Hicret, bir kaçış ve korkaklık değildir. 


Hicret, mal ve mülk sevdası uğruna yola koyulmak değildir. 


Hicret, kendi canını kaybetme korkusundan dolayı ortalıktan kaybolmak değildir. Aslında HİCRET: 


Yeniden, daha güçlü bir şekilde mukavemet için seçilmiş eğitim merkezidir. 


Hicret, dünya sevgisinin, tul-u emelin, hırsın, kazancın vs. elinin tersiyle itilmesidir. 


Hicret, yardan ve serden feragat edebilmenin adıdır. 


Hicret, tarihe isar timsali olarak geçebilmektir. 


Hicret, nefes alıp tahlil ve analizin yapıldığı bir uzletgahtır. 


Göründüğü üzere hicret, büyük yenilikleri ve inkılabları içinde barındıran gizli bir kenzdir. Görünüşte bir yenilgi gibi kabul edilmiştir oysa ki hicret, içinde bulundurduğu manevi Tuba-i Cennet tohumlarının muhafazası için yola koyulmanın, dertlenmenin ve yorulmanın adıdır. 

İslam tarihinde iki büyük inkılabi hicret vardır. Bunlar birbiriyle bağlantılı ve birbirinin devamı mahiyetindedir. 


Birinci hicret, Peygamberimiz Hz.Muhammed(sav)’ın Mekke’den Medine’ye yaptığı hicret ikincisi ise İmam Hüseyin(r.anh)’in yaptığı hicretidir. İkinci hicret birinci hicretin tamamlayıcısı ve mükemmelleştiricisi durumundadır. Buna en büyük kanıt İmam’ın cenk meydanında haykırarak söylediği: 


“Muhammedin dini benim kanımla ayakta duracaksa, Ey kılıçlar! Alın canımı, parçalayın bedenimi” sedasıdır. 


Evet, birinci hicret dinin tesisi adına yapılan bir harekâttı. Yani Risalet’in tebliği demekti. İkinci hicret ise, tashih içindi. Bu, Risalet’te oluşturulan kötü saplantıları ve hurafeleri ortadan kaldırmak içindi. 

La teşbih, birincisi tohum ekme, ikincisi ise ekilen tohumdan sonra mahsulün taze, canlı ve kaliteli bir şekilde elde edilmesi için yapılan bakım, gübreleme ve zararlı otları temizleme çalışmasıydı. 

İmam Hüseynin hicreti “Ruh” ‘un dışa yansıması ve “Şekil” ‘den kurtulması içindi. İslam peygamberinin hicreti ise “Ruh” ‘un verilmesi ve de ekilmesi içindi. 


Yapılan bu iki hicrette inkılabi sembollerdir. Bu inkılabların gizlilik sırları büyük önemlere sahiptir. Çünkü bağışlama parçalanmaz. Yerin altına girip de kaybolmaz. Çekilen ızdıraplar, çileler ve bu uğurda verilen kan damlalarının coşup dalgalanmasıdır ki her zaman için hakkın ve özgürlüğün üstüne gölge salmıştır. Zaten İmam’ın ve dedesi(sav) ’nin tarih boyunca gölge salması, özgürlüğün ve hakkın, adaletin geçtiği yerde isminin zikredilmesi bundan ileri gelmektedir. 


Dede ve Torun kıyam etti ki gerçekler ortaya çıksın. Bu tür kıyamların önemi anlaşılsın, özgürlükler unutulmasın… 


Zaten bu tür kıyamlar kendi alanın bir ilktiler… 

Gerçekten de Peygamberimizin ve torunu Hz. Hüseyin’in ınkılablarının birbirine benzer bir çok yönü bulunmaktadır. Ve son olarak birini daha söyleyip bitirmek istiyorum. 


Peygamberimiz (sav) muharrem ayının başında hicret etmiştir. İmam Hüseyin, Muharrem ayında katledilmiştir. “Hüseyin bendendir bende Hüseyin’denim” sözü bu iki hicretin ne kadar yakın olduğunun göstergesidir. 


Sözün özü şudur ki, birinci hicret Risalet’in tesisi ikinci hicret ise bu Risalet mektebinde meydana gelen hurafe ve saplantıları doğrultmak için gerçekleşti… 



FEYZULLAH GÜZEL 

YAŞ:19 KAHTA