Ahmet Eburtima / Doğruhaber / Gazze

GAZZE - Ben bu kahraman şahısla yüz yüze görüşemedim. Çünkü o Batışeria’da ben ise Gazze’deyim. Aramızda sadece 40 km. olmasına rağmen Gazze’den Batışeria’ya gitmek binlerce km. uzaklıktaki Hindistan’a ya da Endonezya’ya gitmekten daha zordur. Bu da işgalin insanları düşürdüğü durum için ibret vericidir. Onunla yüz yüze görüşememe rağmen telefondaki sesi ona karşı sıcak duygular ve güven duymama yetti de arttı bile. Siyonistlerin zindanlarında 33,5 yıl kalmasına rağmen hayat sevincini mücadele azmini yitirmeyen ve halen insanlara umut veren bu şahıs hakikaten beni çok etkiledi. Bahsettiğimiz bu şahıs Batı Şeria’da Nail el Barguti’dir. 1978 yılında esir edilen Barguti, 2011’de Şalit’e karşılık gerçekleşen esir takasıyla özgürlüğüne kavuştu.

BİZ, YA ZİNDAN YA ŞEHADET’E BAŞTAN RAZIYDIK
Her genç gibi normal bir hayat yaşaması mümkün iken henüz yirmili yaşlarda zindana girmesine sebep olan durumun ne olduğunu sorduğumda Barguti bana şu cevabı verdi: “Biz işin sonunda şehadet veya zindan olduğunu bile bile direnişi seçtik. Biz, buna baştan beri hazırdık.”

ZİNDANDAYKEN BENİ EN ÇOK ETKİLEYEN, SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMI OLDU
Zindanda kaldığı süre içerisinde dışarıyla bir iletişiminin olup olmadığını soruyorum. Yanıtı, “Evet” oluyor; “Dışarıyla radyo aracılığıyla haberdar oluyordum. Bu süre içerisinde beni en çok etkileyen, 1982’deki Sabra ve Şatilla katliamıdır” diye de ekliyor.

RADYO HAKKI İÇİN 3 BİN ESİR 12 GÜN AÇLIK GREVİNDE BULUNMUŞTU
Barguti, zindan içerisindeki mücadelesini ise şöyle anlatıyor: “Biz zindanı dinlenme yeri olarak görmüyoruz. Bilakis zindanda da mücadele devam ediyor. Çünkü israilliler mücadele etmeden en basit hakları bile vermekten kaçınıyor. Bu nedenle sürekli mücadele etmek zorundasınız. Örneğin bazen elbise çeşitlerini almak bile ancak uzun süren açlık grevleriyle mümkün olabiliyordu. Mesela esirlerin radyo elde edebilmesi, 3 bin esirin 12 gün süren açlık grevinde bulunması ile mümkün olabilmiştir.”

1987’DEKİ İNTİFADA BARGUTİ İÇİN BİR DÖNÜM NOKTASI OLUYOR
Barguti, 1987 intifadası başladığında bu durumun hayatında önemli değişikliklere yol açtığını söylüyor. İlk defa bu dönemde İslami direniş tabiriyle karşılaşıyor. Barguti, İslam olmadan ulusalcı güçlerin başarı elde edemeyeceğini bu dönemde anladığını ifade ediyor. Derken İslami direniş, Barguti’nin mücadele seyrinde de önemli bir değişiklik meydana getiriyor.

SABRETMENİN GİZLİ SIRLARI VAR
Ona “Bu kadar uzun süre zindanda sabretmesini ve sağlıklı kalmasını sağlayan nedir?” diye sorduğumuzda Barguti, bunun haklı olma ve hakka dayanmak olduğunu söylüyor. Barguti, esirlerin zindanda sabretmesini sağlayan gizli sırlar olduğunun da ayrıca altını çiziyor.

“VİCDANI RAHAT OLAN PİŞMAN OLMAZ”
Bu kadar uzun süre zindanda kalmasına rağmen içinde bir sorgulama ya da pişmanlık duygusu oluşup oluşmadığı şeklindeki sorumuza Barguti, “Vicdanı rahat olan pişman olmaz” cevabını veriyor.

KURTULUŞ MÜCADELESİ İSLAM’LA OLUR
33 yıl önce işgalcilerce zindana atılan Barguti, önceleri aslında sol görüşü benimsiyordu. Siyasi eğilimi hakkındaki sorumuza ise Barguti şu cevabı veriyor: “Bunu bana zindandayken israilliler de soruyordu. Bir gün onların bir subayına şöyle söyledim: ‘Madem bu sorunun cevabını çok merak ediyorsunuz size söyleyeyim. Zulmün olduğu her yerde bir çay kaşığı toprak getirin. Sonra onu yoğurun ve şekillendirin, benim tabiatım odur. Ama illa ki doğrudan cevap isteniyorsa ben şunu söylerim ki İslam olmadan kurtuluş mücadelesi olmaz. Ne olursa olsun her kurtuluş mücadelesi İslam’la olur.’

‘ŞU, DİKKATİMİ ÇOK ÇEKTİ’

33 yıl sonra karşılaştığı toplumda ne gibi değişiklikler gözlemlediği hakkında da konuşan Barguti, “Şu dikkatimi çok çekti. Özellikle Filistin Özerk Yönetimi bünyesinde olan bölgelerde insanların dünyevileştiğini görüyorum. Nerede ve hangi şekilde olursa olsun refah ve rahatlık insanların dünyevi emellerini harekete geçiriyor ve mücadele azmini kırıyor. Ben maalesef Filistin toplumunun önemli bir kısmında bu olumsuz durumu müşahede ettim” diyerek gözlemlerini aktarıyor.
Yepyeni bir nesil ve toplumla karşılaştığını ve bu nedenle yalnızlık duygusu yaşayıp yaşamadığı şeklindeki sorumuza Barguti, “Biz bunu yaşarsak düşmanımıza koz vermiş oluruz. Bu nedenle içinde bulunduğum topluma uyum sağlamaya ve onu anlamaya kararlıyım” diyor.

BARGUTİ KENDİSİ GİBİ ESİR BİR BAYANLA EVLİ
Sosyal durumu hakkında da konuşan Barguti iki yıl önce zindandan çıktıktan sonra yine kendi gibi israil zindanlarında 9 yıl esir olarak kalan bir hanımla iki yıl önce evlendiğini ve inşallah yakında bir çocuk beklediklerini ifade ediyor.

BARGUTİ’NİN ZEYTİN AĞACI AŞKI
Barguti ile telefonla görüştüğümde bahçesinde zeytin ağacıyla ilgileniyordu. Zeytin ağacının kendisine ne ifade ettiğini sorduğumda bana şu cevabı verdi: “İşgalciler ısrarla zeytin ağaçlarını topraklarımızdan sökmeye çalışıyor. İsrailliler neden zeytin ağacından bu denli rahatsız oluyor? Çünkü bu zeytin ağaçlarından bazılarının ömrü 500 yıla dayanıyor. Bunu da herhalde işgalciler ekmiş değildir. Bunu eken Filistinlilerin atalarıdır. Babadan oğula bu serüven ve aidiyet duygusu devam ediyor. İsrailliler zeytin ağacından nefret ediyor çünkü onlara yalnızlık ve nefret duygusu tattırıyor. Bu nedenle ben zeytin ağacını çok seviyorum. Ve benim mücadele hayatımda çok önemli bir yere sahiptir. Bu hakikate rağmen Filistinlilerin zeytin ağacına karşı ihmalkâr davrandığını, onların da tüketici bir topluma dönüştüğünü müşahede ediyorum. İsraillilerin de hedefi budur. İsrailliler zeytin ağacını çok kıskanıyor.”

ZAFERİ GÖRMEDEN ÖLMEK İSTEMİYORUM
Son olarak Barguti’ye hayattaki en önemli beklentisini sorduğumuzda bize, “Bir an bile olsa bizim israil’e karşı galip geldiğimizi, zafer kazandığımızı görmek istiyorum. Bunu görmeden ölmek istemiyorum” diyerek düşüncelerini dile getiriyor.