Karanlığın umut ışığı, insanlığın kurtuluşu...
Savaşa giden bir askerin giydigi zırh misali, çoçugunu kötülüklere karşı koruyan ana misali, ateşten bizi kurtaran o kutlu insana.
Asırlardan kaçıncı asırdı acaba, o sensizligi yaşayan dönem 14 asır öncemiydi yoksa 15 ne önemi var ki, sen yokken dünyanın ne bir güzelliği nede bir önemi vardı. O kadar degersizdiki herşey adına cahiliye dönemi deniyordu. Çünkü insanlıgı manevi bir karanlık bürümüş insan suretindeki hayvanlar birbirlerini hiç ugruna öldürüyor, yagmalıyor, güçlü güçsüzü eziyordu. Kan davası sıradan bir şeymiş gibi almış başını gidiyor, kızlar diri, diri gömülüyordu. Bu kötülükler kervanında İslamiyetle şereflenmeden önce Hz.Ömer bin Hatapta yer almıyormuydu? Yeryüzü sana o kadar muhtaç ki topragın suya muhtaç oldugu gibi. Bir gelsen bu cahilliklere bir son versen diye seni bekleyen imanlı insanlar kurumuş yaprak gibi gelmenle yeşillenmeyi bekliyorlardı. Derken o müjdeli rüyayı görmüştü Hz. Amine ‘AMİNE` anaların en güzeli, dünyanın en şanslı kadını hiçbir kadına nasip olmayacak bir bebegi taşıyordu karnında taşınan şeref sensen sen gebelik degil onurdun, gururdun, kurtuluş pınarıydın . O sendin Ya Nebi Allah , O sendin Ya Hatemullah, Allah ‘ın Habibiydin, Abdullah`ın emanetiydin , Peygamberlerin yücesi , insanların beklentisiydin. Gelecektin ya ismin bile Allah tarafından konmuştu , bir gece Hz. Amine ‘nin gördügü rüyada melekler ismini fısıldadı annene sen gökte Ahmet yerde (MUHAMMED)`tin ismin arşu alada cennet kapısının üzerinde Rabbinin ismiyle mihrolmuştu o adın hürmetine degilmiydiki Hz. Adem ‘in bagışlanması . dünyaya gelişin mucizelerle süslenmişti, dogumuna Cennetin ilk hanımlarının katılıp ebelik yapmaları , etrafı huri kızların sarıp annene ikramda bulunmaları dogacagın anda meleklerin kanatlarından sana yatak yapmaları ve daha niceleri… Doguşunla Meşrikten , Mağribe(Dogudan Batıya) kadar her tarafı saran nurlar ,kisra sarayındaki kırılan sütunlar ,Mecusilerin çok güvendikleri 1000 yıllık yanan ateşinin sönmesi, semave vadisinin seller altında kalması. Ve save gölünün bir anda kuruması bunlar ve daha birçok güzellikler senin gelişinin müjdecisi degilmiydi.
Ya Sevgili yaşadıgın onca eziyet onca acıya karşı sen hiç üşenmeden yılmadan hakkı, batıldan ayırdın her zaman dogruyu ve olması gerekeni söyledin, taraf tutmadın bu yüzden sana Muhammedül Emin demediler mi? Sen örnek bir insandın herkes için düşünmeden canını verirdin. Ben o zamanlarda yaşamadım ama seni yaşamışçasına seviyorum eger senin yanında olsaydım her biri gökyüzündeki yıldız olan o güzel sahabelerin gibi canla, başla sana kalan olurdum . O sahabeler ki kılına zarar gelmesin diye vücudu tanınmayacak hale gelene dek , kılıç darbesi alan bir Musab bin Ümeyr gibi, seninle aynı imanı paylaştıgı için ailesinin reddettigi bir Osman gibi ,sana inandıgı için ortadan ikiye bölünen bir Sümeyye gibi, Uhud`ta dişinin kırılmasıyla tozu, dumana katan bir Hamza gibi. Onlar gibi şanslı olmak , onlar kadar şerefli olmak ne güzel bir şey.
Ya sevgili gözlerimden sicimlerle boşalan yaşlar ne kadar çaresiz, günahkar ve eli boş oldugumun ıspatıdır. Senin yürüdügün Yesrip ve Taif sokaklarındaki taş olmak isterdim. Seni bize lütfedenin adını haykırıp ‘Allah` deyip yere düşmeliydim . Ey kutlu insan seni şimdi göremem ama mahşerde kapına geldigimde beni kapından çevirme şefaatını benden esirgeme çünkü sensin alemlere Rahmet , senin için kuruldu yalan dünya ile cennet…
Nirgöl Sarı / Şanlıurfa (Siverek)