Mü`minlerin birbirleriyle kardeş ilan edilmesi hem Kur`an-ı Kerim`de hem de hadislerde vurgulanmıştır. Bu kardeşlik, varlık sebebini aynı dine mensup olmaktan alarak köle-efendi, zengin-fakir, siyah-beyaz, kadın-erkek ayrımı yapmadan, etnik ve kültürel farklılıkları ayrılık vesilesi değil, renklendirici unsurlar olarak görmeyi gerektiren toplumsal bir bağ oluşturur.Bu bağlamda mü`minler kardeşçe yaşamanın tüm sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür.Din kardeşi olmak didişmeyi değil dayanışmayı, aldatmayı değil paylaşmayı, umursamazlığı değil diğergâm olmayı gerektirir. Size, dünyanın neresinde olursanız olun köklerinizi hatırlatır. Kardeşlik duygusunu korumak sizi kaoslardan kurtarır, yitip gitmezsiniz. Hayata tutunur, yeni başlangıçlar dokursunuz gönül tezgahınızda. Kendinizi bir topluma ait hissederek gel geç hevesler peşinde koşmazsınız.
Toplumu besleyen ana damarlardan biridir kardeşçe yaşama ilkesi. "Müslüman müslümana zulmetmez, onu düşmana teslim etmez" ifadesi, ihaneti, arkadan vurmayı kişisel çıkarı toplum menfaatinin önüne geçirmeyi yasaklayan, maddî-manevî her türlü zulmü, haksızlığı önce zihinlerden sonra da yaşantılardan kazıma çabasını gösteren bir ifadedir. Mü`mini "Kendisi için arzu ettiğini din kardeşi için de arzu etme" düsturuna taşımada kılavuzluk yapacak kriterdir. Bu hadiste, kardeş olmanın hayatı ve ilişkilerin tüm boyutunu kuşatan yönüne sorumluluk eksenli bir yön kazandırıldığını da görmekteyiz. Birbirinden haberdar ve birbirine duyarlı insanlardan oluşan bir toplum modeli sunulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında sıkıntıların, biz onlardan kurtulmak için boğuşup dururken, fark edemeyeceğimiz bir şekilde hayatın anlamını sunduğunu düşünmek mümkündür.Bu insanlık yarışındaki zorlu etaplardan biri de başkasının geçmişinde gördüğümüz ayıp ve kusurların üzerine gitmeden, bağışlayıcı ve hoşgörülü olabilme kısmıdır. Hata ve kusurların ifşa edilmesi, durumun ıslahına bir katkı sağlamadığı gibi insan onurunun zedelenmesine ve kişinin duyarsızlaşmasına vesile olabilir. Tenhalarda işlenen yanlışlıklar açık olarak yapılmaya başlar. Bu durum ise yanlış yapanı yolundan döndürmediği gibi yanlışın yayılmasına da zemin hazırlayabilir.
Kardeş olmak, kardeşine karşı sorumluluk taşımak demektir. İlişkileri daha ileri seviyelere taşıyabilmek için elden gelen gayreti göstermeyi gerektirir. Kaldı ki, kusur örtücü olmak, o kusura karşı duyarsız olmayı da gerektirmez. Suçun/yanlışın işlenirken görülmesi halinde takınılması gereken tavır bellidir: İnsanların bilinçlenmesine yardımcı olarak suça engel olmaya gayret etmek Buradaki hassas denge, insanın geçmişinde yaşadıkları ile ilgili olarak kişilik haklarının korunması yönünde ayarlanmalıdır. İslâm dininde kardeşlik, bütünüyle inanç temeline oturtulmaktadır. Kur`ân-ı Kerim`in ifadesi olan; "Mü`minler ancak kardeştirler." âyeti kerimesinden ve "Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için etmedikçe iman etmiş olmaz" hadis-i şerifinden de açıkça anlaşılacağı üzere, İslâm dininde, iman bağıyla bir araya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler. Hicretin ilk yıllarında Rasûlüllah (s.a.s.), Mescid-i Nebevî`nin inşasından sonra Muhâcirler ile Ensâr`dan doksan kişi arasında, ikişer ikişer kardeşlik akdi gerçekleştirmiştir. Muâhât adı verilen bu olayda kendisi de Hz. Ali`yi kardeş edinmiştir.Bütün mü`minler yeryüzünün neresinde yaşıyor ve hangi dili konuşuyor olurlarsa olsunlar,kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşleridirler. Bu şekilde bir bağ ile bir araya gelen kardeşler kendi aralarında bir topluluk oluştururlar. İnanan insanların gönüllerini sağlam ve köklü bir biçimde bağlayan bağ, iman ve takva esasından kaynaklanan din kardeşliği bağıdır.
İslâm`da kardeşlik inanç temeline oturtulduğu içindir ki, mü`minlerin arasını bozacak her türlü sunî ayrımlara ve kırgınlıklara götüren hususlar şiddetle yerilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahil toplum değerleri yerine, takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin sağlanmasına çalışılmıştır. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır."Kardeş olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak ve bunu her türlü eyleminde göstermektir ki, bunun sonucunda sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak gibi huzur ortamının temel taşları olan değerler oluşmaktadır. Kur`ân`ın öngördüğü kardeşlik, bütün bunları içeren bir hayat biçimidir. Dinde kardeşliğin en güzel numunesini Hz. Peygamber’in zamanında onunla birlikte yaşayan seçkin sahabeler ortaya koymuşlardır. Âyet-i kerimeye konu olan Muhacir-Ensar ilişkisi, kardeşliğin ne anlama geldiğini canlı olarak bizlere gösteren son derece mükemmel bir örnekliktir. Bu örneklik Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifadesini bulmuştur: "Kendilerinden önce o yurdu (Medine`yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah bulanlardır."Millî ve manevî değerlerin yozlaşmaya başladığı, basit menfaatler uğruna karşılıklı diyalogun terk edildiği, buna karşın dostlukları, menfaat ilişkilerinin belirlediği günümüz toplumunda Müslümanlar kendilerine bir huzur reçetesi gibi verilmiş olan "din kardeşliği" mefhumunu yeniden gözden geçirmelidirler. Nitekim Hz. Peygamber’in, "Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda mü’minler adeta tek bir beden gibidirler. Ondan bir uzuv şikayet ederse, uykusuzluk ve ateşle vücudun diğer uzuvları da ona iştirak ederler." sözleri, mü’minlerin toplum hayatında bir birlerine karşı düşünce ve tutumlarının nasıl olacağını açıklayıcı mahiyettedir. Dolayısıyla mü’minlerin bu çerçevede birbirlerine bakış açılarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. İslâm dini, âyet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik kavramıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiş ve bunu imanla ilintilendirmiştir.
"Mü`minler ancak kardeştirler…" âyetinde olduğu gibi toplum fertlerinin kardeş oldukları ilan edilmiştir Kur’ân’ın öngördüğü kardeşliğin tesisi kadar, korunması ve sürdürülmesi de önem arzetmektedir. İnsanî ilişkilerde bireylerin aralarını bozacak ve kardeşliğe zarar verebilecek pek çok husus meydana gelebilmektedir. Kur`ân-ı Kerim`de ve hadis-i şeriflerde bütün bu hususlar açık bir biçimde belirtilmekte ve insanlara yol gösterilmektedir. Bir âyet-i kerimede, kardeşliği bozan ve dolayısıyla bireysel ve toplumsal ahengin zedelenmesine yol açan kötü hususlardan bazılarına şöyle değinilmektedir. "Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." Kin, haset ve hakaret de kardeşliği bozan hususlar arasındadır. Kur’ân-ı Kerim`de kendilerinden övgüyle bahsedilen mü`minlerin her türlü kinden ve hasetten arındırıldıkları belirtilmektedir.
Görüldüğü gibi İslâm’ın önerdiği "kardeşlik" toplumsal dayanışma ve huzuru tesis ederek cemiyet hayatını beslemektedir. Din kardeşliği, toplum fertlerini daima birlikteliğe davet eder "Allah’a ve Rasûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider…" âyeti, ayrılıkların, bölünmelerin, toplumun gücünün zayıflamasının veya yok olmasının sebebi olduğunu vurgular. Sonuç olarak, insanlığın, özünü dinden alan ve sağlam temelleri olan kardeşliğe ve birlikteliğe ihtiyacı vardır.
Abdullah ATALA / doğruhaber