Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen 16. Geleneksel Küresel İletişim Derneği Konferansı'na katıldı.

Göztepe Kampüsü İbrahim Üzümcü Salonu'nda, 'İletişimin Geleceği: Vaatler ve Sorunlar' temasıyla düzenlenen konferansa; ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, Kenya, İran, KKTC, Hindistan, Fas, Katar, Filipinler, Finlandiya, Suudi Arabistan, Norveç ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 15 ülkeden bilim adamları katılım sağladı.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun; dijitalleşmenin hızı ve yoğunluğunun, iletişimin geleceğini tartışırken kendilerini meselenin farklı boyutlarını daha derinlemesine düşünmeye sevk ettiğini belirtti.

Altun, bu noktada, veri güvenliğinin sağlandığı, kendisini her türlü otoritenin üzerinde gören sosyal medya ve teknoloji şirketlerinin hukukun sınırları içerisine çekildiği, dezenformasyonun kolaylıkla teşhis edilip itibarsızlaştırılabildiği ve hakikatin esas itibarıyla egemen olduğu bir iletişim ekosistemine ihtiyaç olduğunu ifade etti.

“Mahremiyet, veri güvenliği, siber tehditler, hibrit savaşlar, dijital faşizm gibi sorunlara karşı strateji ve politikalar üretilemedi”

Altun, "Bugün insanlık, kendi eliyle ürettiği teknolojilerin vesayeti altına girmiş durumdadır. Ne diyordu Frankenstein kendisini üreten genç bilim insanına; 'Benim yaratıcım sensin ama ben senin efendinim.' Ne yazık ki insanlık bu dijital teknolojilerin yol açtığı sınamalara karşı etkili politikalar, stratejiler, cevaplar ve etik kodlar geliştirmeyi başarabilmiş değil. Son yıllarda sıkça gündeme gelen mahremiyet, veri güvenliği, siber tehditler, hibrit savaşlar, dijital faşizm gibi birçok soruna karşı ne yazık ki insanlık kapsamlı stratejiler ve politikalar üretmedi. Aksine, toplumların ve bireylerin etkileşim imkanlarını genişleten birçok teknolojik yenilik, dezenformasyon, dezenformasyon ve kitle manipülasyonu gibi sebeplerle kötücül odakların yıkıcı faaliyetleri için birer silaha dönüştü." dedi.

“Uluslararası sistem için söz konusu olan adalet talebi iletişim ve medya alanında da kendisini göstermektedir”

Bugün küresel iletişim sahnesinde katı bir tabakalaşma hatta kast sistemi olduğunun altını çizen Altun, "Nasıl ki uluslararası sistemde bir adaletsizlik varsa uluslararası iletişim sistemi içerisinde de bir adaletsizlik vardır. Esasında Batı hegemonyasıyla birlikte varlık gösteren bir medya emperyalizminden bahsediyoruz. Bu emperyalist yaklaşıma göre bir yanda içerik üretenler, içerik üretme hakkına sahip olanlar, bir diğer yanda ise bu içerikleri tüketenler, tüketmek zorunda olanlar vardır. Neyin öne çıkarılıp neyin görmezden gelineceğine karar verme tekelini elinde bulundurduğunu düşünen bir uluslararası medya statükosundan bahsediyoruz. Bu statüko, müesses nizam öyle bir çerçeve ortaya koymaktadır ki buna göre örneğin, Akdeniz'de boğulan 800 göçmenin bir haber değeri yoktur. Zira bu müesses nizama göre onların canlarının da bir kıymeti yoktur. Oysa bu olayla aynı günlerde Titanic'in enkazına düzenlenen turistik seyahat esnasında hayatlarını kaybeden birkaç kişi günlerce manşette tutulmalıdır. Bu, apaçık bir adaletsizliktir. Ne var ki bu tutum ve dahası bu adaletsiz küresel iletişim düzeni, bugün evrensel anlamda çok ciddi şekilde eleştirilmekte, sorgulanmakta, uluslararası sistem için söz konusu olan adalet talebi iletişim ve medya alanında da kendisini göstermektedir." diye belirtti.

“Hakikat krizi sadece bizim değil, tüm insanlığın ortak meselesidir”

Altun, konuşmasına şöyle devam etti: "Bu kapsamda biz, kampanya ve eğitimlerle dijital medya okuryazarlığını yaygınlaştırmaya, 7/24 esasına göre çalışan Dezenformasyon Mücadele Merkezimiz aracılığıyla kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini temin etmeye, CİMER gibi yenilikçi araçlarla demokratik katılımı, devlet-millet iletişimini ve müzakere kültürünü geliştirmeye, kriz durumlarında sıhhatli bir iletişim ve enformasyon akışını sağlamaya, afet iletişim süreçlerinin niteliğini güçlendirmeye, iletişim ve medya alanındaki teknoloji ve insan kaynağı kapasitemizi artırmaya, kamu diplomasisi ve stratejik iletişimde hakikatin merkeze alındığı bir anlayışı kurumsallaştırmaya, ulusal ve uluslararası yayıncılık faaliyetleriyle Türkiye'nin marka değerini daha da yükseltmeye, terörizm, yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığı, İslamofobi, nefret söylemi, iklim değişikliği gibi birçok küresel soruna ilişkin ulusal ve uluslararası kamuoyunun duyarlılıklarını geliştirmeye, tüm bu alanlarda ikili ve uluslararası iş birliği mekanizmalarının ihdas edilmesine öncü olmaya çalışıyor ve birçok iş birliği gayretimizi de kararlılıkla sürdürüyoruz. Zira biz şuna inanıyoruz. Hakikat krizi sadece bizim değil, tüm insanlığın ortak meselesidir ve ortak sorunlar, ortak çözümler ister. Hakikat mücadelesi de adalet mücadelesi de bu yüzden küresel bir iş birliğini icbar etmektedir. Türkiye olarak biz bu yöndeki girişimleri artırmaya çalışıyoruz."

"İnsanlık, iletişim alanındaki yatırımın katbekat fazlasını, hakikati her alanda savunmak için yapmalıdır"

İletişim ve medya başta olmak üzere felsefi, etik, bilimsel ve siyasal alanda hakikat mücadelesinin verilmesinin, geleceğe yapacakları en sağlam yatırım olduğunu vurgulayan Altun, "Bugün insanlık, iletişim alanındaki yeniliklerden yararlanmak için yaptığı yatırımın katbekat fazlasını, hakikati her alanda savunmak için yapmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için akademiyamıza, iletişim fakültelerimize ve medya profesyonellerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Zira geleceğin nasıl şekilleneceği, bugün yaptıklarımızla belirlenecek. Tam da Albert Camus'un dediği gibi; 'Gelecek için göstereceğimiz hakiki cömertlik, şimdiye elimizde olan her şeyi vermektir.' Evet, hemen şimdi. Bu gayreti, bu mücadeleyi şimdi ortaya koymak zorundayız." ifadelerini kullandı. (İLKHA)