilgili diğer tüm sivil toplum kesimleri, akademik çevreler ağız birliği ederek bu darbe anayasasının Türkiye'ye yakışmadığını söylüyor, mutlaka değişmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Zamanında da söylemişlerdi ama geldiğimiz aşama itibarıyla, son dönemde bazıları Meclis'in yeni bir anayasa yapma yetkisi olup olmadığını tartışmaya açıyor. Israrla birileri, asli kurucu iktidar olmadığı için Meclis'in yalnızca bu anayasa üzerinden sınırlı değişiklikler yapabileceğini söylüyorlar. Biz başından beri söyledik; anayasanın tamamen değiştirilmesi de kısmen değiştirilmesi de Meclis'in yetkisinde olan bir şeydir. Meclis, bu hakkına, bu yetkisine sahip çıkmalı, hatta kullanmalıdır. Çünkü gerçekten, bu darbe anayasasıyla 42 yıldır idare edilen bu memleket, pek çok sıkıntısını çekti ve artık yeter diyoruz. Mutlaka bu darbe anayasasından Türkiye kurtulmalıdır ve Meclis de bu yetkisini sahiplenmelidir. Bu anayasa yapılırken, eğer 1982 darbe anayasası baz alınarak, kamuoyunun veya siyasi masanın önüne koyulup, 'Biz bu anayasanın hangi maddesini nasıl değiştirelim?' diye işe başlarsak, yapılacak şey, bu anayasanın bu kırk yamalı bohçaya yeni bir yama yapmaktan başka bir şey olmaz. Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, tamamıyla yeni bir anayasadır." ifadelerini kullandı.
"Beşar Esad ve onun babası Hafız Esad kendi halkına zulmeden birer zalimdiler"
Suriye'deki gelişmelerle ilgili konuşan Yapıcıoğlu, şöyle devam etti:
"Uzun bir süredir yanı başımızda devam eden bir iç savaş vardır ve yaşanan acılar vardır. Bu acılarla ilgili memleketimiz de yakından ilgilenmiştir. Zira özellikle Şanlıurfa gibi bir şehrimiz, yani Suriye sınırında olan şehirlerimiz, Gaziantep, Hatay, Mardin gibi şehirlerimiz, belki diğerlerine göre daha fazla etkilenmiştir. Suriye'de, 2011 yılının Mart ayında başlayan karışıklıklar, akabinde iç savaşa evrildi ve Suriye harap oldu. Sadece 8 Aralık'ta ülkeden kaçıp yönetimi bırakan devrik başkan, yani Beşar Esad ve onun babası Hafız Esad, kendi milletine, kendi halkına, kendi memleketinde onlara zulmeden birer zalimdiler. Bu zulüm şu anda bitmiş gibi görünüyor, inşallah öyledir, inşallah bu devrim tamamlanır ve Suriye halkı, Arap, Kürt, Türkmen gibi farklı etnik ve inanç gruplarına mensup insanlar, hürriyetlerine kavuşurlar. Zulüm bir daha yaşanmaz, diye temenni ediyoruz. Evet, bu bir devrimdir; bu herhangi bir grubun tek başına yaptığı bir şey değildir. Bizim görüşümüze göre, bu, Suriye halkının bütün farklı etnik ve inanç kesimleriyle gerçekleştirdiği bir devrimdir. Ve inşallah bu devrimi emperyalist emelleri için birileri çalmaz ya da çaldırmaz. Orada gerçekleşen bu meseleye yaklaşımımızı bu şekilde belirttikten sonra, şu hususlara dikkat çekiyoruz: Bütün grupların hepsi birden çok acı çekmiştir. Bundan sonra, küçük hesaplarla düşmeyin, oturun hep birlikte, yeni bir Suriye’yi, hür bir Suriye’yi, özgür bir Suriye’yi, huzurlu bir Suriye'yi nasıl inşa edebileceğinizi, birlikte masada konuşarak, diyalogla tespit edin ve adımlarınızı birlikte atın. Elbette bir yandan Batı emperyalizminin başını çeken Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinin orada hesapları var. Herkesin şunu bilmesi ve anlaması lazım; biz öyle bakıyoruz, öyle görüyoruz: Emperyalistler, doğulusu ve batılısıyla, onlar, bu bölge halklarına hiçbir şekilde dost değildir. Asla hiç kimsenin kara karşı kara göz için parmağını kımıldatmazlar, kıllarını bile kımıldatmazlar. Onlar sadece kendi menfaatlerini düşünürler; gerçekleşen olayları, kendi menfaatleri için nasıl yönlendirebilirler, nasıl manipüle edebilirler, nasıl bundan çıkar sağlayabilirler, onun hesabı içerisindedirler."
"Gazze'de soykırım devam ediyor"
Gazze'deki soykırımın sürdüğüne işaret eden Yapıcıoğlu, "Suriye'deki bu gelişmeler ya da israilin Lübnan'a saldırısı, hızlı bir şekilde gündemi değiştirdi. Gazze, bazıları tarafından unutuldu ya da unutulmaya yüz tuttu. Şunu unutmayalım ki değerli basın mensupları, Gazze’de kan akmaya devam ediyor. Gazze’de soykırım devam ediyor, Gazze’de insanlık katledilmeye devam ediyor. Yine orada hastaneler, yardım konvoyları, kendi topraklarında mülteci durumuna düşmüş olanların sığındıkları mülteci kampları, okullar vuruluyor. Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanlar katlediliyor. Bu çok bilinçli bir politika, çok kasıtlı bir şekilde yapılıyor. Asıl amaç, o vahşeti öyle bir noktaya taşımak ki, orada hiç kimse yaşamasın çünkü kurulduğu günden itibaren, hatta kurulmasının planlandığı günden bu yana, iki türlü bir göç dayatılıyor: Birincisi, yahudi olmayan herkesin Filistin topraklarından dışarıya doğru göç ettirilmesi, ikincisi ise, dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan bütün yahudilerin o topraklara göç ettirilmesidir. Bu planlarını bugüne kadar belli bir aşamaya getirdiler. Ancak ben öyle inanıyorum ve öyle görüyorum ki, Gazze’de 14, 5 aydır ortaya konan vahşet, belki tarihte benzerine çok az rastlanan bir vahşettir. Ama buna rağmen Gazzeliler, bütün olumsuzluklara, ilaç, gıda, temiz su ve elektriğin bulunmamasına rağmen, kendi topraklarını terk etmemekte kararlıdır. Ama kendini güvende hissetmeyen, dünyanın farklı bölgelerinden oraya göç eden siyonistler, can korkusuyla gelip, başkasından gasp ettikleri topraklardan kaçmaya başladılar. Bu inşallah, oradaki zulmün, oradaki çıbanın, oradaki kanser hücresinin sökülüp atılmasının bir başlangıcı olacaktır, diye temenni ediyorum." dedi.
"Türkiye'deki enflasyonun önemli oranda maliyet enflasyonu olduğunu biliyoruz"
Yapıcıoğlu, "Özellikle küçük esnafın zincir marketlerle alışveriş merkezlerinin işlerini ciddi şekilde kırdığından şikayetçi. BAĞ-KUR primlerinden dolayı muzdaripler, durgunluktan şikayetçiler. Uzun bir süredir Türkiye’de sıkı para politikası uygulanıyor. Hedef, enflasyonu aşağıya çekmek. Biz daha önce de söyledik, bir kez daha burada tekrar etmiş olalım; eğer mevcut enflasyon sadece talepten kaynaklı ise, talebi kısmak için sıkı para politikasının uygulanması ve fiyatların aşağı çekilmesi, enflasyonun durdurulması veya hızının yavaşlatılması anlamında işe yarar; ama Türkiye’deki enflasyonun önemli oranda maliyet enflasyonu olduğunu biliyoruz. Maliyetten kaynaklı enflasyona rağmen, enflasyonu aşağı çekmek için sıkı para politikası uygularsanız, esnafın işi kırılır, uzun vadede işsizlik patlar ve siz enflasyonu düşürmek adına yapmış olduğunuz bu politikalarla ülke ekonomisine de zarar verirsiniz. Uyarımızı bir kez daha buradan tekrar etmiş olalım." diye konuştu.
"Son atanan öğretmenlerin yaklaşık dörtte biri Şanlıurfa'ya atanmasına rağmen hala öğretmen açığı ve derslik açığı bulunuyor"
Şanlıurfa'daki sorunların takipçisi olacaklarını ifade eden Yapıcıoğlu, "Çiftçilerin sorunları bize iletildi. Sadece Şanlıurfa değil, özellikle bu bölgede yeterince yağış almayan ve GAP projesinin sulama kısmı, özellikle bu bölgede enerji kullanmak suretiyle arazileri sulayan çiftçilerimizin bitmeyen bir derdi ve sorunu var. Bu sorunla ilgili de inşallah hem GAP sulama projelerinin bir an önce bitirilmesi hem de çiftçilerin kullandığı elektrikle ilgili bir sübvansiyon konusundaki çağrılarımıza, girişimlerimize devam edeceğiz.
Bir de Şanlıurfa'nın ulaşımla ve trafikle ilgili bir problemi var. Özellikle eski yerleşim yerlerindeki yollarda, malumunuz Şanlıurfa çok hızlı büyüyen bir şehir ve araç yolları o topraklara yeterli gelmediği için yolun kenarına park eden araçlar trafiği ciddi şekilde aksatıyor. Bazı kavşak düzenlemeleri ve yapılacak otoparklarla bu sorunu halletmek, buna bir çare bulmak gerekiyor.
Sağlıkla ilgili yeterince uzman olmadığı, yani bazı özellikle yan dallarda uzman eksikliği ve yatak eksikliğinden dolayı Türkiye'nin birçok yerinde olduğu gibi Şanlıurfa'da da benzer bir şikayet var. Randevu sisteminin sağlıklı çalışmadığı, randevu alınamadığı, boş yatak bulunmadığı yönünde şikayetler bize ulaşıyor. İnşallah bunları da biz Ankara'ya gittiğimizde Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile de bu hususta görüşeceğiz.
Bir de eğitimle ilgili Türkiye'nin gündemdeki hususlardan birisi, malumunuz, Sayın Cumhurbaşkanı çok uzun bir süredir her çifte en az 3 çocuk diyor. Türkiye'de her evli kadın başına çocuk sayısı 2'nin epey altına indi. Böyle devam ederse, yakında nüfus azalacak. Türkiye'deki bu ortalamayı yükselten illerden birisi aslında Şanlıurfa. Buradaki doğurganlık oranı Türkiye'nin diğer taraflarından biraz daha yüksek. Şanlıurfa, tabii haliyle böyle olunca, diğer illere göre nüfusu biraz daha hızlı artıyor. Bu da hem derslik ihtiyacını hem de öğretmen ihtiyacını daha fazla hissettiriyor.
Atanan son atanan öğretmenlerin yaklaşık dörtte biri Şanlıurfa'ya atanmasına rağmen hala öğretmen açığı ve derslik açığı bulunuyor. Bununla ilgili de inşallah biz konunun takipçisi olacağız." ifadelerine yer verdi.