Çözüm sürecinin başlamasıyla daha fazla görünür hale gelen bu yapılanmanın kimin ve ne şekilde yönettiğini bilmiyoruz ancak saldırı ve kundaklama olaylarında ismini sıkça duymaya başladık son zamanlarda.
Çözüm süreci öncesinde YDG-H, Mustazaf-Der ve ona bağlı derneklere saldırı-kundaklama eylemlerini yapıyordu ancak TSK-PKK arasında devam eden silahlı çatışmadan dolayı herhalde pek gündem de kalmıyordu. Çözüm süreci öncesinde de Adana, Mersin, Diyarbakır, Van, Hakkari gibi şehirlerde YDG-H, Mustazaf-Der’e saldırılarda bulunuyordu ve Mustazaflar, bugün yapmış oldukları gibi sadece basın açıklaması yaparak kınamakla kaldılar ve umarım hep öyle kalırlar.
Haziran ayında Cizre’de, PKK bayrakları ve Öcalan posterleri eşliğinde kuruluşunu -bir nevi resmi bir şekilde- ilan eden Yurtsever Demokratik Gençlik- Hareketi (YDG-H), “asayiş” birimlerine diploma dağıttı.
Bu “diploma töreni” sonrası Türkiye medyası bu yapılanmayı tartışmış ancak PKK’nin bu yapılanmayı açıktan sahiplenmediği için fazla gündem de kalmamıştır ta ki saldırı-kundaklama olayları tekrar baş gösterene kadar.
Bu “diploma töreni” sonrası Türkiye medyası bu yapılanmayı tartışmış ancak PKK’nin bu yapılanmayı açıktan sahiplenmediği için fazla gündem de kalmamıştır ta ki saldırı-kundaklama olayları tekrar baş gösterene kadar.
Rojava’da devam eden çatışmalar, YDG-H’nin saldırı ve kundaklamalarını başlattı. Zira, PKK’ye yakın medya, Rojava’da YPG ile çatışan kimi gurplara Türkiye’den bazı kurumların(Ak parti, Hüda-Par, Özgür-Der, Hizmet Hareketi, İHH vs) eleman ve silah yardımı sağladığını yazdı. İsimi geçen kurumların neredeyse tümü bu iddiaları reddedip böyle bir durumun söz konusu olmadığını açıklamalarına rağmen, YDG-H denilen yapılanma Kürdistan’da bu kurumlara karşı saldırı ve kundaklama eylemlerine başladı.
Gerekçesi de hazır: Rojava’da çetelere destek veriyorlar…
Gelelim YDG-H’nin az zaman da çok iş yaptığı faaliyetlerine;
YDG-H, 25 Haziran’da Hüda-Par Silvan ilçe binasına saldırı da bulundu,
YDG-H, 25 Haziran’da Hüda-Par Silvan ilçe binasına saldırı da bulundu,
30 Temmuz’da Cizre’de Külliye Camii altında bulunan gençlik merkezi ile özel bir dershaneye yönelik eylem düzenledi.(Hizmet hareketine bağlı bu dershaneye daha önce de saldırı düzenlenmiş neyse ki ölen ve yaralanan olmamıştı.)
13 Ağustos’ta Özgür-Der Van şubesi ve Diyarbakır Bağlar temsilciliğine yönelik molotoflu saldırıları yine YDG-H üstlenmişti.
19 Eylül’de Cizre’de mütedeyyin olarak bilinen bir ailenin özel aracına el yapımı patlayıcı atılmış neyse ki bu olayda da ölen olmamış maddi hasara sebep olmuştu YDG-H.
21 Eylül’de Hüda-Par Silopi ilçe başkanlığına saldırıda bulunmuştu. En son eylemleri ise arefe günü(14 Ekim) akşam saatlerinde Ak Parti Diyarbakır il başkanlığına molotof saldırı, bayramın birinci günü gece saatlerinde Diyarbakır’da İlim-Der ve Mustazaf-Der’e ve bayramın ikinci günü ise Hüda-Par’a yakınlığıyla bilinen Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan Yusufi-Der’e bombalı saldırı düzenledi…
Bu saldırılar haricinden daha başka saldırıları olduğu muhakkak. Peki, YDG-H niye bu saldırıları düzenliyor ve neden engel olan veya bu eylemlerini kınayan olmuyor?
Saldırıya maruz kalan taraflar haricinde, kardeş kavgasına sebep olacak bu çirkin saldırıları kınayan ve önlenmesi gerektiğini söyleyen Mazlum-Der gibi bir iki kurum dışında bilhassa PKK cenahından kınayan kimse olmadı.
Hüda-Par ve ona bağlı derneklerin, Hizbullah’ın legal oluşumları olduğu herkesin malumu. Silah bırakmış, illegaliteyi terk etmiş. Legal bir biçimde siyaset yapan bu yapılara karşı yapılan saldırganlık ve tahammülsüzlük Kürt halkına bir faydası var mı? 90’larda kirli-kanlı çatışmalarda binlerce insanın ölmesi kimileri için bir ders niteliği taşımıyor maalesef…
Çözüm sürecin de savaşın son bulacağı mutluluğunu yaşarken, 90’larda ki gibi kardeş kavgasına sebep olacak eylemlerden vazgeçmelidir YDG-H. Kürtler, bu dönemde birbirleriyle diyaloğu geliştirip eski günleri unutmaları gerekirken, yeni bir çatışma zeminini oluşturmak hiç kimseye bir fayda sağlamayacaktır.
BDP-DTK bu tarz saldırılar karşısında suskun olması ise dikkatlerden kaçmıyor. BDP, Türk sosyalistlerle ittifak yapıp “Türkiye’ye açılmaya” hazırlanırken, Kürdistan’da çatışmaya sebep olacak bu eylemleri neden görmezden geldiği anlaşılır bir durum değildir. Bu saldırıları en çok BDP-DTK’nin kınaması ve engel olması gerekirken maalesef bugüne kadar herhangi bir açıklama yaptıklarını görmedik.
BDP-DTK bu saldırıları daha ne zamana kadar görmezden gelecek merak konusu. BDP-DTK, YDG-H üzerinde yaptırım gücü olan yapılar. YDG-H’nin saldırılarını açıktan ve sert bir şekilde kınamaları ve bu eylemleri yapan kişilerle görüşmeleri halinde durumun değişeceği, daha olumlu bir ortam olacağı muhakkak. Son üç ay içerisinde onlarca olay olmasına rağmen, Allah’tan saldırıya maruz kalan taraflar karşılık vermemiş ve 90’lar tarzı bir çatışma ortamı oluşmamıştır. Saldırıya maruz kalan taraflar, YDG-H’nin saldırı-kundaklama olaylarına karşılık verseydi BDP-DTK yine böyle sessiz mi kalacaklardı? Ya da bu saldırıların karşılık bulmasını mı bekliyorlar?
BDP-DTK sessiz kalarak bu eylemleri onaylar konumda duruyor maalesef. Daha büyük olay ve acılara sebep olacak eylemler olmadan BDP-DTK devreye girerek bu YDG-H denen oluşumu bir şekilde “ıslah” etmelidir. Bu, Kürdistan halkının hayrına olacak. Aksi durum da kaybeden tüm taraflar olacak.
Şu da bir gerçek ki, eğer Hüda-Par’a bağlı kimi grupların, PKK kurumlarına bu tarz çirkince saldırlar düzenlemiş olsaydı, hem PKK medyası hem de Türk medyasında çok geniş bir yer alırdı. Ama durum tersi olunca işler değişiyor. Tıpkı, Hasan Ferid Gedik’in cenaze törenin de DHKP-C’nin keleşlerle-pompalı silahlarla ortaya çıkması medyanın umurunda olmadı ama bu tarz bir eylemi herhangi İslami bir grup yapmış olsa idi durum çok çok farklı olurdu…
Çözüm sürecinin ruhuna uymayan bu saldırılar Kürt halkına zarardan başka bir getirisi olmayacaktır. Birkaç ay öncesinde Murat Karayılan, PKK medyasına şu çağrıyı yapmıştı “90’lar dilini terk etmeliyiz, “hizbul-kontra” gibi tabirleri kullanmamalıyız, yeni sürece uyum sağlamalıyız” gibi olumlu açıklamalar yapmasına rağmen PKK medyası 90’lar dilini terk etmiyor ve bu saldırıların zeminini oluşturuyor. Aynı şekil de Nisan ayın da, Dicle üniversitesin de PKK ve Hizbullah’a yakın gençler arasında çıkan çatışmalar sonrasında, Duran Kalkan “Yurtsever gençlerimiz, kendileri gibi olmayanlara saldırıda bulunmamalı ve hatta gerekirse Hzibullah’a yakın gençlik oluşumlarıyla birlikte hareket etmeliler” minvalinde olumlu açıklamalar yapmıştı. Ama maalesef bu açıklamalar havada kalmış bir karşılığı olmamıştır zira PKK medyası ve YDG-H tam tersi istikamette hareket etmektedir…
Sahi bu YDG-H ne yapmaya çalışıyor? Çözüm sürecinden azade mi?
Arîxen Xanî / hurbakis.net