96 yıldır Filistinliler, Araplar ve dünyadaki Müslümanlar, Filistin topraklarında Yahudilere ait bir devletin kurulması için söz veren ve bunun gereğini yapan İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour ile İngiliz devletine beddua edip duruyorlar. Melun Balfour, Yahudilere bu cömert ikramı yaparken, o dönemden bugüne iktidara gelen İngiliz hükümetleri de Filistin halkına karşı komplo kurmaktan, İsrail lehine taviz koparmak için baskı yapmaktan geri durmamıştır. İngiltere özelde Filistin halkına genelde ise Arap halklarına saldırmaktan hiç vazgeçmemiştir. Arapların kendi varlıklarını tehdit eden unsurlara karşı sürekli zayıf kalması için bölgede küçük büyük her olaya zehrini enjekte eden en büyük yılan yine İngiltere olmuştur.

Fakat bizler Balfour Deklarasyonu ile Oslo İlkeler Anlaşmasını karşılaştırdığımızda, bizim yerel liderlerimizin Filistin halkı konusunda daha suçlu olduklarını görüyoruz. Hatta onların işlediği cinayet ve zulüm, Balfour’un işlediği cinayetten daha büyük ve daha da ağırdır denilebilir. Bu konuda birkaç noktada kıyaslama yapmak istiyoruz:

Balfour Deklarasyonu Yahudilere devlet vaadinde bulunurken, Filistin’de Yahudi olmayan halk ve mezheplerin dini hak ve hukukunu da kabul ediyor. Oslo İlkeler Anlaşması ise özünde Filistinlilere Batı Yaka ve Gazze’de işlerini idare etme hakkı verirken onlara egemenlik hakkı vermiyor.

Balfour dini ibadet ve ayinlerin yapılmasına izin verirken, Oslo bu konuda bir şey demiyor. Bunun için Filistinliler Oslo’dan sonra namaz kılmak için Mescidi Aksa’ya ulaşmada ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu yetmedi, şimdi Yahudiler Mescidi Aksa’yı istila etmek istiyorlar.

Oslo Müslümanlarla Hıristiyanların kutsal mekanlarına saygı ve hürmeti içermiyor.

Balfour, İsrail’e vekil olsun, onu gözetsin diye Filistinlileri kullanmadı. Oslo ise İsrail’e yeni bir bekçi ve muhafız gücü ekledi. O da Filistinlilerden oluşan bir güç. Oslo’dan sonra Filistinliler İsrail krallığının muhafızları haline geldiler.

Balfour Filistinlilerle İsrail arasında idari ve hukuki koordinasyon ve işbirliğinden bahsetmiyor. Oslo ise koordinasyon ve işbirliği telkin ediyor.

Balfour Filistin güvenliğinin Siyonistlerin elinde olduğunu belirtmiyor. Ancak Oslo, 1967 topraklarındaki Filistinlilerin güvenliğinin İsrail’in elinde olduğunu söylüyor.

Balfour Filistinlilerden, Yahudilerin Filistin topraklarında haklarının olduğunu belirtip bunu kabul etmelerini istemiyor. Ancak Oslo’ya giden Filistinliler İsrail’i tanıdı ve Arapların uzun zaman karşısında durduğu kanuni şekli verdiler.

Filistinliler hiçbir zaman Balfour’u kutlamak için meydanlara inmedi ve bunun için şenlik yapmadı. Ancak Filistin liderleri Filistin halkından yukarıda saydığımız kazanımları kutlamak için tören yapmalarını istedi.

Peki, bütün bunlara göre laneti kim hak ediyor? Filistin liderleriyle kıyaslanınca Balfour oldukça masum kalıyor değil mi?

Dr. Abdüssettar Kasım/filistinhaber