Siyonist işgal rejiminin 7 Ekim 2023'te başlayan Aksa Tufanı sonrasında özellikle Gazze'ye yönelik sürdürdüğü katliamlar hız kesmeden devam ederken yaşanan saldırılarda şimdiye kadar hiçbir savaşta olmadığı kadar gazeteci de katledildi.
Filistin'de gerçekleri dünyaya duyurmak için çalışan gazetecilerin hedef alınması ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan Filistinli gazetecilerden Riwa Aladini ve Memduh Borno, bölgede çalışan gazetecilerin hayatları pahasına gerçekleri aktarmaya devam ettiğini vurguladı.
"Bir gazetecinin görevi gerçeği göstermek ve dünyaya iletmektir"
Dün Gazze'de bir gazeteci arkadaşını daha kaybettiğini söyleyen Memduh Borno, Dostum Ali Taima'yı dün kaybettik. Birçok arkadaşımızı ve gazeteci dostumuzu kaybettik. Bazılarını şahsen tanıyordum. Onları çocuklarım olarak görüyordum. Gazetecilerin hedef alınması sistematik, organize ve kasıtlı. Gerçeği bastırmak için. Bir gazetecinin görevi gerçeği göstermek ve dünyaya iletmektir. İşgal rejimi yaptığı işgali dünyaya duyurmak istemiyor. Yalan söylemeye devam etmek istiyor ve dünyanın kendisine inanmasını istiyor." dedi.
"Gerçeği halkımıza ve dünyaya ulaştırmaya kararlıyız"
Filistinli gazetecilerin gerçeği haberleştirmek gibi kutsal bir görevlerinin olduğunu vurgulayan Borno, "Oradaki gazeteciler gerçeği yazıyorlar ve bunun bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Ben Gazze'de 35 yıl önce çalıştım. İlk İntifadadan bu yana gazetecilik yapıyorum. Gazze Şeridi'ndeki gazetecilerin çalışma koşulları, işgalin başladığı 1967 yılından bu yana çok zor. İlk İntifadada da hedef alındık ama şu an olduğu kadar direk hedef alınmadık. Filistinlilerin işgale karşı gösterilerini ve etkinliklerini haber yapmamızı engellemeye çalışıyorlar. Tutuklandık, dövüldük, seyahat etmemiz yasaklandı ama biz gerçeği halkımıza ve dünyaya ulaştırmaya kararlıyız." diye konuştu.
Borno, "Gazze’nin Şeyh Rıdvan mahallesinde 15 yaşındaki bir çocuğun doğrudan öldürülmesiyle ilgili ilk görüntüler ortaya çıktı. Ben bu olayın görgü tanığı oldum. Bu görüntüleri çeken benim foto muhabirimdi. İşgal askerleri görüntüleri elimizden almak için bizi Gazze'nin her yerinde bizi kovaladı. Biz de görüntüleri Kudüs'e kaçırmayı başardık. O zamanlar canlı yayın yoktu." şeklinde konuştu.
"Burası benim ülkem ve aktarmam gereken bir mesaj var"
Gazze'de savaşın başladığı ilk anlarından itibaren doğrudan gazetecilerin hedef alındığını belirten Riwa Aladini, "Savaşın üçüncü gününden itibaren özellikle gazeteciler hedef alındı. Gazetecilere açıkça suikast yapılıyor. İstatistikler şu anda 168 gazetecinin katledildiğini ve 36 gazetecinin de sınırda tutuklu olduğu söyleniyor. Yaralanan gazetecileri saymıyorum bile. Ülkeyi terk etmek zorunda kalanlardan, artık çalışamadıkları için işlerini tamamen bırakmak zorunda kalanlardan bahsetmiyorum. Ben de Gazze'de gazeteci olarak çalıştım. Gazze benim ülkem. Garip bir şey değildi ama tabii ki zaman zaman tehlikeliydi. Günün sonunda burası benim ülkem ve aktarmam gereken bir mesaj var." dedi.
"İşgal rejimi Gazze'de işlediği soykırımı dünyaya duyurmak istemediği için gazetecileri hedef alıyor"
İşgal rejiminin 1948'den itibaren Filistin'i işgal ettiğini söyleyen Filistin İçin Gazeteci Dayanışması Sözcüsü Hayrunnisa Çiçek ise şu ifadeleri kullandı:
"Birinci intifadan sonra orada yaşananları daha net bir şekilde görüyorduk. Bunu altında yatan en önemli sebep ise Filistinli Gazetecilerin mesleklerini yapmalarıydı. İşgal rejimi bunu fark ettiği andan itibaren gazetecileri hedef almaya başladı. 7 Ekim öncesinden de gazetecilerin ölümünü sürekli duyuyorduk. Ancak 7 Ekimden sonra maalesef gazetecilerin, işgal rejiminin direk hedefi haline geldi. Bugün itibari ile 172 gazeteci işgal rejimi tarafından katledildi. Uluslararası mahkemede gazetecilerin fotoğrafları ve videoları sunuldu. İşgal rejimi Gazze'de işlediği soykırımı dünyaya duyurmak istemiyor. Bu sebepten dolayı meslektaşlarmış açık hedef halinde. Bizlerde onlara deste olmak amacıyla 7 Ekim’den itibaren sürekli gündeme getirmeye çalıştır. Bunun ile ilgili basın açıklaması ve fotoğraf sergisi yaptık. Amacımız oradaki meslektaşlarımıza destek olmak ve onlara bir nefes aldırmaktı. Çünkü onlar soykırım altında mesleklerini yapmaya devam ediyorlar. Toprakları işgal altında hem buna direniyorlar hem de mesleklerini yapmaya çalışıyorlar." (İLKHA)