"Tebessüm, Tatlı Söz, Güzel Huy"

İnsanlığa rehber ve davetçi olarak gönderilen peygamberlerin hayatı çile ve ıstıraplarla doludur. Hatta O güzel sevgili de Allah yolunda çeşitli eziyetlere maruz kaldı. Buna rağmen çektikleri onca eziyet, çile ve ıstıraplar bilhassa tüm peygamberleri davalarından ve davetlerinden alıkoymamış ve duruşlarını bozmamıştır. Tam aksine daima güzel huy, tatlı söz ve tebessümle olayları karşılamışlardır.

Herkes sevinmekten haz alır fakat sevinmenin de bir ölçüsü vardır. Başımıza bir olay geldiğinde dövünmek nasıl ki caiz değilse, sevinç ve naralar ile kahkaha atmak, taşkınlık çıkarmak hoş değildir. Bu nedenle her ikisinin de ölçüsünü kaybetmeden mü`min çizgisinde durulmalıdır. Çünkü cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar anlamsız ise dünyada da gideceğin yerin cennet mi cehennem mi olduğunu bilmeden attığı kahkaha da bir o kadar anlamsızdır. &`;Zira mü`minin tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir (Hz. Ali) .”

Peygamber ahlâkıyla yoğrulan mü`minler ise her anında Onun izini takip eder ve Onun gibi daima tebessüm eder. Nitekim Ümmü Derda (r.a) şöyle anlatır:

Ebu Derda bir söz söylendiğinde muhakkak tebessüm ederdi. Bir gün O`na;

—İnsanların senin bu halini tuhaf karşılamasından endişe ediyorum dedim.

O ise bana,

—Allah Resulü bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi dedi.

 

Güzel ahlakın esası, iyiliği yaygınlaştırmak ve kimseyi rahatsız etmemektir.

Müslüman güler yüzlü, münafık ise sürekli asık suratlıdır. Bu yüzden daima gerçek kimliğimizin yani Müslümanlığımızın duruşu da bu ölçüde olmalıdır. Tebessüm edemeyen insan sizce de zavallı değil midir? Güzel ahlak sahibi olmadan nasıl iyilik yapılabilir. Tatlı söz söylemeden, nasıl tebliğ görevinde bulunabilirsiniz ki; bizi mahşerde kurtarabilecek ve şefaate nail edebilecek de bunlar değil midir? Çünkü bir kimsenin davetçi olduğu; tatlı dil, güzel ahlak ve tebessümü ile ölçülür. Aynı zamanda özürleri kabul etmesi ve merhametli oluşuyla anlaşılır.

Güzel ahlaklı kimseler edeplidir. Az konuşur, hatası azdır, gıybet etmez ve Allah için sever.

Aslında, İslam`ın temel esaslarındandır &`;Mahşerin Üç Gölgeliği”, kurtarıcı olan ve şefaate nail olmamızı sağlayan. Bu görevleri yerine getirirken asık surat ve nefsin arzularına uyarak bir şey kazanılmaz. Aksine tebessüm ederek, rahmani duygularla da nefsimizi tatmin etmiş oluruz. Ayrıca kibirden de uzak durmalıyız çünkü kibirliden daha kötüsü yoktur. Mesela, çok kitap okudum, çok yazdım gibi söylemler ile böbürlenmek ve Allah rızası gözetilmeden okuyup-yazmak da bizim için çok tehlikelidir.

Kısacası Resûlullah`ın sünnetini iyi anlamalı ve ahlakıyla ahlaklanmalıyız. Evde, işte, okulda ve topluma faydalı alanlarda tebliğ vazifesini yerine getirirken tebessüm ve tatlı sözlü olunmalıdır. Asık suratlı olmaktan, bilmişlikten, tanınmışlık duygusundan arınmalı ve güzel ahlak sahibi olunmalıdır.

 

Şeyh Sadi-i Şirazi "Bostan" adlı eserinde bir kıssa nakleder:

Güzel ahlaklı bir adam vardı. Bu zat (kendisine), fenalık yapanlar hakkında daima iyi söyler, onlara iyi muamele ederdi. Vefat ettikten bir müddet sonra birisi onu rüyasında gördü ve

—Öldükten sonra başına ne geldi, bana anlat.

Vefat etmiş olan zat ağzını gül gibi tebessüm ederek açtı ve bülbül gibi güzel bir sesle;

—Ben hayatımda kimseye sert ve fena muamele de bulunmadım, sert söz söylemedim. Onun için bana da sert ve fena muamelede bulunmadılar, dedi.

 

Anlayacağınız huzurun adresi tebessüm, tatlı söz ve güzel huyda saklıdır. Rabbim cümlemizi bu ahlaka sahip kâmil kullarından EYLESİN.(AMİN)

FIRAT ARIK