1. PKK’nin Kaostan Beslenerek Büyümesi

PKK’nin kan ve kaostan beslendiği bölgede yaşayan herkesin bildiği bir hakikattir. Bu hakikat artık bölge ile sınırlı kalmamış PKK’yi tanıyan herkesin yakin derecede inandığı bir gerçek haline gelmiştir. PKK’nin somut kaos eylemlerine geçmeden önce bu eylemlerin zihinsel ve fikirsel alt yapısını irdeleyelim.

PKK, ilk konferansını 15-26 Temmuz 1981 tarihinde gerçekleştiriyor. 11 gün süren bu konferansta kaos tek yol olarak benimseniyor. 11 gün boyunca yapılan tartışmalar ve ileri sürülen önerilerin çoğu “şiddet, silahlı eylem, kaos” noktasında birleşiyor.

PKK’nin resmi yayın organlarından olan Serxwebun Dergisinin ilk sayısında (Ocak 1982) PKK’nin birinci konferansından ana iki konu çerçevesinde mutabık kalındığı açıkça anlaşılıyor. Bunlardan birincisi “Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi” ne bağlılığını ilan etmeyen diğer Kürdistan siyasal hareketlerin tasfiye edilmesi, ikincisi ise silahlı propaganda döneminin başlaması. İlk konuyu ileriki yazılara tehir ederek yazımızın konusu olan ikinci konudan devam edelim.

Serxwebun Dergisinde 1. PKK Konferansından yapılan alıntı habere göre;

"Parti taktiğinin sadece genel belirlenmesiyle de yetinmedi. Parti önderliğindeki devrimci şiddetin, başlangıçta siyasal amacının ağırlık kazanacağını ve parti örgütlenmesi ile iç içe oluşan silahlı propaganda biçiminde gelişeceğini vurgularken diğer yandan da stratejik savunma, stratejik denge, stratejik saldırı aşamalarının, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi için değerli olacağını, aşamalarının uzunluk ve kısalığının ülkenin özelliklerine göre değişeceğini ifade etti"

Örgütün bu yeni yöntemi benimsenmesinde kimin ne kadar etkisi olduğu 40 yıldan bu yana tartışma konusudur. Şu bir gerçek ki PKK kuruluşundan itibaren devletin derinleri tarafından yönlendirilmiş, PKK’nin gelişim süreci derin devlet tarafından yakından takip edilerek birçok noktada yaptıkları/yapacakları göz ardı edilmiştir.

Öcalan her ne kadar kendisine yöneltilen “devlet içinize sızdı mı?” sorusuna “onlar içimize sızdı, biz bunu fark ettik ve aslında biz onlara sızdık” gibi ütopik bir cevap verse de PKK’nin hem içeriden hem de dışarıdan yönlendirildiği açıkça ortadadır.

Öcalan örgütün kurucular kurulu üyelerinden kendisine biat etmeyenleri, önderliğini kabul etmeyenleri sırayla saf dışı bırakıp gücü elinde toplamasında derin devletin etkisi çok fazladır. Zira Öcalan yapı itibariyle yönlendirilmeye daha müsaittir.

Gençlik yıllarında ülkücü, üniversite yıllarında sosyalist ve daha sonrasında Marksist-Leninist bir düşünce yapısını benimsemesi Öcalan’ın kafasının karışıklığını göstermektedir. Öcalan’ın bu kafa karışıklığı onun yönlendirilmesini daha uygun hale getirmiştir. Öcalan’daki bu zafiyet Öcalan’ı kullanışlı hale getirmiştir.

Genel itibariyle PKK şuanda düşünce alt yapısını tamamlamıştır. Kendini fikirsel olarak kâmil(!) bir noktada gören örgütün durumu örgütsel açıdan analiz edildiğinde Öcalan’ın zihinsel dünyasındaki karışıklığın örgüte sirayet ettiğini görebilirsiniz.

Sahada siyasi arenada PKK’nin temsilcisi konumunda olan HDP/DEM Parti ellerindeki bütün kartları oynayarak küçük kitleleri kendine çekmeye çalışıyor. Sol-Sosyalist, Komünist, Marksist, Leninist, Eş Cinsel, Alevi vs gibi irili ufaklı bütün düşüncelere oynayarak bütün kartları sahaya sürüyor. Öyle ki elinde silah olan bir örgüt kendini “Hümanist” olarak tanımlayabilecek kadar basiretsiz fikirler ortaya koyuyor. İnsan katleden bir örgüt “Çevreci, Doğa Sever, Hayvan Sever” kesilebiliyor.

Sakın bu düşünsel farklılıklar örgütün kapsayıcı bir fikre sahip olduğu izlenimi vermesin. Örgüt ne yapacağını bilmediği için elindeki bütün kartları sahaya sürüp kimden ne kadar istifade edecekse o şekilde bir strateji belirliyor. Kısacası örgütün ana fikri yoktur.

Feodalizme karşı kurulan bir örgüt ile başlayan yapı Kürdistan kurma hayalleri ile kitleleri imha etmeyi göze aldı. Son zamanlarda PKK’nin en üst düzey yetkililerinin verdikleri demeçlerde açıkça görüldüğü üzere PKK’nin Kürdistan gibi bir devlet kurma niyeti ve amacı yoktur.

Pe ki PKK’nin Amacı Nedir?

PKK kuruluş sürecinde her ne kadar Feodalizme karşı kurulmuş olsa da örgütün kurucuları arasındaki çatışma zamanla örgüt içi hesaplaşmaları şiddetlendirdi. Örgütün yönetim kadrosu içerisinde yer alanların tek başına hareket etmeleri veya rakiplerini alaşağı etmelerinin imkânsız olduğu bir gerçekti. Bu nedenle herkesin kendisini arkadan destekleyecek bir güce ihtiyacı vardı. İşte bu destek arayışları örgütü kuruluş amacından uzaklaştırdı. Kim örgütten nasıl istifade etmek istiyorsa örgüt kurucularına destek verip kendi amaçlarını dayatmaya başladı. İşte PKK’nin kaos ve eylemleri buradan neşet etti.

PKK artık ülke içerisinde ses getirecek eylemler yaparak dikkatleri üzerine çekmeye başlayacaktı. Dikkatleri üzerine çektikten sonra perde arkasındaki taleplere olumlu cevap vermek için elini güçlendirecekti. Bu sadece PKK için değil PKK’yi yönlendiren derin devletin adamları için de geçerlidir. Derin devletin adamları muhataplarına ne kadar güçlü bir yapıya sahip olduklarını göstermeleri için PKK’den sansasyonel eylemler yapmasını isteyecekti. Kaldı ki bu isteklere PKK’nin olumlu cevap verdiği yapılan eylemlerle zaten gün gibi ortadadır.

PKK’nin hem kendi liderlik mücadelesi hem de derin devlete yaranma çalışmaları PKK’ye Kürdistanı kana boyama meşruiyetini getirecekti. Herhangi bir değere sahip olmayan düşünce yapılarının kandan ve kaostan beslenmesinden daha normal hiçbir şey yoktur.

PKK artık silahlı eylemler düzenleyecek, köylerde mazlum Kürt halkına baskılar uygulayacak, kaos ve korku politikası üzerinden halkı zorunlu bir şekilde kendisine yardım etmeye zorlayacaktır.

Öcalan’ın “her evden bir şehit” politikası bu kaosun anahtar kelimesi olacaktı. Artık Kürdistan bölgesi PKK’nin kan çanağına dönecek; çocuk, kadın, yaşlı demeden binlerce insan kuyruğu kimin elinde olduğu belli olmayan bir örgüt tarafından katledilecekti.

Devam edecek…


Münir Aydın