Yüce Allah, tertemiz yaratıp dünyaya getirdiği çocuğumuzun ömür boyu temiz kalması, ahirete temiz gitmesi ve cennet denilen ebedî saadet ülkesine kavuşabilmesi için biz anne-babalardan onu İslam terbiyesiyle eğitmemizi istemiştir.
Hiçbir terbiye ve eğitim, İslam terbiyesinin yerini tutmaz. Çünkü İslam terbiyesinin kaynağı Allah’tır. Kur’an’dır ve Kur’an’ın uygulayıcısı Hz. Muhammed’dir.(s.a.v) Bunların da güzellikte, mükemmellikte emsalleri yoktur. Onun içindir ki Hz. Muhammed(s.a.v): “Hiçbir baba çocuğuna İslam terbiyesinden daha güzel bir miras bırakamaz.”[1] buyurmuştur.
İslamiyet, dünyaya insan olarak gelen insanın, insan kalmasını sağlayan ve insanlığını koruyan bir sistem, en sağlam bir zırh, en muhkem bir kaledir.
O zırha bürünen ve büründürüleni, o kaleye sığınan ve içine gireni hiçbir şeytan alabora edemez. Ne dünya ateşi onu yakar, ne de ahiret ateşi.
İslamiyet, Üstad-ı Muhterem’in ifadesiyle “insaniyet-i kübra”dır. Yani en büyük insanlıktır. Onu kemaliyle uygulayan kâmil insan olur. Kâmil insan da ne eliyle, ne de diliyle kimseye zarar vermez. Allah ona öyle bir nur verir ki o nura ne Nemrudun narı, ne de cehennemin narı dayanamaz.
İmanın nuruyla münevver, İslamın kemaliyle mükemmel insan Cehennemin üstünde kurulmuş olan sırat köprüsünden geçerken cehennemin narı bağırır: Çabuk geç ey mümin senin nurun benim narımı söndürecek.
KENDİMİZİ ÇOCUKLARIMIZA ADAMAK
“Ne kadar yoğun olursanız olun, çocuklarınıza zaman ayırın.” demeyeceğim. “Kendinizi çocuklarınıza ve onların terbiyesine adayın, onların terbiyesini, yetişmesini her şeyin önüne alın.” diyeceğim.
-Neden?
-Çünkü aile ve çocuklarınızı terbiye etmeniz, hem de İslam terbiyesini onlara kazandırmanız, onları dünya ve ahiret zararlarından kurtarmanız bir devlet kurmaya ve bir milleti kurtarmaya bedeldir.
Bir mıh, bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır, bir at bir mücahit kurtarır, bir mücahit de bir devleti, bir milleti kurtarır.
Bir mıhı küçük görür kaldırıp atarsanız, atın ayağından nal düşer; nal düşerse at düşer; at düşerse mücahit düşer; mücahit düşerse, devlet düşer, millet düşer.
Alemi kurtarmaya soyunanlar, önce kendi aile ve çocuklarını kurtarmalıdırlar. Koca bir şehrin temiz olmasını isteyenler, önce kendi evlerini ve sokaklarını temizlemeli ve temiz tutmalıdırlar.
Herkes kendi evini ve sokağını temizler ve temiz tutarsa şehir temizlenmiş olur.
Önce kendimiz, sonra çocuklarımız, sonra da başkaları.
İslamiyet’i öğrenip yaşamayı önce kendimizden, sonra çocuklarımızdan, ondan sonra da başkalarından beklemeliyiz. Allah da Peygamberine bu talimatı vermedi mi?:
“Önce en yakın akrabanı uyar!”[2] diye.
Üçakta da bize: “önce kendi maskenizi, sonra da çocuğunuzun maskesini takın” demiyorlar mı?
-Neden?
-Kendini kurtaramamış olan evladını nasıl kurtarsın?
Anne-baba eğitimsizse çocuklarını nasıl eğitecektir? Onlar maske takmasını bilmiyorsa, çocuğunun maskesini nasıl takacaktır?
Bu izahlarımızla demek istiyoruz ki, çocuklarımızın eğitiminden önce biz anne-babaların eğitime ihtiyacı var.
Onun içindir ki Yüce Allah ayet-i celilesinde önce “enfüseküm” tabirini kullanmış, ondan sonra da “ehlîküm” tabirini kullanmış ve şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
“Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı bir ateş (ülkesi olan cehennem) den koruyun. Ki onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri ise, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.”[3]
Aşağıdaki ayette de Yüce Allah önce aile efradımıza, sonra da kendimize dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuş:
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
“Çoluk çocuğuna namazı anlat, sen de ona devam et.”[4]
Bu ayet-i celilede neden acaba önce aile, sonra da kendimiz dikkatlere sunulmuş?
-Çünkü bu ayette namaz ve namazı aileye anlatmak gibi önemli bir olay işin içine girmiştir.
İkinci sırada da anne-babanın namaza devam etmesi istenmiştir.
Neden?
-Çünkü namaz kılmayan bir anne-babanın çocuklarına namazı emretmesinin bir anlamı ve etkisi olmayacaktır.
Anne-babaların eğer bu işe güçleri yetmiyorsa çocukların elinden tutup bu işe gücü yetenlerin yanına götürecek. Hem kendilerini ve hem de çocuklarını kurtarmanın mücadelesini verecek. Her gün geçtikçe dünya uzaklaşıyor, ahiret yaklaşıyor efendiler.
EĞİTİMDE GÖNÜLLÜ BİR NAMAZ SEFERBERLİĞİ
Kur’an’da Allah neden namaza, hem de dosdoğru namaza tekrar tekrar davette bulunuyor?
-Çünkü namazsız eğitim olmaz. Olsa da fayda vermez. Namazsız din olmaz. Namazsız aile olmaz, millet olmaz. Namazsız bir insan, bir aile, bir millet kötülüklerden kurtulamaz. Onun için “Niçin Namaz” adlı kitabımda “Namaz milli bir dert, millî bir politika haline getirilmesi lazım” demişim.
Şimdi de tekrar teklif ediyorum: Namaz için bütün ülkede gönüllü bir seferberlik başlatılması lazım. Müslümanlara ve Müslümanların çocuklarına bu mesele çok iyi, çok tatlı, anlatılması ve hatırlatılması lazım.
Erginlik çağına ermiş milyonlarca gencin, cuma namazı ve beş vakit namaz kılmamalarının faturası önümüze konulursa biz bu ağır bedeli nasıl öder ve bu ağır vebalin altından nasıl kalkarız?
Allah’ın davetlerinden biri aynen şöyle:
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Namaz kıl. Çünkü namaz, seni, sana, ailene, milletine zarar verecek olan her türlü ahlaksızlıktan, kötülüklerden korur ve kurtarır.”[5]
Müslüman namazı, hayatın olmazsa olmazlarından bilecek. Peygamberimizin dünyasında namaz bu idi: Göz nuruydu, dinin direğiydi. Namaz, Peygamber ve ümmetinin rahatıydı, huzuruydu, sağlığıydı, enerjisi ve şarjıydı. Disipliniydi, iletişim aracıydı. Şefkati, adaleti, muhabbeti ve kalkınma motoruydu.
ÇOCUKLARIMIZA BU BİLİNCİ KAZANDIRMAMIZ LAZIM
Çocuğumuzun istikbalini kurtarmak için sarf ettiğimiz çabayı ve harcadığımız parayı, çocuğumuzu cehennemden kurtarmak için neden harcamayalım?
Biz bunları neden hatırlatıyoruz ve biz bu yazıları niçin yazıyoruz? Tefsir-i Kebirde deniliyor ki: “Alimler, çocuklara, ana-babalarından daha şefkatlidir. Çünkü çoğu ana-babalar çocuklarının sadece dünya geçimlerini düşünürler. Halbuki âlimler, o çocukların aynı zamanda ahiret istikballerini cennetleştirmeyi ve onları cehennemden kurtarmayı düşünürler.”
Üstad-ı Muhterem’e “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmeye imanımı kurtarmaya koşuyorum.” dedirten de bu şefkatti.
İşte o âlimlerimizin öğrencilerinin öğrencileri olan bizler de bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu hizmetlerimizle ve bu yazılarımızla hem kendimizi ve hem de aile efradımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Allah hepimizi bu yolda muvaffak eylesin, yâr ve yardımcımız olsun.
İlahiyatçı / Vehbi KARAKAŞ
[1] Tirmizî, Birr, 33
[2] Şuara, 26/14
[3] Tahrîm, 66/6
[4] Tâhâ, 20/132
[5] Ankebut, 29/45