Abdulkadir Turan / Doğruhaber / Rehberlik

Klasik eğitim sisteminde veliye düşen tek görev eğitimin maddi imkânlarını hazırlamaktı. Sabahleyin öğrencisinin cebine harçlığını koyan veli, görevini yapmış sayılırdı.

Yeni eğitim sistemi , veliyi eğitimin içine alıyor, eğitimin karar mekanizmasının bir unsuru kabul ediyor.

İlköğretim öğrencileri için veli, ikinci bir öğretmendir ya da öğretmenin evdeki yardımcısıdır. Ana sınıfından sekizinci sınıfa kadar, veli öğrencinin dersini anlamasında ve pekiştirmesinde aktif görev alan bir unsur kabul ediliyor.

Liselerde ise veli, öğrenciyi denetleyen, öğrencinin okul dışı tutumlarıyla okuldaki tutumları arasında olumlu bir uyum için görev alan bir unsurdur. Veli, öğrencisinin başarısından sorumludur.

Son dönemde veli katkısını üniversiteye taşıma yönünde bir eğilim vardır. Üniversiteler velilerin denetim görevini sürdürmesi yönünde bir talep içinde görünüyor.

Öğrenci bakış açısıyla veli katkısı, ilköğretimin altıncı sınıfına kadar bir ihtiyaç, onun ardından özgürlüğü kısıtlayıcı bir sorun kaynağı gibi görünüyor.

Oysa veli katkısı eğitimde başarı için genellikle olumludur. Bunun en önemli kanıtı, öğretmen annelerin çocuklarının okuldaki başarısıdır. Üniversite sınavında derece yapan öğrencilerin anlamlı bir bölümü annesi öğretmen olan öğrencilerdir.

Üç tür veli vardır

Birincisi; öğrencinin her işine müdahale eder, ona kendi başına karar verme imkânı tanımaz. “Ben karar vereyim, sen çalış” türündeki bu tutum veli-öğrenci ilişkisinden çok patron-işçi ilişkisine benzer.

İkincisi, öğrencinin hiçbir işine karışmaz; onu tamamen özgür bırakır.

Üçüncüsü, yerine göre yönlendirir, yerine göre öğrenciyi kendi kararına bırakır.

Doğru davrananlar bu üçüncü tür velilerdir. Bir öğrenci olarak hem denetlenmeye hem kendi başımıza karar vermeye ihtiyacımız vardır.

Denetlenmekten rahatsız olmamızın altında bizi her tür bağdan uzaklaştırarak diledikleri gibi şekillendirmek isteyen güçlerin propagandası olabilir. Onlar gençliklerini kendi değerlerinin hakimiyetini sürdürmek için sıkıca kontrol altında tutarken bizi kendi değerlerine hizmetkar kılmak için bizim de gençliğimizi kontrol altına almaya çalışıyorlar. Onların “özgürlük” diye sunduğu gerçek bir özgürlük değil onların hâkim olduğu yaşam alanıdır, onlar bizi özgürlüğe davet ederken gerçekte kendi hâkimiyet alanlarına davet ediyorlar. Onların özgürlük çağrısı bir aldatmacadır. Namık Kemal, “Senin aşkının esirin olduk ey hürriyet / Gerçi kurtulduk esaretten” derken bu gerçeği farkında olmadan ifade ediyor. Onun nesli ve onların ardından gidenler hürriyete ulaşacağız diye esir oldular, İslam dünyasını da esir ettiler. Özgürlük esareti, en kötü esarettir ve bu esaret mikrobunun bulaşma çağı gençliktir.

Velimiz bizim istenmeyen bir durumda olmamızı istemez. Onun yanlış bir tutumdaki ısrarı dahi bizim başarımız içindir.

En az denetlenenler, görevlerini en iyi yapanlardır. Görevlerini iyi yapanlar, denetlenmekten rahatsız olmazlar.

Biz başarılı olursak velimiz, başarıya giden yolu da başarımızın neticesinde alınacak kararı da bize bırakır; bize yönelik müdahalesini en aza indirir.

İslam’da esas olan, Allah’a ve Resulüne isyanın olmadığı yerde anne-babaya itaattir. Bu sınırlar içine girdikten sonra velimizi kararlarımız konusunda ikna etmek hem bize hem eğitimimizden sorumlu olan kişilere (öğretmen ve rehberlik uzmanlarına) düşer. İkna da başarının bir parçasıdır ve çoğu zaman emek ister.

Allah (CC) yardımcınız olsun.