Selahaddin Yıldırım / Doğruhaber

Daha Ramazan gelmeden bir heyecan ve telaş sarar Müslüman aileleri. Çocuklar onun renkli ortamında neler alacaklarının hayalini kurar. Ebeveynler çocukları ve yakınları için neler yapacaklarının planını yapar. Varlıklı Müslümanlar paylaşmanın manevi zevkini tadarken, muhtaç insanlar kendilerinin unutulmadığının sevincini duyarlar. Her haliyle ramazan bayramla noktalanan mükemmel bir arınma, yakınlaşma ve sosyal dayanışma projesidir.

Manevi ve maddi rahmetin olanca azametiyle tecelli ettiği Rahmet ayımız, ramazanımız tekrar geldi. Gelen her yeni ramazan bir sonrakinden farklı olmalı, tuttuğum oruç beni değiştirmeli diyorsanız gelin bu ramazanı farklı kılacak değişikliklere, bunları nasıl gerçekleştireceğimize bir bakalım. Unutmayalım ki her ibadet, onun maksadı doğrultusunda gerçekleştirilme oranında insan hayatında olumlu yönde değişimler meydana getirecektir. Ruh ve manadan arındırılan ibadetler ya sembolik birer işaret, ya da anlamını yitirmiş şekilden ibaret bir ağırlık olarak kalmaya mahkumdur. İbadetlerin hayatımızda görünür bir değişimin vasıtası olmasını istiyorsak onların özünü korumamız gerekir. Bunu gerçekleştirecek olan ise ibadetleri vahyin doğrultusunda eda etmektir. Ramazan’daki ibadetlerin başında gelen Orucun asıl amacını korumamıza, onu değişimin motoru kılmamıza yarayacak bazı noktalara değinmek istiyoruz bu yazımızda.

1- Öncelikle, Orucu ilahi bir emir olarak değerlendirip o niyetle tutalım. Orucun şöyle şöyle faydaları oluyor diye değil, yaratanın emri olduğu için değer ve önem atfedelim. Oruca niyet ederken ilahi emri yerine getirip onun razı olduğu bir kul olmayı amaç edinelim. Elbette ki oruç gibi diğer bütün ibadetlerin de hayatımıza kattığı görünen somut faydalar çoktur ama ibadetleri bu amaçla eda etmek ihlası zedeler, ibadetlerin uhrevi karşılığına da zarar verir. Kulluğa en yaraşan hal, emredilen şeyin getireceği dünyevi kazançları düşünmemektir. Hatta ibadetlerin uhrevi kazançlarını düşünerek onları eda etmek de hoş görülmemiştir. İslam irfan mektebinin üzerinde önemle durduğu noktalardan biri de “cennet sevdası” veya “cehennem korkusu” olmadan yapılan kulluk bilincidir. Çünkü en makbul ibadet şekli budur. Evliya kadınlardan Rabiat’ül Adeviye’nin, “Ey Allah’ım, eğer cehennem korkusuyla sana ibadet ediyorsam beni onun ateşinde yak! Şayet cennet umuduyla sana kulluk ediyorsam beni ondan mahrum et! Ama sadece senin zatın için ibadet ediyorsam onu bana göster” dediği rivayet edilmiştir.

2- Ramazan ayını kültürel zenginlik, folklorik bir öğe olarak değerlendiren, onu bu seviyeye indirgeyen yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. Ramazan gerçek bir arınma, değişim ve korunma sağlamayı hedef alan ciddi bir projedir. Bu özelliğiyle Oruç evrensel bir ibadettir de. Bizden önceki ümmetlere de farz kılınmış olan bu ibadet, ne yazık ki zaman içinde tamamen yitirilmiştir. Biz de, bugün Orucu içeriğinden soyutlayarak kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Ramazanda ne yapacaksın, diye bir soru sorulunca çoğunlukla ne cevap alınacağını biliriz. Akşam iftarda şunu, sahurda da bunu hazırlayacağım vb. Derin manalarıyla insanı ve hayatı temelden değiştirme amacı taşıyan Oruç ibadeti işin zahirini kurtaran kuru ritüellere kurban edilmemelidir. Gösterişli ve mükellef iftar sofraları nefsin arzularına cevap vermek dışında ne olabilir? Oysa orucun en önemli hedeflerinden biri, nefse ve sınırsız arzularına bir sınır koymak değil midir? Ama, görüyoruz ki Ramazanda nefs ve duygular üzerinde kurulması gereken kontrole, gerçekleşmesi gereken değişime bedel, sadece mutfaklarımızda değişim oluyor. En pahalı ve lezzetli yemekler sofralarımızı dolduruyor. Masraflar sair vakitlerinkinin çok üstüne çıkıyor. Ve ne yazık ki Ramazan, nefsleri lezzetlere boğan gösterişli sofralarıyla anılıyor. Oysa açlıktaki manevi lezzeti aramak gerekir. Çünkü oruç açlığındaki manevi lezzet hiç bir yemekte yoktur. Oruçtaki açlığın bu anlamına işaret eden Hz Mevlana, “Açlık Allah(cc)’ın sofrasıdır” demiştir. Bu manevi sofradaki manevi lezzetleri ne kadar tadabiliyoruz? Gelin bu Ramazan biz de oruç açlığındaki manevi lezzeti keşfe çıkalım. Bunu değişik şekillerde farklı seviyeleriyle keşfetmek elbette mümkündür. Öncelikle iftar ve sahurlarda sadeliği ve kararında yemeyi alışkanlık edinerek bunu öğrenmeye başlayabiliriz. Az yeme ve bu konudaki sadeliğin maddi bünyemizi de çok rahatlatacağını, dolayısıyla orucun mükemmel bir sağlık ameliyesi oluşturacağını da unutmamak gerekir.

3- Ramazan bir mekteptir. Dünyevi ve uhrevi saadet için gerekli çok önemli dersleri öğreten muazzam bir okuldur. Bu okuldan başarıyla geçmek için onun koyduğu disipline uymak, programındaki derslere günü gününe çalışmak gerekir. Orucun kuru bir açlık olmadığını gerçek amacın “korunmak” olduğunu ilahi vahiy bizlere belirtmiştir. Şunu unutmamak gerekir ki biz, Orucun hukukuna riayet ettiğimiz ölçüde ancak söz konusu korunma gerçekleşebilecektir. “oruç kalkandır” (essavmu cunnetun) ama kalkanın koruma görevini sağlayabilmesi, onu gereği gibi tutmak ve kullanmamıza bağlıdır. Aksi durumda üzerimizde bir yük olmanın dışında bir fayda sağlamayacaktır. Ramazanı mektebe dönüştürmenin ilk adımı, ona mutfak muamelesi yapmaktan vazgeçmek ile başlar. Yapılması gereken diğer bir şey de, bu aydaki namaz ibadetine hakkıyla riayet etmektir. Unutmamak gerekir ki oruçlu halde kılınan namaz, manevi zevk ve huşuya daha bir yakındır. Oruçla namazın bir arada olması manevi zevk bakımından pek bereketlidir. Namazlardaki huşuya aykırı hallerden ise kaçınmak gerekir. Bu meyanda çok hızlı kıldırılan teravih namazlarına dikkat edilmelidir. Bu şekil teravih kıldıran imamları uyarmak, olmazsa bu namazları tek başımıza, hakkını vererek kılmak en doğru olandır. Bu meyanda, seher vaktini sadece sahur yemeği için değil, nafile ibadet için değerlendirmek de önemli noktalardan biridir.

4-Ramazan, ayetin sarih nassıyla Kur’an ayıdır. Öyleyse bu ayda en çok Kur’an ile meşgul olmalı, anlamlarını düşünerek güzel bir kıraatle günde bir cüz okumalıyız. Mümkünse okuduğumuz ayetlerin kısa bir meal veya tefsirini muteber bir kaynaktan mütalaa etmeliyiz. Risale-i Nur gibi manevi yönü ağır basan eserler ile beraber cevşen türü dua ve zikirleri de ihmal etmemeliyiz. Kur’an’ı okumak kadar dinlemek de önemlidir. Kur’an’ın manevi feyzini alma noktasında ihlas ile okuyan kaarilerden Kıraat dinlemenin manevi lezzet ve bereketini kaçırmamalıyız. Rasulullah (as) efendimiz de başkasından Kur’an dinlemiştir. Ramazan aylarında Kur’an’ı ilk nazil oluyormuş gibi okumalı, onu dinlerken de Rasulullah’(as) dan alıyormuşçasına dinlemek gerekir. Kur’an ayı olan Ramazanda her Müslüman, aile ve çocuklarıyla ya da yakın çevresiyle bir tefsir ve meal çalışması da yapabilir. Efendimiz(as)’in siyer ve sünnetini öğrenmek de yapılması gerekenler arasındadır.

5- Ramazan mektebinin mümine kazandırabileceği önemli katkılardan biri de ahlaki güzelliği arttırmaktır. Mü’min güzel ahlaklıdır. Güzel ahlakı daha ileri safhalara ulaştıran unsurların başında Oruç gelir elbette. Bu haliyle Ramazan ahlaki ameliyatlar yapan bir hekim gibidir. İnsanoğlunun onca maddi birikiminin hayata yansıdığı çağımızda, ahlaki zaafların her zamankinden daha çok artış kaydetmesi Oruç gibi manevi dinamiklerimizin hakkıyla değerlendirilmesinin ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. Onca paralar harcayarak sadece maddi tedbirlerle toplumu saadete götüreceğini zanneden gafil idare ve yöneticilerin İslam’ın esaslarını halktan ve eğitimden soyutlamak için gösterdikleri inadı terk edeceklerini umut ediyoruz. Yazımızı Hz.Mevlana’nın bir vecizesiyle noktalayalım.

“Oruç der ki: Bu kişi helalden bile el çekti; harama nasıl el atar. Zekat der ki: O kendi malından ayırdı da yoksula verdi; başkasının malını nasıl alır?”