Bir ülke düşünün; günlerce eylemler yapan, ortalığı yakıp yıkan ve insanların ölümüne sebebiyet verenlerin bile dikkate alındığı, toplumun barış ve huzurunu bozanların muhatap alındığı ve ‘Suça bulaşmayan insanların başımın üstünde yeri var` diyen merhametli(!) yöneticilerin olduğu, hak ve hukukun sadece bazı kesimlere uygulandığı bir ülke…
Burada şunu belirtmek istiyorum ki, ülkeyi yönetenlerin; insanların taleplerini haksız olsalar bile dinlemeleri, onları muhatap kabul etmeleri ve onlarla barış ve uzlaşma yolunda diyaloga girmeleri olumlu ve güzel davranışlardır. Ki zaten ülkenin selameti için de bu tür olaylar karşısında yapılması gerekenler bunlardır. Beni burada düşündüren; idarecilerin birçok kesime gösterdikleri yapıcı ve anlayışlı tavırlarını mustazaf kesim mevzu bahis olunca hemen değiştirmeleridir. Ortada doğru dürüst bir gerekçe ve haksızlık yok iken deyim yerindeyse kıyametler koparan bir grup insana bile bu kadar anlayış gösterilebiliyorsa, pekâlâ bu anlayışı, her fırsatta hayırlı işler yapan ve sesi soluğu çıkmayan Müslümanlara göstermek zor olmasa gerek.
 

Uzak değil, ülkemin yakın tarihinde, sudan bahanelerle mustazaf kesime çok ağır cezalar verildi. Bunlardan hiçbiri ne toplumda tahribata sebep olacak bir eyleme karışmış, ne de kimseye bir zararları dokunmuştu. Bilakis bu insanlar, toplumun ıslahı için çalışmak ve insanlara yararlı olmak adına gecesini gündüzüne katarak çalışan muvahhit kişilerdi. Tüm bunlara rağmen bu masum Müslümanlar suçlu damgası yiyip ağır cezalara çarptırılmışlardı. Velâkin işledikleri bu hayırlı ameller onları bu ülkede suçlu kategorisine koymak için yetmiş ve artmıştı bile.
 

Hiçbir suça bulaşmayan bu insanlar kimse tarafından muhatap alınmıyor ve onlardan özür dilenmiyordu. Acaba yakıp yıkmadıkları için mi onlara bu haksızlıklar reva görülüyordu. Maalesef bugüne kadar diğer kesimlere gösterilen anlayış ve olumlu yaklaşım onlara gösterilmemiş ve bundan sonra da gösterilmeyecekti. Çünkü onlar garip gelen ve garip gidecek olan bir dinin garip mensuplarıydılar. Onların seslerini duyan yoktu. Aynı safta oldukları sözde İslami medya bile onları sahiplenmemiş, onlara yapılan zulüm ve haksızlıkları gündemlerine almamışlardı. Bu mustazaf yürekler seslerini ancak Rablerine duyurabiliyorlardı.
 

Şüphesiz onların sahibi ve hamisi Kahhar olan Allah(c.c.)tır. Onlara haksız yere zulmedenlere ve bu durum karşısında susan dilsiz şeytanlara da gereken cevabı elbette ‘O` verecektir. Zaten tarih boyunca da bu hep böyle olmamış mıdır? Mazlumların ahı hep aheste aheste çıkmamış mıdır zulüm sahiplerinden. Bu bazen bir şefkat tokadıyla, bazen de çok acıklı bir sonla…
 

Ben de bütün bunlar karşısında Allah Resûlü`nün Mısır kralına elçi olarak gönderdiği sahabesi Hatıb bin Ebi Belta`nın kral Mukavvıs`a söylediği kısa ama manası çok derin olan ibretlik şu sözü bağrı yanık Müslümanların ahlarını alan kişilere söylemek istiyorum: ‘Sen başkasından ibret al, başkası senden ibret almasın`.
Rabbim zulme ve haksızlıklara uğrayan bütün Müslümanların yar ve yardımcısı olsun…

 

Arzu Aşkın / Şanlıurfa (Siverek) - Yaş: 20