Sıradan bir günün herhangi bi saatinde kapınızın tıklandığını varsayalım. Kapıyı açtığınız an elinize tutuşturulan davetiye ile hatırı sayılır bir şirketin sizi, çok ciddi bir organizasyona davet ettiğini düşünelim.

Dünya tarihini şekillendirmiş ve popüler kültürün daimi baş karakterleri olmuş ve içerisinde üç semavi dinin temsilcileri olan Hz.Muhammed (s.a.s), Hz.İsa (a.s) ve Hz.Musa (a.s), bilim dünyasının en tanıdık isimlerinden Einstein ve Newton, fikir babalarından Karl Marx, Darwin ve Nietzsche, siyasilerden Adolf hitler, jül sezar, Napolyon, Atatürk ve Kanuni, filozoflardan Sokrates, Platon ve Konfüçyus, aşkın temsilcilerinden Leyla ve Mecnun, edebi şahıslardan Dostoyevski ve Victor Hugo ve daha adını telaffuz edemeyeceğimiz onlarca şahsın bulunduğu ve sizin kendileriyle birebir görüşme imkanınızın olduğu bir sergiye muayyen bir tarihte ve muayyen bir yerde ismen davet edildiğinizi şaşkınlıkla gördünüz.

Gördüğünüz isimlerin büyüklüğü ve dünya tarihindeki tartışılmaz yerleri ile kendi sıradan hayatınızı karşılaştırdığınız an bu davetiyenin sizin için neler ifade ettiğini anlamak çokta zor olmasa gerek.

Hiç şüphe yok ki en sıradan insandan en elit tabakaya mensup şahsa kadar böyle bir davet çok ama çok önemli, ziyadesiyle değerli ve katılmamak için hiçbir sebebin bulunamayacağı ender bulunan bir fırsattır.

Ve belirlenen gün geldiğinde, dilediğiniz kişiyle dilediğiniz kadar sohbet ettiniz ve kendinizi tarihin sayfalarında adım atarken, bilimin sonu gelmez merakını idrak ederken ve insanlık kültürünün var edicilerinin tam ortasında alemin merkezindesiniz.
Ne ihtişam verici değil mi? Adeta tüyler ürpertici bir an…

Ve bu hayalinizi bir tabloda resmedin. Bütün bu olanlara tablonun dışından bakın ve bu ortak kültürün nasıl oluştuğunu, temelinde yatan felsefeyi, yaratılış amacını, resmin ressamını zihninizde sorgulayın.

Sanırım bütün bu sorular tek bir cevapta birleşiyor: Allah Azze ve Celle…

Kainat simasına nakış nakış güzellik ve letafet dokuyan bu benzersiz sanatkar, hünerli yaratıcı, güzellikte ve yücelikte benzersiz olan ve dengi bulunmayan zat, her gün beş vakitte ezan aracılığıyla bize davetiye gönderiyor ve bizi kendisiyle görüşmeye davet ediyor. Bu davet hayalimizdeki davetten çok ama çok daha değerli değil mi? Bu Rab, kendilerini görmekten şeref duyduğumuz bütün nam yapmış insanların yaratıcısı değil mi?

Bu Rabbin daveti, inandığınızı iddaa ettiğiniz dinin temel direği namaz değil mi? Şu halde namazı kılmakta neden yeterli hassasiyeti göstermiyorsunuz?

Ahmet Elaltunkara / Diyarbakır - Yaş: 20