Dünyadaki gelişmeler bizi; âlim şahsiyetler, İslami camialar, davetçi kimlikleriyle tanınan şahsiyetler ve değişik oluşumlarla karşı karşıya getirebileceği gibi İslam coğrafyasında yanlış söylem ve pratikleriyle Ümmetin bir kısmını dışlayıcı düşünce ve pratiğe sahip oluşumlarla da karşı karşıya getirebilir. Bizler insanız, herhangi bir şekilde İslam âleminde meydana gelen gelişmelerden müspet veya menfi etkilenebiliriz. Yaşanan olaylar duygusal tarafımızı öne çıkararak bazı reflekslerimizi harekete geçirebilir. Ancak hiçbir olayın İslami ölçüyü muhafaza etmekten bizi alıkoymasına müsaade etmememiz gerekir. İslami ölçüyü gözetmekle birlikte şartlarımızı, muhataplarımızın durumunu ve şemsiyesi altında hizmet ettiğimiz yapının hesabını da yapmak zorundayız. Şahıs olarak herkes kendi mantık ve doğrularına göre hareket ederse kimseye faydalı olunmayacağı gibi yapılmak istenen hizmetlere de faydalı olmaz. Aksine belki davamıza ve hizmetlerimize zarar da verebilir.

Müslüman şahsiyet ve camiaların söyledikleri ve yaptıkları her güzel şeyi olduğu gibi yapmak mümkün olamayacağı gibi bütün olumsuzluklarına karşı durma ve tavır takınma da mümkün olmayabilir. Aynı çatı altında bulunan her bir fert, gelişen olaylar karşısında kendi mantıki bakış ve bilgileri çerçevesinde doğru bildikleriyle hareket etmeye kalkar, fayda ve zararlı gördükleri konusunda ısrarcı olursa; bir olma, birlik olma, beraber yürüme, güç ve kuvvet olma mümkün olmaz. Müşavere ve şûranın anlamı da kalmaz. Genel olarak Müslümanların en büyük eksiklik ve hastalıklarından birisi de budur.

Haram ve günah olmadığı müddetçe –hoşlanılmasa ve nefse ağır gelse bile–bir ve birlik olmak, güçlü ve kuvvetli olmak için itaat gerekir. İtaat etme; hiç önemsenmeyen küçük sürtüşmelerden bile kaçınmayı ve hoşumuza gitmeyen hususlarda bile uyumlu çalışmayı da gerektirir. Tartışma ve sürtüşmelere sebep olacak konuların, meselelerin ve gelişmelerin sürekli konuşulup gündemde tutulması davamıza, yapımıza, çalışmalarımıza ve yapan şahsın bizzat kendisine zarar verir.

Sözlerimizi, hareketlerimizi ve duruşumuzu belirlerken işin İslami yönü ve yapılabilirliğinin hesabını yapmak durumundayız. Bununla birlikte bize, davamıza, İslam`a ve Müslümanlara vereceği fayda veya zararı da çok iyi hesaplamalıyız. Karşılaştığımız olaylara karşı ani ve hesaplanmamış tepkiler vermek ileride telafisi mümkün olmayan zararlı neticelere neden olabilir. Çoğu zaman ilk tepkilerin içine duygusallık karışır, hatta işin içine nefis de girebilir. Herhangi bir icraata başlamadan evvel tavır ve tepkilerimizin etkisi ve sonuçlarını iyi hesaplayıp gerekli istişareler yapıldıktan sonra nihai karar verilmelidir. Kararlarımızda hissi, nefsi ve duygusal davranamayız. Başkaları yapıyor, başkaları da söylemiş, başkaları uygun görmüş gibi bir düşünce ve anlayış içine giremeyiz.

İslami bir davanın içerisinde kendisine hizmet etme nasip olan her bir fert söylem ve pratiğine dikkat etmelidir. Belli bazı konularda özel kabiliyeti olan, ilmi ve kültürel olarak belli bir seviyeye gelmiş bulunan, İslam`a ve Müslümanlara hizmet vermek üzere bazı kurum ve kuruluşların başında veya yönetiminde bulunan, hatip veya eğitmen durumunda olanların söz ve pratiklerine çok daha fazla önem vermeleri gerekir. Zira bu durumda olanların sadece kendileri adına değil içerisinde bulundukları camia adına hareket ettikleri varsayılır. Özellikle temsil makamında bulunanların yeni hizmet alanlarının açılması, gelişip güçlenmesine engel olacak veya yapıyı zayıflatacak söylem ve pratik içine girmemeleri için azami gayret göstermeleri gerekir.

Fıtri olarak zeki olmamız, iyi bir okur olup entelektüel bir birikime sahip olmamız, bazı işlere ve kurumlara sorumlu tayin edilmemiz, yaptığımız bazı işlerden güzel netice ve başarılar elde etmemiz, başarılı bir memur ve amir olmamız hiçbir zaman havalara girmemize sebep olmamalıdır. Allah korusun başarıların içine kibir, ucb, nefis ve heva girerse bu başarılar İslam`a ve Müslümanlara fayda vermeyecek, belki kendimizle beraber başkalarının da dalaletine sebep olacaktır.

Beraber yürüdüğümüz kardeşlerimizin ve altında hizmet ettiğimiz çatının zarar görmemesi, hizmetlerimizin akamete uğramaması için Müslüman davetçi -hangi ortamda olursa olsun- konuştuğu, yazdığı ve çalıştığı zaman tayin edilen ilke ve kurallara azami derecede riayet etmek durumundadır.

Hangi iş kolunda veya konumda olursa olsun İslam davetçilerinin çevresine etki edebilecek güç ve kuvvete ulaşmayı hedef edinmesi gerekir. Kendi alanında etkin bir güç olmadan yapılacak işler sınırlı olur. Oluşturulacak engelleri aşmada yetersiz kalınması halinde hedeflenen hizmetleri yapmak ve Müslümanların istifadesine sunmada yetersiz kalınır.

Yapılması gereken bir çalışmayı başlatırken, herhangi bir açıklama yaparken veya bir konuda tavır belirlerken bunu, birilerinin istediği zaman ve mekânda yapma mecburiyetimiz yoktur. Herkesin ve her camianın kendine göre bir çalışma takvimi, çalışma üslubu ve ajandası vardır, olmalıdır da. Herkes kendi şart ve imkânlarına göre yapacaklarını tasnif edip sıralamasını yapmak durumundadır. Ancak konuştuğumuz ve yaptığımız her şey İslam dairesinde olmalıdır ve biz bununla mükellefiz. Davamıza ve hizmetimize zarar vermemekle sorumluyuz.

Her birimiz, kardeşlik hukukunun gereği olarak birbirimizi sırat-ı müstakim üzerinde tutmak için kontrol etmek durumundayız. Bir yapının fertleri olarak kendi camiamızda otokontrol mekanizması kurmamız gerekir. Her Müslüman fert, kardeşinde gördüğü eksiklik ve kusurların giderilmesi için uyarı görevini yerine getirmeye çalışırken kendisini de ikaz ve hatırlatmalara müsait kılmalıdır. Hiç kimse kendini nasihat ve uyarılara karşı müstağni görmemelidir. İkaz ve hatırlatmalara karşı müteşekkir olmalıdır. Bunu özellikle birbirimizden isteyelim. Rabbimizin her şeyi görüp, işitip, bildiği ve O`nun görevlendirdiği meleklerin bizi gözetlediklerini ve yaptıklarımızı Rabbimize sunduğunu biliyoruz. Bu konularda gafil olmayacağız. Fert olarak yanlış yapmamak adına her zaman en yakınlarımıza, yaptıklarımız konusunda bize ikaz ve hatırlatmalarda bulunma isteğinde olmalıyız.

Akidevi olarak İslam`a ve Müslümanlara ihanet etme amacı olmadığı halde; bazen iyi niyetle ve faydalı bir şey yaptığı zannıyla, bazen de; haset ve öne geçme amacıyla Müslümanları Allah yolundan alıkoymaya veya çalışmaları verimsizleştirmeye çalışan; İslam davetçilerini, güç ve kuvvetten düşürmek için uğraşan insanlara da rastlanmaktadır. İslam davetçileri bu konularda uyanık olmalı, çalışmalara zarar veren, engel olmaya çalışan ve sıkıntı veren şahıs ve durumlara karşı hikmetle ve İslami ölçülere riayet ederek mukabelede bulunmalıdırlar. İslam`a ve Müslümanlara düşmanlık amacıyla yapılan engellemeler ile cehalet, haset ve hatayla yapılan engellemeleri birbirinden ayrı tutmalıdırlar. Müslüman şahsiyetler, İslam ve Müslümanlara düşmanlık yapanlarla bir tutulmamalıdır.

Rabbim, bizleri elinden ve dilinden İslam`ın ve Müslümanların zarar görmediği kimselerden ve her amelin hesabının sorulacağı günde imtihanı kazananlardan eylesin.


Başyazı | İnzar Dergisi