Özgür haber gazetesi yazarı Ahmet Ay`ın, son zamanlarda İslami STK`lar ve Hüda-Par`a yapılan saldırılar üzerine kaleme almış olduğu yazıyı sizlerle paylaşıyoruz...
 
Ülkemizde çözüm sürecini başardığımızda yakalayacağımız ebedi barışı istemeyen güçler bu günlerde kirli amaçlarına varmak için daha çok çaba sarf ediyorlar. Hem de en ince yerimizden vurarak.

Bildiğiniz gibi başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın büyük risk alarak “baldıran zehri olsa da, hayatımıza mal olsa da” diyerek başlattığı çözüm sürecinin önünü tıkamak için Paris’te PKK mensubu 3 kadına sıkılan kurşunlarla örgüte “razı olmadığımız çözümü düşünürseniz sonunuz budur” mesajı yollanmış ve bu üç Kürt kızının cenazelerinde çok ciddi provokasyonlar düşünülmüştü. Bundan sonuç alamayınca kirli propagandalarını vatandaşımızın duygusallığına ve hamasetine vuruşlarla sürdürdüler. Hiç alakası olmadığı halde “çözüm süreci Türk ordusunun bir avuç teröriste yenilgisidir” diyerek vatandaşları kışkırttılar.

Bu yöntem de sonuç vermeyince Mayıs sonu itibariyle Gezi üzerinden ülkede kaos çıkararak çözüm sürecini sabote etmeye çalıştılar. Bu da beklentilerini karşılamayınca “kaos için Ekim’de buluşalım” hazırlıkları başladı.

Son zamanlarda hedef Hakan Fidan parolasıyla yapılanlar da yine çözüm sürecini bitirmeye yöneliktir. Barışın tek yolu varsa, fitnenin, savaşın bin bir yolu var. Ülkemiz insanının kan ve gözyaşlarıyla beslenenler şimdi de C planı için start verdiler.

1990-94 arası bölgede binlerce faili meçhulün de işlendiği PKK-Hizbullah çatışmaları ETÖ ve JİTEM için olduğu kadar MOSSAD için de bulunmaz fırsattı. Bu yıllarda PKK-Hizbullah çatışmasının oluşturduğu karanlık hava bölgede çok acılara yol açtı.

Tanıdık “birileri” bölgede Hizbullah’ı mevcut çizgisinin dışına çıkararak süreci bozmaya çalışıyor. Her ne kadar Huda Par yetkilileri “sağduyu ve sabır” çağrısında bulunsalar da geçmişte yaşananları nazarı dikkate aldığımızda endişelenmemek elde değil. Daha önce bin yıl düşünsek aklımıza gelmeyen o musibet yıllarını yaşayan bizler PKK-Hizbullah gerginliklerinden her zaman korkuyoruz.

Kaçıncıdır bilmem, ama bölgede defalarca Hizbullah binalarına yönelik silahlı saldırılar düzenlendi. Hizbullah’a ait iş yerleri (aslında artık Mustaz’aflar ya da Huda Par dememiz gerekiyor) binalar, cemaat evleri bombalandı.
Olaylar Cizre`de Şeyh Abdulbaki Haşimi`nin evine bomba atılarak alevlendi. Bunun ardından Silopi`de Hizbullah`a yakınlığıyla bilinen öğrenci yurduna molotof kokteylli saldırı düzenlendi. Sadece bu değil, bombalamalar Diyarbakır’da da meydana geldi.

En son Batman’da bildiri dağıtmaya çalışan Huda Par gençleri BDP’liler tarafından engellenince arbede küçük bir kavgaya dönüştü. Ama bu kavganın olduğu mahalde yaklaşık yarım saat sonra başka bir kavga oluyor ve bu kavgada maalesef bir vatandaşımız hayatını kaybediyor ve bu cinayet Huda Par-BDP arasındaki kavgada olmuş gibi duyuruluyor.

Şimdi,

Düğünde meydana gelen bu olayı ilgisi bulunmadığı halde PKK-Hizbullah arasında geçen bir olaymış gibi sunanların kim olduklarına iyi bakmak lazım. Kim bundan medet umuyorsa onu mercek altına almamız bizi benzer olaylarda doğru tahlil yapmaya götürür. Neden mi buna dikkat edilmeli?

Dikkat etmeyenlerin düştüğü hale bakalım:
Önceki gün defnedilen Özcan Temel`in cenaze töreninde konuşan BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak, "Olayın görgü tanıkları bunu açıkça söylüyor ve konuşuyor. Çok planlanmış bir cinayetle karşı karşıyayız. Bu cinayet, kaos ve kan deryasında yaşanan bağımsız bir olay değildir" açıklamasında bulundu. Bu alelacele yapılan açıklama oyunun tuttuğunun resmidir. Hâlbuki görgü tanıkları hadisenin BDP/PKK taraftarlarıyla HudaPar/Hizbullah arasındaki bir olay olmadığını, silahlı kavganın bildiri dağıtma olayından bağımsız ve spontane gelişen bir hadise olduğunu söylüyor. Kaldı ki kesin bir bilgi olmadan yetkili ağızların açıklamalarına daha dikkat etmeleri gerekir. Elbette olayın failleri kim olursa olsun nahak yere bir cana kıymışlardır ve bu büyük suçtur. Merhumun canına kıyanlar kim olursa olsun lanetliyoruz, ancak olay bütün yönleriyle vuzuha kavuşmadan birilerine yüklemek cinayet kadar acıdır. Hele hele daha önce bu yolla karanlık cinayetlerin işlendiği bir bölgede hassasiyeti arttırmalıyız. Kur’an-ı Mubin “fitne katlden beterdir” derken bu gerçeğe vurgu yapıyor. Bu sebeple taraflar sükûneti korumalı, fitnenin önünü kapamalıdırlar.

Olayı başbakan Tayyip Erdoğan’ın Huda Par yetkilileriyle görüşmesiyle ilintilendirmek siyasi rekabete dayalı söz olsa bile son derce yanlıştır.

Yetkililer suçlu veya suçluları ortaya çıkarmak için ne gerekiyorsa yapmalı, bölgenin hassasiyetiyle oynayanların kirli planları boşa çıkarmalıdır. Yoksa Allah korusun…