Milyonlarca öğrenciyi ilgilendiren ve Haziran ayında gerçekleşecek Liselere Giriş Sınavı (LGS) ile Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) için az bir süre kaldı.
Bu sürenin öğrencilerde yönlendirmelerle iyi değerlendirilebileceğini belirten Psikolojik Danışman Şehmus Çökük, burada öğrencinin kendisine ve ebeveynlere göre önemli görevler düştüğünü söyledi.
Anne-babalara çocuklar üzerinde sınav stresini arttırıcı davranışlardan kaçınmaları hususunda uyarılarda bulunan Çökük, evde sınavın, telefonların olmadığı özel zaman dilimleri hazırlanarak, çocuğun rahatlamasına yardımcı olunması gerektiğini kaydetti.
İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Çökük, hedeflenen başarını rehavete kapılmadan, küçük dokunuşlarla çalışma programında yapılan değişikliklerle elde edilebileceğini belirtti.
"Alışılmış rutinlerin dışına çıkılması gerekiyor"
Yazın havaların ısınmasının öğrenciler üzerindeki etkilerine değinen Çökük, "Bu durum biyolojik ve çevresel faktörlerle de açıklanabilir. Yapılan son araştırmalar gösteriyor ki bahar aylarında, bahar depresyonu tanısıyla psikiyatristlerden yardım alan bir sürü insanımız mevcut. Enerjinin artması, doğanın yeşermesiyle insanoğlunun kış sürecinde bedensel olarak alışmış olduğu rutinlerin biraz dışına çıkması gerekiyor. Bu sürece adapte olamayan kişilerin üzerindeki baskı artabiliyor. Baskının artması sebebiyle kişiler, içe dönük olabiliyor veya depresyon belirtileri gösterilebiliyorlar. Sınava hazırlanan öğrencilerimiz üzerinde bu baskı daha yoğun bir şekilde hissedilmeye başlıyor çünkü rutinler, alışkanlıklar değişiyor." dedi.
"Sınav sürecini bir maraton olarak düşüneceğiz"
Şehmus Çökük
Sınava az bir süre kalmasının öğrenci psikolojisi üzerinde bir baskı oluşturabileceğini ve bu baskı nedeniyle olumsuz düşüncelerin öğrencinin başarısına etki edebileceğini söyleyen Çökük, "Öğrencilerimizi bekleyen sorumluluklar ve sınavlar var. Liseye girecek öğrenciler için LGS, üniversiteye girecek öğrenciler için YKS oturumları Haziran ayında gerçekleşecek. Sınavlar nedeniyle öğrencilerimiz üzerinde biraz baskı artıyor ve öğrencilerimiz bu sürece adapte olmakta zorlanabiliyorlar. Peki, öğrenci kardeşlerimiz bu süreçte ne yapacaklar? Bu evhama kapılacak bir durum değil çünkü doğum, sancılıdır ama o bebeği kucağına aldığı zaman annenin bütün ağrıları diner. Hedefine ulaşmak isteyen her birey bu sancılı süreçten geçecek mi? Muhakkak geçecektir, geçmesi de gerekiyor çünkü değişimin olabilmesi için sancının, acının yaşanması gerekiyor. Öğrenci kardeşlerimizde bu süreçte en çok karşılaştığımız durumlardan bir tanesi şu: 'Vazgeçme' duygusu. Sınav sürecini bir maraton olarak düşüneceğiz. Koşucunun hedefine ulaşabilmesi için vurucu darbeyi ne zaman yapması gerekir? Tabi ki son anda yapması gerekiyor. Bunu yapmadığı an hedefinden biraz daha sapmış veya uzaklaşmış olacaktır. Sınava hazırlanan öğrenci kardeşlerimizin bazen gözden kaçırdığı bir nokta var. Diyor ki: 'Ben eylülden bu zamana kadar çalıştım, netlerimde bir artış yok ve ben bu saatten sonra ne yaparsam yapayım asla hedefime ulaşamam', 'Bütün emeklerim boşa gidecek ve boşa çabaladım, aileme karşı mahcup olacağım, insanlara rezil olacağım, bir daha sınava hazırlanmak zorunda kalacağım, bu aileme maddi bir külfet oluşturacak', bu gibi olumsuz düşünceler zihnini kaplamaya başladığı zaman öğrenci şunu düşünüyor: 'Bu saatten sonra hiçbir şey değişmez' diyerek çabalamayı bırakıyor." şeklinde konuştu.
"Başarıya giden yol sabır kararlılık ve disiplinle açığa çıkacaktır"
Bir bambu ağacı yetiştiricisinin dört yıl boyunca disiplinli bir şekilde çalıştığını, sabrının ve disiplininin beklenen sonucu elde etmede çok büyük bir etkiye sahip olduğunu aktaran Çökük, "Başarıya giden yol sabır kararlılık ve disiplinle açığa çıkacaktır. O çiftçi bunu biliyor sabır ve kararlılıkla vazgeçmeden toprağını gübrelemeye, eşelemeye, sulamaya devam ediyor. Dördüncü yılın sonunda altı haftada tohum birden 26-27 metre boy vermeye başlıyor. Bu çiftçinin önceki emeğini görmeyen kişi 'Altı haftada 26-27 metre boy verdi' diyecektir. Böyle bir şey değil, bazen başarı, hedef gerçekleştirilmek isteniyorsa, kazanmak isteniyorsa bugün yapacağımız şeyler yarının hazırlığı olacaktır. Kalan sürede öğrenci kardeşlerimiz bu düşüncelerden dolayı birazcık rehavete kapılabiliyorlar. Baharın getirmiş olduğu enerji ve rehavetle dışarı çıkıp biraz gezmek istiyorlar. Unutulmaması gereken şey burasıdır. Bu gününden vazgeçmeyenler, yarından bir şey isteme hakkına sahip değillerdir. Öncelikle bizim öğrenci kardeşlerimiz bu yola niye çıktıklarını yeniden hatırlayacaklar, bunu unutmayacaklar. 'Bu saatten sonra bir şeyler yapsam da bir şey değişmez' düşüncesini bir kenara bırakıp, rafa kaldıracağız. Beslenme alışkanlıklarımıza dikkat edeceğiz, biyolojik dengeyi en iyi uyku düzeni ile terbiye edip uyku düzenimize dikkat edeceğiz. Bunlara dikkat ettikten sonra vücut birkaç hafta içerisinde, fizyolojik olarak o dengeyi yakalayacaktır. Konu eksiklerimiz olabilir, öğrenci kardeşlerimiz uzman öğretmenlerden, psikolojik danışmanlardan, psikologlardan, sınava hazırlık sürecinde yardım alabileceği kişilerden öncelikle test çözme teknikleri üzerine yeniden bir bilgi alacaklar." diye konuştu.
"Önemli olan mücadele etmek ve çabalamaktır"
Sınava hazırlanma sürecinden dolayı öğrencilerde bir kaygı oluştuğunu ve bu kaygı dolayısıyla öğrencinin odaklanmakta zorlandığına vurgu yapan Çökük, "Hep söyleriz, 'İçinizden ona kadar sayın, sakinleşin, vücudunuzu kontrol edin' ancak bunu yaptıktan sonra bizim şunu da yapmamız gerekecek: test çözme tekniklerine dikkat edeceğiz. Test çözme tekniklerinde öğrencilerimizin en çok hataya düştüğü yer şurası ki öğrencilerimiz sınav anında bir soru ile maalesef çok fazla cebelleşiyorlar. 'Ben bu soruyu çözeceğim' namus meselesi haline getiriyorlar. Sınavlarında kendini kontrol etmek istiyorsan o soruyu bırakıp diğer bir soruyla uğraşacaksın çünkü sınav komisyonları sınavı hazırlarken sınavın yüzde 10'u çok kolaydır, yüzde 20'si kolaydır, yüzde 40'ı ortadır, yüzde 20'si zordur, yüzde 10'u çok zordur. Burası kimi belirliyor, derece yapacak öğrencileri belirliyor. Öğrenci kardeşimiz sınav anında çok zor bir soruyla karşılaşmış, onunla uğraşıyor, onunla cebelleşiyor, onunla kavga ediyor ama 5-6 tane yapabileceği soruya yetişemiyor. Her sınavdan çıktığında öğrencilerimizin bize söylediği şey şu: 'Hocam, biraz daha vaktim olsaydı yapardım,' 'Hocam, çok küçük bir dikkatsizlikten dolayı ben bu soruyu kaçırdım, o yüzden ben bu soruyu yapabilirdim.' Sınav anında siz süre ile yarışıyorsunuz, sınav sadece sizin bilginizi ölçmüyor, dikkat ve becerinizi de ölçüyor. Bu sebeple öğrenci kardeşlerimizin sınava hazırlık sürecinde morallerini bozmalarına hiç gerek yok. Bugüne kadar eksiklerimiz olmuş olabilir ama bundan sonra biz eksiklerimizi telafi etmek için mücadele edeceğiz. Önemli olan da mücadele etmek ve çabalamaktır." ifadelerini kullandı.
"Ekran süresi fazla olan öğrencilerde dikkat dağınıklığı daha yoğun"
Sınava hazırlık sürecinde öğrencilerin çok fazla ekrana maruz kalmalarının odaklanamama ve dikkat dağınıklığı gibi olumsuz sonuçlarına dikkat çeken Çökük, "Ekran süresi sınava hazırlık sürecinde, ekran süresi fazla olan öğrencilerde dikkat eksikliğinin, dikkat dağınıklığının daha yoğun olduğu gözlemleniyor. Çünkü beyin kimyasıyla oynanıyor ve ister istemez öğrencinin beyin kaslarını tembelleştiriyor. Beynin hafıza bölümündeki kasları kullanmadığımda, tembelleştirdiğimde ister istemez bu benim muhakeme ve işlem yeteneğimi tahribata uğratabilir. 'İşleyen demir pas tutmaz' misali, öğrenci kardeşlerimizin de kendi içinde bunun muhasebesini yapması gerekecek. Yeterli mi? Değil, burada bir diğer görev anne babalara düşüyor. Anne babalarımız haklı olarak çocuklarının mutlu ve iyi bir hayatının olmasını istiyor ama iyi bir hayatının olmasını isterken, bazen kaş yapayım derken göz çıkarabiliyorlar. Anne babalarımız çocuklarının mutlu olmasını isterken 'Çocuğum aman sen ders çalış, ben senden başka bir şey istemiyorum', 'Bak bizim halimizi görüyorsun, biz ne haldeyiz', 'Biz okuyamadık, siz okuyun' en zararlı cümledir. 'Biz okuyamadık, siz okuyun', bu cümle çocuğun üzerindeki baskıyı arttırıyor. Çocuk şunu düşünüyor: 'Eğer ben okuyamazsam, hiçbir şey olamam', 'Sınavda da istediğim netleri yapamıyorum, ailemin gözünde hiçbir değerim kalmayacak', mücadele etmeyi ve çabalamayı bırakıyor. Tabi ki çocuklarımız için en iyisini en güzelini isteyeceğiz ama belirli sınırlar dahilinde. Farkında olmadan çocukların üzerindeki baskı artıyor. Bir gün bir öğrencimiz bize, 'Hocam ben sınavı kazanamazsam, annem babam beni sevmez' dedi. Anne-baba çocukla sadece sınav netleri üzerinden konuşup bir araya geliyorsa, çocuğun var olma, değerli olma, sevgi ihtiyacını sadece sınav başarısına endeksliyorsak; sınav başarısı eşittir hayat başarısı diye bir parametre çıkıyor. Lakin sınav başarısı eşittir hayat başarısı diyemeyiz. Sınavlar hayattaki dönüm noktalarından bir tanesidir. Kimimiz burada virajı rahat bir şekilde geçeceğiz, kimimiz zorlanacak. Anne-babaların bilmesi gereken tek şey şu: 'Çocuğumuz çabalıyor mu? Çabalıyor. Mücadele ediyor mu? Ediyor. Onlara tabi ki fırsatlar sunacağız ama sınavı hayatının merkezine almayacağız. Bunu yaptığımız zaman, bu çocuğun üzerindeki baskıyı artırıyor." sözlerini kaydetti.
"İnsan önemsediği bir şey için stres duyar"
Sınav öncesi veya sınavda yaşanan stresin kişilerde doğal bir durum olduğunu belirten Çökük, "Her duygunun belirli bir seviyede yaşanması gerekiyor. İnsan önemsediği bir şey için stres duyar. Bizim stres düzeyimizi arttıran şeyler neler? Öğrenci şunu düşünecek, 'Ben bu yola niye çıktım?' Bugüne kadar girmiş olduğu deneme sınavlarına bakacak, analizine bakacak, artılarına, eksilerine bakacak ve beklentisi ne, ona bakacak. Eğer beklentisi çok yukardaysa, kendisi aşağıdaysa bu stresini artıracaktır yani hedeflerini ve içinde bulunduğu durumu biraz dengelemesi gerekiyor. Şöyle düşünün: 'Çocuğumuz hiç çalışmamış, sene başından bu yana 'Ben tıp fakültesi kazanmak istiyorum' diyor, bu gerçekçi bir hedef değildir. Öğrenci belirli bir net seviyesindedir, 'Ben bu kalan sürede şunları yaparsam, buraya gideceğim' hedeflediği ve içinde bulunmuş olduğu durum birbirine yakın. Bu da neyi sağlıyor? Stres düzeyinin daha dengeli bir şekilde yaşanmasını sağlıyor." dedi.
"Stres yoğun yaşanıyorsa bir uzmana gidip tedavi alınması gerekiyor"
Stres durumunu kontrol altına alamayan ve sınava hazırlanan öğrencilere yardım almaları, ebeveynlere ise tavsiyesinde bulunan Çökük, sözlerini şöyle tamamladı:
"Öğrencilerimiz bu durumu atlatmak için kurumlarla veya okullarda okul rehberlik servisleri ile irtibata geçip, stres yönetimi ile ilgili bu kalan zaman diliminde bilgi alabilirler. Yoğun yaşanıyorsa bunun için bir uzmana gidip tedavi alması gerekiyor. Ailelerimize bu kalan zaman diliminde şunu öneriyorum: 'Çocuklarınıza kocaman bir sarılın, senin gibi bir evlada sahip olduğum için kendimi çok şanslı bir anne-baba hissediyorum, bir sınava gireceksin, sınavın sonucunda belki istediğin bir puan alacaksın belki de alamayacaksın ama unutmaman gereken tek şey senin bu süreçte çabalamış olman.' Siz çabasını takdir ettiğiniz zaman, kişi daha çok mücadele eder. Mücadele etmeyi bırakmayacaklar ve disiplinli olacaklar. Erken uyanması gerekiyorsa erken uyanacak, beslenme alışkanlığına dikkat edecek, ekran süresini minimize edecek. Ailemizle haftada bir aile sohbeti yapalım. Lütfen ama bu aile sohbetinin konusu rica ediyoruz sınavlar olmasın. Eğer sınavlar için bir araya gelip konuşursanız, öğrenci o sohbete gelmeyecektir. Genel bir değerlendirme olur, ailemizi değerlendiririz, bir rol dağılımı yapabiliriz anne baba, baba anne, çocuk baba olabilir. Kendimizi görelim ve sohbet edelim. Sohbet edilen ailede sorumluluk bilinci gelişir. O telefonu sadece çocuk değil, anne-baba da bıraksın, evde modem mi var, kapatalım. Biz sohbet ettiğimiz süre içerisinde çocuğumuzun sorumluluk duygusu gelişecektir." (İLKHA)