DOĞRUHABER
İşte İslam davasının iki nadide gülü daha: Şehit Engin Arslan ve Şehit Hüseyin Arıç. Henüz gençliklerinin baharında tıpkı hayatları gibi canlarını da Allah yolunda veren iki Müslüman…
ŞEHİT ENGİN ARSLAN
Şehit Engin Arslan, 27 Mayıs 1974 yılında Diyarbakır’da doğup büyümüştü. Dört erkek çocuklu ailenin en büyüğü idi. Yüzünden tebessümü hiç eksik etmeyen Şehit Engin, herkes tarafından sevilirdi. Okul hayatını lise 1. sınıfta terk eden Şehit Engin, babasının elektronik dükkânında çalışmaya başlar. Sade ve temiz bir yaşantıya sahip olan Şehit Engin, ahlakıyla örnek teşkil eden bir yaşantıya sahipti. İnsanları sever ve değer verirdi. Onu tanıyanlar çok yumuşak huylu olduğunu belirtirler.
AH RABBİMİN CEMALİNİ GÖREBİLSEM!
Camiye giderek hem İslami dersler alır hem de çocuklara Kur’an dersleri verirdi. Şehit Engin gerçek bir şahadet aşığıydı. Arkadaşlarıyla Ayna-i marziye gibi Hadisler üzerinde konuşur, ah bende Ayna-i marziye”ye kavuşup Rabbimin Cemalini görebilsem diye ah çekerdi. Ne zaman Çeçenistan ve Filistin bölgesinden şehit haberleri gelse üzülür ve derin düşüncelere dalardı. Sürekli Kur’an okuyup ihlaslı ve imanlı bir hayat çerçevesinde yaşamayı ve şehid olmayı arzulardı. Namaza çok düşkündü. Vaktinde ibadet etmeyi sever gece namazlarını ve ibadetlerini sıkça tekrarlardı. Tefekkür ederken genellikle mezarlıkları tercih eder bundan feyz alırdı. Hz İbrahim gibi tek başına yemekte oturmazdı. Temizlik imandandır der üstünü başını daima temiz tutmayı severdi.
KİMSENİN KALBİNİ KIRMAZDI
Annesinin dediğine göre engin son zamanlarında bol bol Kur”an okur, geceleri de uykudan uyanıp abdest alır sonra namaz kılardı, Engin öyle bir ahlaka sahip idi ki kimsenin kalbini kırdığı ve tartıştığı görülmemişti. Daima fedakâr ve cefakâr olan Şehit Engin etrafına örneklik teşkil ederdi.
Annesini çok severdi öyle ki annesinin ellerini öpmeden evden çıkmazdı. Annesine sürekli şehid olması için dua etmesini söylerdi.
MUKADDESAT UĞRUNA VURULDU
Bir gün mukaddesata küfür edildiğini duyunca hemen oraya doğru gider. Küfür eden şahsa neden seni yaratana küfür ediyorsun diye çıkışır. O şahıs da Şehit Engin’e karşı diklenir ve aralarında tartışma başlar. Kavga etmeyi pek sevmeyen Şehit Engin, hakkı haykırmak adına o kişi ile kavgaya tutuşur. O şahsın ağabeyi araba ile geçerken kardeşinin Şehit Engin ile kavga ettiğini görür ve silahını çıkarıp bir el ateş eder. Olayda Şehit Engin belinden yaralanır, hemen sonra Diyarbakır’daki bir hastaneye kaldırılır. Oradan da Ankara’ya sevk edilir. Enginin durumu git gide kötüye gidince Şehit Engin, annesine “Beni Diyarbakır’a götürün, ben şehit olacağım, ben burada olursam beni buraya gömmeyin” der. Şehit Engin, hastaneden felçli ve yatalak bir şekilde çıkar. Hasta yatağında Rabbinden sürekli şahadeti niyaz eden Şehit Engin, annesine “Ben yaşarsam sana eziyet çektirmek ve seni üzmek istemem” der. Şehit Engin 5 Kasım 1994’da akşam ezanı okunduğu sırada şehadet parmağını kaldırır ve “Allah Allah” diyerek şahadet şerbetini içer.
MUCİZELERLE DOLU BİR ŞAHADET
Şahadetinden sonra Şehit Engin’in cenazesi yıkanmak üzere Diyarbakır Ulu Camiye götürülür, bu sırada elektrikler kesilir. Ailesi, Gusulhaneden yani şehidin bulunduğu yerden ampul yanarcasına bir ışığın çıktığını görürler. Öyle ki bu olay günlerce konuşulur. Şehit yıkandıktan sonra ninesi başucuna gider. “Layémin Engin çıkas sipi buyi” (Oğlum Engin ne kadar beyaz olmuşsun) der. Oysa Şehit Engin, esmer bir tene sahipti. O gün ise çok nurlu bir surete sahip olarak görülür. Nenesine gözünü açar ve ninesi ona bakarak “ŞEHİD NAMIRIN” der.
Şehit Engin’in şahadetinden sonra annesi oğlum şehit midir değil midir diye şüpheye düşer. Bir gün rüyasına Şehit Engin gelir ve der ki “Ben şehidim, şehidim, şehit” der. O günden sonra annesinin kalbinde hiçbir şüphe kalmaz.
ŞEHİT HÜSEYIN ARIÇ
Şehit Hüseyin Ariç, İslam davasının nadide güllerinden idi. Hüseyin Ariç, 1962 yılında Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Bereketli Köyü’nde dünyaya geldi. Çiftçilikle uğraşan şehit Hüseyin, köy halkının ve ailesinin İslam’a bağlı bir yapıya sahip olmasından dolayı ilk terbiyesini ailesinden alır. Şehit Hüseyin’in askerde olduğu dönemlerde PKK, İdil Botan çevresinde çalışmalar başlatarak stratejik konumu nedeniyle Bereketli Köyü’nü bir merkez yapar. Şehit Hüseyin askerden döndükten sonra köyünü İslam’ı terk etmiş, her türlü pisliğe bulaşmış bir halde bulur. Köyde yalnız başına kalan ve hicret ettirilen bir Müslüman’ın kendisiyle diyalog kurmasıyla Şehit Hüseyin İslamî davanın saflarına katılır. PKK’nın tehditleri nedeniyle bir süre hicret hayatı yaşayan Şehit Hüseyin, tekrar köyüne dönerek örgütün tehdit ve baskıları altında İslami faaliyetlerini sürdürür. Bu durumu daha fazla hazmedemeyen Pkk1 Kasım 1993’te, kalabalık bir grupla köye baskın yapar. Çıkan şiddetli çatışmaların ardından Şehit Hüseyin, çok sevdiği Rabbine kavuşur. Şehidin kanının bereketiyle ihanetçilerin necis varlığı ise köyden silinip atılır.