HABER MRK- HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık gündem değerlendirmesinde, cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar, zorunlu askerliğin kaldırılması, uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesi, Mavi Marmara Davası, Eğitim Müfredatındaki eksiklikler ve dış gelişmelere ilişkin önemli açıklamalar yapıldı.
Hür Dava Partisi Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık gündem değerlendirmesinde, iç ve dış gündeme ilişkin yapılan haftalık değerlendirmeyi HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mehmet Yavuz yaptı.

 

`Cezaevi zihniyeti değişmeli`
Cezaevlerinin, devlet yetkililerinin eliyle, hak ihlallerinin yoğun olarak yaşatıldığı kurumların başında geldiğini belirten HÜDA PAR Genel Başkanı ve Parti Sözcüsü Yavuz, sorunun mevzuat eksikliğinin çok ötesinde olduğuna dikkat çekti.

 

HÜDA PAR Sözcüsü Yavuz, mevcut yasal düzenlemelerin bile gereğinin yerine getirilmediğini, cezaevi yönetimlerinin mahkûmlara karşı sergilediği keyfi tutum ve davranışlarının kural haline geldiği ve herkes tarafından bilindiğini ifade ederek, "Son olarak Manisa cezaevindeki bazı mahkûmlar, cezaevi idarecilerinin keyfi uygulamalarına karşı tepki olarak koğuşu ateşe verdiler. Hükümetin, cezaevlerindeki hukuk dışı gayri insani uygulamaları görmezden gelmesi ve cezaevi yönetimini kollaması sorunları daha da büyütmektedir. Şartları iyileştirme adına cezaevi idarecilerine geniş takdir yetkisi veren yasal düzenlemelerle cezaevi sorunlarının üstesinden gelinemeyeceği aşikardır. Hükümetin tutuklu ve hükümlülere yaklaşım politikasının değişmesinin yanında, cezaevi idarecilerinin ve personelinin de zihniyetinin değişmesiyle ancak bu alanda yaşanan hak ihlalleri sonlandırılabilir. Ayrıca devletin hukuk dışı düzenlemeleri ve haksız uygulamaları nedeniyle hapis cezasına çarptırılmış siyasi mahkûmları da kapsayacak nitelikte bir genel af düzenlemesinin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Son zamanlarda değişik alanlarda devlet yetkilileri tarafından işlenen hak ihlallerinde artış gözlenmektedir. Bu artışa rağmen hükümet AİHM`e yapılan başvuru sayısını göstererek hak ihlallerinde azalma olduğunu iddia etmektedir. Anayasa Mahkemesine başvuru şartını iç hukuk yollarına ekleyen hükümet, bu engel sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`ne yapılan başvuru sayısındaki azalmayı başarı gibi göstermek yerine, hak ihlali yaşanan kurumlara yoğunlaşmalı ve bunların hukuk dışına çıkmalarını önlemelidir." dedi.

 

`Zorunlu askerlik kaldırılmalı`
Gençlerin en verimli çağında, mecburi vatan hizmeti gerekçesiyle, iş hayatından ve toplumsal hayattan koparılarak, yıllarının heba edilmesini doğru bulmadığını ifade eden Yavuz, "Bu sebeple parti programımızda da yer verdiğimiz üzere zorunlu askerlik uygulaması tamamen kaldırılmalı ve bir an önce profesyonel orduya geçilmelidir. TSK bu görevi yapacak personelini emniyet teşkilatının polis alımı yöntemiyle yapmalıdır. Profesyonel orduya geçilmesi halinde bu işi yapmaya gönüllü yüz binlerce kişiye iş imkanı da sağlanmış olacaktır. Askerlik süresinin kısaltılması, nispi bir rahatlama sağlayacak ise de, kışlada intihar vakası oranlarının bir hayli yüksek olduğu, disiplini sağlama adına maddi ve manevi olarak gençlerimizi ezen, onlara travmalar yaşatan askeri mantığın niteliğinde bir değişim yaşanmayacağı açıktır." açıklamasında bulundu.

 

`Füze sistemi ve emperyal bağımlılık`
Uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinin Çin`e verilmesi NATO ve ABD`de büyük rahatsızlık oluşturduğuna dikkat çeken Yavuz haftalık değerlendirmesini şöyle sürdürdü: "Türkiye`nin dost ve müttefik diye adlandırdığı emperyalist devletler ve uluslararası birliklerin, kendi çıkarları ile örtüşmeyen her adımda hükümete ayar verme hakkını kendilerinde görebilmeleri dikkat çekicidir. Bu tepkilere karşılık olarak hükümet yetkililerinin, muhataplarının kaygılarını gidermeye yönelik açıklamalarla yetinmeleri bir bağımlılık göstergesidir. Daha önce de Gazze ziyaretinin ABD`nin rıza göstermemesi üzerine ertelenip akabinde iptal edilmesi, Mısır darbesini İsrail`le ilişkilendiren açıklamalara karşı ABD`den gelen kınamaların sineye çekilmesi ve atılan geri adımlar, Libya operasyonunda NATO`ya yer yok açıklamasından kısa bir süre sonra NATO bünyesindeki müdahaleye ortaklık, Kürecik Radar Üssü ve patriotlar meselesinde idarecilerin iradesini aşan emperyal bağımlılık, halkımızın faydasına değildir. Hükümet, bu bağımlılık psikolojisini zorunlu kılan şartları değiştirme girişimlerini artırmalı, sözde müttefiklerinin safında duran, çatışmacı bir ülke görüntüsünden uzaklaşmalıdır. Bu bağlamda Suriye`ye askeri müdahale anlamı taşıyan sınır dışına asker göndermeye ilişkin tezkerenin mecliste kabulü de doğru ve isabetli bir karar değildir. Hükümete, komşu devletlere yönelik askeri müdahale yetkisi veren bu tezkere, Füze kalkanı ve patriot sistemi kurma gibi hamlelerde olduğu gibi, komşu ülkelere karşı tehdit içeren, savaşa davetiye çıkaran çatışmacı bir tutum ve girişimdir.Türkiye`nin başta Suriye halkı olmak üzere adeta kıyımdan geçirilen tüm halkların ortak menfaatini gözetip diyalog ve müzakere süreçlerini işletebilecek bir pozisyon alması gerekir.Emperyalist ülkeler tarafından, yüz yıl önce akrabalar arasına çekilen sınırların kaldırılması beklenirken, geçmişin demir perde ülkelerine veya günümüzün siyonistlerine öykünürcesine Nusaybin sınırına beton duvarlar örülmesi hükümetin yüzkarası icraatı olarak tarihe geçecektir. Utanç duvarlarının yıkıldığı ve mahkum edildiği bir dönemde, tel örgülerden sonra şimdi de, halkımızın arasına, utanç duvarı örülmektedir. Hükümet bu yanlış uygulamadan derhal vazgeçmelidir."

 

`Mavi Marmara Davası devam ediyor`
Mavi Marmara Davası`nı da değerlendiren Yavuz, "Farklı dil, din ve ülkelere mensup yüzlerce yardımseverin Gazze`ye yönelik ambargoyu delmek için yardım malzemesi yüklü gemilerle çıktıkları yolda, Siyonistlerin saldırısı sonucu 9 Müslüman kardeşimiz şehit olmuş onlarcası da yaralanmıştı. Olayın faillerinin ve baş aktörlerinin yargılanması amacıyla açılan dava ise devam etmektedir. Her ne kadar verilmesi muhtemel cezanın infazı fiilen zor görünse de yapılan katliam ve hukuk tanımazlığın hesabının sorulabiliyor olması önemlidir. Bu önem, siyonistlerin özür dileme ve tazminat ödeme karşılığında davanın düşürülmesi talebindeki ısrarı ile daha bir anlamlı hale gelmiştir. Ancak yapılan katliam ve Gazze`ye yönelik bugün dahi sürdürülen baskı ve ambargo sebebiyle her alanda olduğu gibi bu yargılama sürecinin de takip edilmesini gerekli kılmaktadır. Bu amaçla görülmeye devam edilen Mavi Marmara davasının 10 Ekim`deki duruşmasına, mağdurlara destek vermek amacıyla parti olarak katılmayı sürdüreceğiz." İfadelerini kaydetti.

 

`Eğitim müfredatı gözden geçirilmelidir`
Çocukların akıl ve duygularına şekil veren, kişilik gelişimine etkisi büyük olan eğitim anlayışının halkın değerleri ile uyumlu olmasının zorunlu olması gerektiğinin altını çizen Yavuz değerlendirmesini şu ifadeler ile sürdürdü: "İlim ve irfan yuvaları olması gereken okullarımızın, manevi ve ahlaki gelişimini olumsuz etkileyen fiziki faktörlerin yanı sıra içerik itibariyle haklı olarak tepkiye neden olan okul müfredatının da elden geçirilmesi zorunluluğu vardır. Çocuklarımıza okutulan kitapların farklı bölümlerinde, İslami değerleri küçümseyen, alaya alan, hor gören ifadelerin yanı sıra inancımızla taban tabana zıt fikirlere, düşüncelere, ideolojilere ve tanımlamalara yer verilmektedir. Müfredatın ciddi bir şekilde elden geçirilmesi, çocuklarımızın doğru ve sağlıklı bilgiye ulaşmasını sağlamak hükümetin görevidir. Her sene dile getirilmesine rağmen bu konuda bir çalışma yapılmaması öğrenci ailelerini endişelendirmektedir. İslami emirlere açıkça aykırı bir şekilde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında başörtüsüne halen yer verilmemektedir. Talim ve terbiye Kurulu`nun karar ve uygulamaları mercek altına alınmalı, MEB müfredatı ve okul kitapları halkımızın inanç değerlerine aykırı olan zararlı içeriklerden temizlenmelidir.

 

`Kurban ticari istismara uğramasın`
Kurban bayramının yaklaşması ile birlikte kurbanlıklardaki fiyat artışının da suni bir şekilde artış göstermesi olasılığına karşı önleyici tedbirler alınmalıdır. Canlı hayvan piyasasındaki tekelciliğin yanında, kurban kesme ibadetini yerine getirmek isteyen vatandaşın, ticari istismara açık hale getirilmesi önlenmelidir. Gerek üretici ve satıcı, gerekse de alıcı mağdur edilmeden fiyatların makul bir düzeyde tutulması sağlanmalıdır. Bayramın yaklaştığı bir dönemde hükümet yetkililerinin hayvan ithalatının kesinlikle yapılmayacağı yönündeki açıklamalarını sakıncalı buluyoruz. Bu türden keskin ifadeler tekelci anlayışla hareket eden firmaların fiyatları artırması ve haksız kazanç elde etmesini sağlayacağı gibi, aksi yöndeki bir beyanat da besiciyi mağdur edebilecektir. Besicinin de, vatandaşın da mağdur edilmeyeceği bir yöntem belirlenmelidir. Gerek yaklaşan kış mevsimi, gerekse de Kurban bayramı vesilesiyle, bütün muhtaçlar, özellikle de Suriye`den gelen mülteciler gözetilmelidir. Değişik şehirlere sığınmış ve zor şartlarda yaşam mücadelesi veren mülteciler konusunda, Devlet kurumları, Belediyeler ve Sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere herkes duyarlı olmalıdır. STK`lar bunların insani tüm ihtiyaçlarının karşılanması için yardım kampanyaları düzenlemelidir.

 

`Mısır direnişi sürüyor`
Ülke ve dünya gündeminden her ne kadar bilinçli bir şekilde düşürülmeye çalışılsa da Mısır halkı, yönetime yansıyan iradesini yeniden eline alabilmek için mücadelesini ciddi bir azim ve kararlılıkla sürdürmektedir. Yusuf El Karadavi`nin gösterilere katılma çağrısı ve son haftada verilen elli şehid ve 500`ü aşkın yaralının ardından hayatlarını hiçe sayarak yüz binlerle meydanlara inen Mısır halkına ülkemizdeki desteğin, hükümetin darbe yönetimiyle diplomatik ilişkiye geçmesinin ardından giderek azalması düşündürücüdür. Sudan`ın da tıpkı Mısır gibi darbe tehdidi ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde Hakkı üstün tutan tüm kesimleri, özellikle de İslami duyarlılığa sahip grup, cemaat, oluşum ve partileri, gündemini iktidar gücüne endekslemiş bir görüntü vermekten kaçınmaya, hak için adil şahitler olmaya ve mazlum halkların direnişine olan desteği tazelemeye çağırıyoruz.

 

İslamofobi ve sömürgecilik
Fransa`da başörtülü ve dindar insanlara yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Başörtülü bir bayanın uğradığı çirkin saldırı, Avrupa`da Müslümanlara yönelik gerçekleşen bu türden suçlarla etkin bir mücadele verilmemesinin bir sonucudur. Müslümanlara yönelik bu tür saldırılar sürerken, ülkeleri Avrupa devletlerince yüzyıllardır sömürülen Afrikalı kaçak göçmenler, `bir umut` diyerek çıktıkları yolda boğularak can vermektedirler. Geçtiğimiz hafta İtalya açıklarında içinde bulundukları geminin batmasıyla iki yüz civarında göçmen hayatını kaybetti. Tam bir trajediye dönüşen bu olay, bir insanlık ayıbıdır. Yüzyıllarca Afrikalı insanların bedenleri üzerinden insan kaynaklarını kölelik düzeni ile sömüren Avrupa, yüz yıldan fazla bir süredir yeraltı kaynaklarını da sömürmektedir. Ekonomisi sömürü düzeni ile gelişip güçlenen Avrupa, iç çatışmaları körükleyerek Afrika kıtasını yaşanılmaz hale getirmiş, insanlarını da kaçak göçmenlere dönüştürmüştür. Bu insanlık dışı uygulamalar, çaresiz göçmenleri, adeta gönüllü kölelik macerasında facialarla karşı karşıya getirmektedir. Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ile birlikte hayatları ellerinden alınmaktadır. Temelleri işgal ve kölelik üzerine inşa edilen ve sömürü ile ayakta kalan Avrupa`nın ve de son zamanlarda ABD`nin içine düştüğü ekonomik kriz, sömürge ülkelerinden kaçan göçmenler için olduğu kadar, bu ülkeler için de denizin bittiğinin işaretidir." (İLKHA)