Sekülarizmin manası genel anlamda ilimdir ama ilim olarak yansıtılması şahıslarda saptırıcılık rolü meydana getirir. Gelin bu illet kelimeyi bizzat kendi kodaman (kusura bakmayın batıyla ancak bu şekil hitap edilir) kaynağından öğrenelim. Encyclopedia Britanica XIV.P.19 aynen şu tanım geçiyor: Sekülarizm, hedefi insanları ahiretle ilgilenmekten alıkoyup yalnızca dünya hayatıyla ilgilenmeye yönelten sosyal bir harekettir. Yani aslında bu illet kelimenin ilimle herhangi bir alakası yoktur ve en açık manasıyla pratik hayatta Rabbani bir sistem olan ŞERİAT’ı (YOL) ekonomiden, eğitimden, sağlıktan ayırmaktır. Aslında gerçek şu ki hak olan dinde akideyle yol (şeriat)’ un birbirinden ayrılması imkansızdır. Uluhiyet ve Rububiyet sahibi olan, şekil veren, rızıklandıran, kişi için esfelessafilin ve mellei ala gibi zıt özellikte nizam belirten ALLAH (c.c) elbette bir sistem, bir düzen belirtmiştir. İşte bu sistemde gerek pratik hayat, gerekse uhrevi meselelerde ‘’Hayır Rabbine andolsun ki kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hükmüne başvurmadıkça,sonra da senin verdiğin hükmü içlerinde herhangi bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle kabul etmedikçe iman etmiş olamazlar. (NİSA,65) şartı gereği çizgiyi belirlemiştir. Burda ki mana itibariyle ben Müslümanım yani teslim olmuşum diyen kişi her ne şekilde olursa olsun kalbiyle,diliyle,fiiliyatıyla bunu teyit etmesi lazım. Nasıl ki zekatı İslamdan saymayan kişi İslam dairesinden çıkıyorsa bu misalde aynıdır. Bir diğer sorunda sekülarizmin dini pratik hayattan atayım derken bunu toplumsal yönden başaramaması ve dolayısıyla bu hezeyanını ortadan kaldırmak için dinin din ama içi boş bir din olarak yansıtılması şeklinde oldu. İşte bu noktada üzülme, çırpınma meselesi ortaya çıkmaktadır. Size bir örnek vermek istiyorum. “Ben servise binerken serviste Resulullah’ın diliyle devenin hörgüçü gibi giyinen bir bayan ve tamamen insanın dikkatini çekebilecek bir görüntüsü vardı. Bu şekil servis yol alırken son durağa geldik ve o bayan indi. İnanır mısınız kendisinde İSLAM’ın bir eseri olmayan bu bayanın elinde zikirmatik vardı. Tabi ben çok şaşırdım ve dedim ki nasıl böyle her yerini teşir eden, şehvani bir duygu oluşturan bu bayanda güpegündüz zikirmatik bulunsun sonra anladım ki ortada bir din var fakat içi boşaltılmış bir din. İşte sekülarizmin Müslüman toplumlarında adeta hortlattığı sistemi, nizamı budur.’’ Allah’a ve Rasule itaat ettik, diyorlar, sonra onlardan çıkan bir grup bunun arkasından (bırakıp) dönüyorlar. Bunlar iman etmiş değillerdir. Onlar aralarında hükmetmesi için ALLAH ve Resul’üne çağrıldıkları zaman hemen onlardan bir grup yüz çeviriverir. Eğer hüküm kendi lehlerinde olursa itaat ederek gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphemi ettiler? Yoksa Allah’ın ve Resulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır onlar zalimlerin ta kendileridirler. Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resul’üne çağrıldıkları zaman iman edenlerin söyleyecekleri söz ancak: ‘İşittik ve itaat ettik.’ demeleridir. İşte felaha erenler bunlardır (Nur,47-51). Evet karşımızda zamanımızın en büyük illeti, sekülarist bir kafayla ahirete uçmak isteyen bir nesil. Hani merhum Muhammet İkbal’in ‘İki tür İslam vardır.Yaratılmış İslam ve icat edilmiş İslam sözünde dediği gibi kendisini ilim diye tanıtan fakat akideyi dinden ayırmak isteyen sekülarizm ve sekülarist kafa yapısına sahip olan kölelere bir cevab sanırım. Yaratılmış dine asıl olan fıtrata dönmek ise bir balığın sırtı misali iki yolla olur. Ya tamamen safını belli edip Allah(c.c)’nin lutfuna mazhar olup kazanmak ya da tamamen yanlışlığını kabul edip izzetli bir duruş sergileyerek ben yanlışım diyebilmektir. Selam ve dua ile..

 

Fırat Tutar / Muş - Yaş: 21