Esma Akbalık / Nisanur Dergisi

Adanmak, firavunun sarayında cennetle müjdelenen bir Asiye olmaktır.
Adanmak, ramda çöllerinde zulme ve şirke karşı direnen bir Sümeyye olmaktır.
Adanmak, iffet timsali Meryem gibi gençliğini Rabbine adamaktır.
Adanmak, Hanne gibi evlatlarını Rahman’ın yoluna adayan bir anne olmaktır.
Adanmak, Mekke çöllerinde teslimiyet misali bir Hacer olmaktır.
Adanmak, Sevr yolunda iki kuşaklı fedakâr bir Esma olmaktır.
Adanmak, İbrahimce teslim olup İsmailce kurban olmaktır.
Adanmak, sahip olduğunun bilincinde olmaktır.

“Adanmak” deyince belki de ilk aklımıza gelen adanışın sembolü olan Hz. Meryem’dir. Oysa tarihe baktığımızda bu dava uğruna adanan birçok Meryemleri göreceğiz. İşte o Meryemlerden birisi de Firavunun sarayındaki cennet kadını olan Hz. Asiye’ dir.

Asiye, Rabbini tanıdıktan sonra tacını-tahtını ve dünyayı elinin tersi ile itmişti. Onun gözü artık ne sarayları, ne tahtları, ne de etrafında dört dönen hizmetçileri arıyordu. O her yerde Rabbini arıyordu. Ve gözleri yücelerdeydi, gözleri dünyaya karşı kör olmuştu. Asiye sadece Rabbini görüyordu ve O’na kavuşmayı arzuluyordu.

“Rabbim bana katından bir ev yap!”

Dua dua yakarışlarını sunuyordu Rabbine. O artık nefsini ilah edinenin emrinde değildi. Çünkü asıl efendisini ve sahibini bulmuştu. Tutsak olan gönlünü Rabbinin dergâhında özgürleştirmişti. Öyle bir teslim olmuştu ki Rabbinden başka hiç kimseyi ve hiçbir kanunu tanımıyordu. Çünkü o, kendini Rabbine adamıştı.

...

MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!