Açıklamasında, boykot ürünlerinin okul kantinlerinde satılmaması hususuna dikkatleri çeken Demir, Filistin davasına sahip çıkılması gerektiğini vuguladı.
Açıklamasının büyük bölümünde eğitim çalışanlarının sorunlarını dile getiren Demir, deprem bölgesi olması nedeniyle Adıyaman'da, öncelikle eğitim çalışanlarının konut sorununa çözüm getirilmesi gerektiğini belirtti.
Demir, "Deprem bölgesindeki konut ihtiyacı, hayat kalitesinin bozulması ve zorunlu yer değişikliği gibi etmenler, eğitim ve öğretim üzerindeki olumsuz etkilerini hala hissettirmektedir. Yeniden inşa ve kentsel dönüşüm uygulamaları çerçevesinde bölgedeki eğitim kurumu ihtiyacı hızla tespit edilerek giderilmeli, mevcut kurumların altyapıları ve kapasiteleri güçlendirilmelidir. Bölgedeki eğitim ve öğretimi etkileyecek en önemli unsurlar arasında bulunan öğretmenlerin psikolojik iyi olma hâlleri, barınma ve hayat şartlarının niteliği ve mevcut desteklerin devamlılığı, yeni atanacak öğretmenlerin nerelerde görevlendirileceği ve barınma şartları ile ilgili sorunlar hızla çözüme kavuşturulmalıdır. Hem bölgedeki öğretmenlerin hem de yeni atanacak öğretmenlerin kalıcı konutlara ulaşmasına öncelik verilmeli ve öğretmenlerin bölgedeki görevlerinin sürekliliği sağlanmalıdır." dedi.
"Eğitim çalışanlarının alım gücü artırılmalıdır"
Kamu görevlilerinin ve emeklilerinin sesinin duyulması gerektiğini dile getiren Demir, "Enflasyonist ortamın alım gücünü düşürdüğü, ekonomik toparlanma ve gelişmenin sabit gelirlilerinin ceplerine yansımadığı bir süreç kamu görevlilerinin hayatını zorlaştırmaktadır. Enflasyon baskısı altında nefes almakta güçlük çeken kamu görevlilerinin rahat nefes alması sağlanmalı; ücretlerde oluşan kayıpları ve enflasyona yenilme riskini giderecek mahiyette iyileştirmeler yapılmalıdır. Tasarruf, memurun üzerinden yapılmamalı, kamu görevlisi emeklilerinin sesi duyularak beklentileri karşılanmalıdır." ifadelerini kulandı.
"20 bin öğretmen atama sürecindeki belirsizlik bir an önce giderilmelidir"
Demir, "Bakanlık, atama duyurusunu yaptığı, mülakat sürecini işlettiği 20 bin öğretmenin atamasını bir an önce gerçekleştirmelidir. Eğitim-öğretim yılının başlaması nedeniyle özellikle öğretmen açığının olduğu eğitim kurumlarına öğrencileri öğretmensiz bırakmamak için atama kararnamesini bekleyen 20 bin öğretmenin ataması ivedilikle yapılmalıdır." şeklinde konuştu.
"Mülakat uygulaması kaldırılmalıdır"
Öğretmen açığı sorununun çözülmesi gerektiğini dile getiren Demir, "Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması çok ciddi bir problem iken, atanacak öğretmen seçiminin mülakatla yapılması, yapılan mülakatlar çerçevesinde adayların kazanma ya da kaybetme nedeninin objektif bir şekilde izah edilememesi, öğretmen adaylarının farklı komisyonlarca birkaç dakikalık mülakatla elenmesi adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Vicdanları yaralayan mülakat kaldırılmalı, alımlar KPSS puan üstünlüğüne dayalı olarak yapılmalıdır. İhtiyaç olmasına rağmen yeterli atama yapılmamakta, yeterli aday bulunduğu hâlde atama yapılıp ihtiyaç karşılanmamaktadır. Bu durum, önce eğitim iradesiyle çelişmektedir. Öğretmen ataması, ihtiyacı karşılayacak şekilde yapılarak öğretmen açığı sorunu çözülmelidir." dedi.
"Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik son bulmalı"
Kadrolu öğretmen alımına ağırlık verilmesi gerektiğine vurgu yapan Demir, "Öğretmenlerin anayasal haklarını sınırlayan, aile bütünlüğünü bozan, eşleri birbirinden, çocukları da anne babalarından ayrı bırakan, öğretmeni eşi ile işi, sağlık ile işsizlik arasında tercihte bulunmaya zorlayan, öğretmenlik mesleğini ve öğretmenin itibarını zedeleyen sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına da öğretmen istihdamında ucuz işçiliğe dönüşen ücretli öğretmenlik uygulamasına da son verilmelidir. Sözleşmeli öğretmenlere, kadroya geçirilme sürecine ilişkin kalıcı bir düzenleme yapılması beklenmeksizin mazerete ve isteğe bağlı yer değişikliği hakkı başta olmak üzere kadrolu öğretmenlere tanınan haklar verilmelidir." ifadelerini kullandı.
"Yer değişikliği talepleri karşılanmalıdır"
"Eğitimcilerin beklentileri karşılanmalıdır" diyen Demir, "Dezavantajlı ve elverişsiz şartların hüküm sürdüğü yerleşim yerlerinde görev yapan eğitim çalışanlarına yönelik gönüllülüğü esas alacak tedbirlerin alınması, rasyonel bir atama ve yer değiştirme sisteminin kurulması, eğitimcilerin en büyük beklentilerindendir. Bu anlamda, hem öğretmenlerin yer değişikliği gibi temel çalışma haklarını hem de bölgeler arasında adil dağılımını sağlayacak objektif bir yer değişikliği takvimi Eğitim-Bir-Sen tarafından önerilmiştir. Bu önerinin, sıra tayininin hayata geçirilmesiyle birlikte uygulanması hâlinde yer değişikliği kaynaklı sorunlar büyük ölçüde çözülmüş olacaktır." şeklinde konuştu.
"Eğitim çalışanlarına yönelik şiddete karşı caydırıcı önlemler alınmalıdır"
Eğitimcilere karşı şiddete değinen Demir, "Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet olayları yaygın bir toplumsal sorun haline gelmiş ve ülkemizin geleceği açısından vazgeçilmez olan eğitim-öğretim hizmetinin yürütülmesini sekteye uğratacak dereceye varmıştır. Bu şiddet eylemlerinde, mevcut yasal düzenlemelerin bu fiillere karşı caydırıcı nitelikte ceza öngörmemesi, şiddet uygulayan kişilerin bu eylemlerinin adli ve idari makamlarca önemsenmeyeceği ve ciddi bir ceza yaptırımıyla karşılaşmayacakları inancı önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, eğitim çalışanlarına karşı eğitim-öğretim hizmetinin sunumundan kaynaklı şiddet eylemlerine yönelik önleyici ve koruyucu nitelikte cezai ve hukuki tedbirler alınmalıdır." ifadelerini kullandı.
"Öğretim yılına hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir"
Demir ödenekler hakında, "657 Sayılı Kanun'un ek 32. Maddesine göre ödenmekte olan öğretim yılına hazırlık ödeneği, öğretmenlerle birlikte eğitim-öğretim hizmetlerinin yürütülmesinde emek sarf eden Millî Eğitim Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görevli tüm hizmet sınıflarındaki eğitim çalışanlarına da ödenmelidir." dedi.
"Hizmetli ve memurların hakları iyileştirilmelidir"
Hizmet sınıfı çalışanlarının görev tanımlarındaki belirsizliğin giderilmesi çağrısında bulunan Demir, "Genel idare hizmetleri, teknik hizmetler, yardımcı hizmetler ve diğer hizmet sınıflarında çalışanların mali ve özlük hakları iyileştirilmeli, eğitim-öğretim sınıfı çalışanlarına tanınan haklar kendilerine de tanınmalıdır. Bununla birlikte, yardımcı hizmet sınıfı çalışanlarının görev tanımlarında belirsizlik giderilmelidir. Hizmetli ve memur gibi personelin görev tanımları bulunmamaktadır. Hizmetli kadrosunda görev yapan eğitim çalışanlarının en önemli sorunu, çalışma saatlerinin belirsizliği ve yapmakla yükümlü oldukları işlerin net olarak tanımlanmamasıdır. Memur ve hizmetlilerin görev tanımları yapılmalı, 'Yöneticilerin verdiği diğer görevleri yapar' şeklindeki ifadelerin yer aldığı mevzuat hükümleri değiştirilmelidir. İkili eğitim yapan kurumlar başta olmak üzere, eğitim kurumlarında hizmetli kadrolarında görev yapanlar, haftada 40 saatin üzerinde çalışmasına rağmen, kendilerine fazla çalışma ücreti ödenmemekte; eğitim kurumunda çoğu durumda tek hizmetli olduğundan, personel yetersizliği gerekçe gösterilerek fazla çalışma karşılığı izin hakkından da faydalanamamaktadır. Personele, haftalık 40 saati aşan çalışmalarının karşılığı fazla çalışma ücreti ödenmesi ya da personel yetersizliği gerekçesine sığınılmadan fazla çalışma karşılığı izin hakkından faydalanmalarının sağlanması yönünde düzenleme yapılmalıdır." şeklinde konuştu.
"Okulların temizlik sorununa giderilmeli"
İşgücü Uyum Programının da tam olarak ihtiyacı karşılayamayacağına vurgu yapan Demir, "Okullarımızda temizlik, güvenlik gibi hizmetleri yürüten yeterli sayıda yardımcı personelin varlığı olmazsa olmazdır. Okullarımızın yardımcı personel ihtiyacı kadrolu memur statüsünde personelle karşılanamadığından vazgeçilemez nitelikteki hizmetler, okul-aile birlikleri tarafından yapılan veya İŞKUR yönetimindeki geçici istihdam programlarıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak okulların açıldığı bugünlerde halen çok sayıda okulun yardımcı personel ihtiyacı giderilememiştir. İŞKUR tarafından yeni uygulamaya konulan İşgücü Uyum Programı'nın da tam olarak ihtiyacı karşılayamayacağı görülmektedir. İşgücü Uyum Programı’nın iş güvencesinden yoksun, adil ve yeterli bir gelir getirmeyen, sosyal güvencesiz bir çalışma biçimi olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle, geçmiş yılların aksine programa yapılan başvuru sayısı yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla bu çözümün de yeni eğitim-öğretim yılında okulların güvenlik, temizlik ve benzeri ihtiyaçlarına bir çözüm getirmeyeceği anlaşılmaktadır." dedi.
"Okul kantinlerinde boykot ürünlerinin satışına izin verilmemelidir"
Okul kantinlerinde, siyonist işgalcilerin ürünlerinin boykot edilmesi gerektiğine de özel vurgu yapan Demir, "israilin abluka altında tuttuğu Gazze ve Filistin'in diğer bölgelerinde masum halka yönelik gerçekleştirdiği katliam, zulüm, insan hakları ihlalleri ve diğer insanlık dışı uygulamalara karşı sessiz kalmamak vicdani bir sorumluluktur. israil ekonomisine katkıda bulunmak, işgal ve zulmün devamına katkıda bulunmak anlamına gelmektedir. Okul kantinlerinde israil ürünlerinin satılmaması, bu boykota katkıda bulunmanın bir yoludur. Yerli ürünlere öncelik vermek, millî ekonomiye katkıda bulunmak ve yerli üreticiyi desteklemek demektir. Okul kantinlerinde israil ürünlerinin yerine yerli ürünlerin satılması, bu amaca hizmet edecektir. Bu çerçevede, okul kantinlerinde israil menşeli veya israilin Gazze katliamına destek açıklamasında bulunan yerli ve yabancı ürünlerin satışının yasaklanması sağlanmalıdır." ifadelerini kullandı. (İLKHA)