Bu duygu, bazen kişnin babasına karşı, bazen bir işçinin patronuna karşı, bazen de herhangi bir şahsa karşı açığa çıkmaktadır. Fakat işin garabet noktası, Allah (CC)’ın bizden hayâ etmesidir. Resullah (SAV)’ın şu hadisini her okuduğumda bu hususu hep düşünmüş ve şaşırmışımdır: “Şüphesiz ki Allah çokça hayâ sahibi ve kerim olandır. Kulu kendisine ellerini açtığında onu boş bir şekilde geri çevirmekten hayâ eder.”

Subhanallah! Allah (CC) kendisine dua eden kulunun elini boş çevirmiyor ve hemen ona bir şey veriyor. Çünkü onun kendisine kalkan ellerini bomboş geri çevirmekten hayâ etmekte.

Allah (CC) mutlaka kendisine kalkan ellere birşeyler koymakta. Kimi zaman kulun isteğini vererek, kimi zaman da ya bu dünyada ya da ahirette vererek boş çevirmez. Çünkü o Kerim olan, çokca hayâ sahibi olandır.

Şunu unutmamalısın ki hayâ Allah (CC)’ın zatında sabit olan bir sı….. fakat bunun keyfiyetini bilemeyeceğimiz gibi yarattığı mahlukatından hiçbirisine, hiçbir yönü ile benzemez.

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Şûra: 11)

Şöyle bir durum var ki Allah’ın hayâ etmesinin iyilik ve cömertlik gibi semereleri bulunmaktadır. Allah bir kulundan hayâ ettiği zaman ona hayrın bir çok çeşidi ulaşır. Gerçekten ne garip bir durumdur! İsteyen kimsenin hayâ etmesi gerekirken, istenen zat hayâ etmektedir. Buna karşılık isteyen de hiçbir duygu, hiçbir hisse kapılmamaktadır.

Bundan daha şaşılacak olan şey ise Yahya b. Muaz’ın dediği gibi “Kulu günah işler fakat o hayâ eder.”

Kardeşim, bizim kendi kendimize şunu düşünmemiz lazım. Allah benden hayâ ediyor. Peki, ben kimim ki Allah (CC) benden hayâ ediyor?

Bizden bir kişinin koca bir şehirde işgal ettiği alan nedir? Denizdeki bir damla su misalidir.
Şehrin yıldızlara oranı da denizdeki bir damla su misalidir.

Gördüğümüz tüm yıldızların hepsinin diğer büyük yıldızlara oranı çöldeki bir kum tanesi gibidir.
Ve bunların hepsi dünya semasında görünendir. Onun üstündeki ikinci sema birincisinden, üçüncü sema ikincisinden daha büyüktür. (Ki bunların her biri o kadar büyüktür ki en son teknoloji dahi bu kat kat semalara oranla e nfazla bir arpa boyu yol alabilir.) Ve bu şekilde yedinci kat semaya kadar gider. Bu da en büyük sema tabakasıdır ki bunun üstünde Rahman’ın arşı vardır.

“Rahman arşa istiva etti.” (Taha: 5)

Şimdi soralım kendimize: Ben kimim ki Allah benden hayâ etsin?

HAYÂ EDEN RABBİMİZE KARŞI MUAMELEMİZ NASIL OLMALI?
Öncelikle hayâ eden Rabbimize karşı biz de hayâ etmeliyiz. Zaten bu, O’nun bize yaptıklarının karşısında çok küçük bir karşılıktır.

Nebi (SAV) bizi buna teşvik etmiş, bir adama da bunu tavsiye etmiştir. “Sana, kavminden salih bir adamdan hayâ ettiğin gibi Allah’tan hayâ etmeni tavsiye ediyorum.”

Eğer yaratılanlardan hayâ ediyorsak, yaratandan nasıl hayâ etmeyelim? Şunda şüphe yoktur ki hayâ duygusu kendisinde gerçek manası ile yerleşmiş olan kimse Allah’a karşı masiyet işlemekten hayâ eder. Çünkü kalbi Rabbin’e karşı hayâ ile doludur. Masiyeti terk ettiği oranda da Allah’ın yanında izzetli kimse olmuş olur.

İbni Kayyım (RA) der ki: “Masiyet anında Allah’tan hayâ etmez. Kim Allah’tan masiyet anında hayâ ederse, kıyamet günü Allah’ın vereceği cezadan da hayâ eder.” Aslında Allah (CC), masiyeti kendisinden hayâ ederek terk edeni kendisinden korkarak terk eden kimselerden daha çok sever. Bununla beraber ikisinde de hayır ve hidayet vardır.

Birinin kalbi cezayı düşünerek masiyeti terk ederken diğerinin kalbi Allah’ı tefekkür ederek terk eder. Şüphe yok ki kalbi Allah’ı tefekkür ederek terk eden daha faziletlidir.

Başka bir fark ise korkan kimse kendi nefsini gözetir ve onu korumak için çabalar. Fakat hayâ eden ise Rabbi’ni gözetir. O’nun azametini düşünür. Burada da hayâ eden, sadece korkarak terk edenden daha faziletlidir. Fakat unutmayalım ki her ikisinde de hayır vardır ikisi de ecirlerini alacaktır. Allah’ın önünde hayâ duygusuna sahip olan kimseler çok azdırlar. Bir çok insan sevgi, korku, reca duygularını Allah’a yönlendirir. Fakat hayâ duygusunu hissedenler çok nadirdir. Allah’a karşı hayâ duygusuna sahip olan az topluluk kısımlara ayrılır.

Bazıları, Allah’ın kendisine çokca nimet vermesinden dolayı hayâ ederler.

Bazıları, Allah’a karşı defaten hata ettiklerinden dolayı hayâ ederler. Bazı insanlar da salih amellerde yaptıkları kusurlardan dolayı haya ederler. Yani salih ameli yapar, bununla beraber Rabbin’ne karşı daha çok salih amel takdim etmeyi istediğinden ve çok az amel yaptığından dolayı haya eder. Örneğin, hayatının tümünü Allah’ın yoluna adamak ister fakat az bir vaktini ayırdığı için haya eder veya malının çoğunu vermek ister fakat az bir kısmını verdiğinden dolayı haya eder.
Bunların içinden en hayırlısı ise bütün bu sebeplerden dolayı Allah’a karşı haya eden kimsedir. Salihlerin Allah’a karşı olan hayaları çok fazladır. Örneğin, Fudayl b. İyad (RA) arefe gününde ki bugün çok büyük bir gündür insanlar dua ederken kendisi, ağlamasının şiddetinden dua edememiştir. Güneş batmaya yaklaşmış ve arefe günü sona ermeye başlayınca kafasını semaya kaldırmış ve günahlarını düşünerek “Sen beni affetsen de vah yaptığım o çirkin işlere! Eğer beni affetsen de ben senden hayâ ediyorum. Sen beni affetsen de vallahi ben senden hayâ ediyorum” diye ağlayarak yakarıyordu. Ebu Bekir (RA) birgün insanlara şöyle hitap etmiştir: “Ey insanlar! Allah’tan hayâ edin. Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki ben hacetimi giderirken Allah’a olan hayâmdan dolayı yüzümü örterim.”

Bunların yanında şunu da söylemek isterim ki hayâ asla eskilerin kıssalarında kalmamıştır. Bilakis bu zamanda da aynen var olması gerekir.

Arap ülkelerinin birisinde bir hatip hutbe verir. Hutbenin içeriği Allah ile karşılaşma ile ilgilidir. Hutbe bittikten hemen sonra yanına bir adam gelir. Adamın yüzü kıpkırmızı kesilmiş ve ağlamaktan yüzü değişmiştir. Şu soruyu sorar: “Kıyamet günü günahlarım Allah’ın karşısında açığa çıkacak mı? Hatip, “Sen bu günahlardan tevbe et, onların hepsi Allah’ın izni ile iyiliklere dönüşür” der. Adam bu sefer daha kesin ifadelerle soruyu sorar: “Kıyamet gününde günahlarım Allah’ın karşısında açığa çıkacak mı çıkmayacak mı? Hatip, “Eğer tevbe edersen bu günahların mizanda iyilik tarafına konacak, kötülük tarafına konulmayacaktır. Adam bir daha sorunca Hatip, “Ne oldu sana ki bunu tekrar tekrar soruyorsun?” diye sorar. Adam ise, “Vallahi hayâ ediyorum. Allah’tan hayâ ediyorum” der. Sen Allah’tan hayâ edersen Allah da buna karşılık senden hayâ edecektir. İbni Kayyım (RA) der ki: “Kim Allah’tan hayâ ederse Allah da ondan hayâ eder.” Şimdi Allah’ın bizimle olan şu muamelesine dikkat etmenizi istiyorum: Kul, ellerini kaldırıp Allah’tan istediği zaman Allah ondan hayâ etmektedir. Kul, Allah’ın hayâ ettiğini bildiği zaman aynı şekilde o da Rabbi’nden hayâ edecektir. Allah da bunun karşılığı olarak yine ondan hayâ edecektir.

Allah’tan hayâ etmeyi hayâtınızda denemeye çalışın. Bu şuur, Allah ile muamelede apayrı bir atmosferdir. İlahımız, çok yüce ve merhametli olandır. O, El-Vedud ve El-Halim olan ve bizden hayâ edendir. Vallahi O, bizim O’ndan hayâ etmemize hak sahibidir. Bununla beraber hayatımızda buna layık O’ndan daha hak sahibi kimse de yoktur.
Allah’tan dileğim, hayâ nimetini içimizde daim kılması ve bizleri kendisinden hayâ etmekle rızıklandırmasıdır.
Sevgili kardeşlerim!

Belki çalışmanız ve gayretinizle, Rabbinize olan samimiyetinizle kalbinizi yeniler, hazinenizi bulursunuz. Bu satırları her okuduğunuzda, bu çalışmanın sahibi için mağfiret ve rahmet, hidayet ve güzellik, hoş bir ölüm duasında bulunmayı unutmayın! Çünkü onun günahı büyük; Eğer Rabbinin rahmetine ulaşamazsa şüphesiz büyük bir tehlikededir!
Salât ve selam; Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’e, O’nun âline ve ashâbına olsun!
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Selam ve dua ile…

Duanıza muhtaç kardeşiniz
Yunus Elhansu