Türkiye tarihinde kara bir leke olarak duran 28 Şubat Darbesiyle ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulunan Hukukçu Zeynep Şen Sayımlar, aradan çok zaman geçtiğini ama birçok şeyin henüz çok taze olduğunu söyledi.
Sayımlar, "Etkilere de devam ediyor. Hatırlamak istemediğimiz bir dönem. Ben tüm yaşanmışlıkları bilemem ama kendim şahit olduğum çok şey var. Serbest avukatlık yapıyordum. Büroma danışmak için gelen insanların olaylarına şahidim. Kendi yaşadıklarım, bildiklerim genel olarak şunu söyleyebiliriz ki 28 Şubat Müslümanlar açısından hukukun ve insanlığın askıya alındığı bir zamandı. İslam'a yönelik kamu hayatında İslam'ın görünürlüğünün silmek için yapmamış, çok geniş çaplı bir çatışmaydı. Klasik dalgalardan farklı göstermeye çalıştılar. Sivillerin de işin içine katarak. Önce kamuoyu oluşturarak kamuoyunun kafasında sorular oluşturarak sergiledikleri, yargılandıkları ve mahkum ettikleri Müslümanlarla ilgili biz bildiklerimizden eğiminiz ama bilmediklerimiz 'acaba!' dedirttiler. Kimse insan hakları ihlallerini takip edemedi ve savunamadı. Hak arayışlarını açıkça yürütemedi. Sivil toplum kuruluşları üzerinde büyük bir baskı bir fetret devri yaşandı. Pek çok sivil toplum kurulusu kapılarını kapattı ve faaliyetlerini durdurdu. Zaten pek çoğuyla ilgili soruşturmalar kovuşturmalar soruşturmalar da yapıldı." dedi.
"Yüzde 100 haklı olunan konularda yüzde 100 olumsuz sonuç alınıyordu"
Hukukçu Zeynep Şen Sayımlar
Konuşmasının devamında Sayımlar, şunları aktardı:
"Benim büroma memurlar, öğrenciler, avukatlar, doktorlar, hemşireler geliyordu. Ellerinde soruşturma kağıtları veya görevlerine fiilen engellenmiş, kapı dışarı edilmiş insanlar. O dönemde hayatımda ben o kadar çaresiz hissettiğimi hatırlamıyorum. Yüzde 100 haklı olunan konularda yüzde 100 olumsuz sonuç alınacağı bile bile konuşmak, yazmak, çizmek ve dava açmak çok zor bir şeydi. İnsanlar soruyordu, ne yapabiliriz? Bizim haklarımız yok mu? Var ama kullanamazsınız. Hakim ve savcılara brifingler verildi. Adil kararlar engellendi. O brifinglere rağmen idare mahkemelerinde 2 bölge idare mahkemesinde birisi Samsun biri de Bursa hakimler mevzuat ve hukuk çerçevesinde kararlar verdiler. Başörtüsü yüzünden görevden atılanların bu ihracın hukuka aykırı olduğu iptal yönünde kararlar verdiler. Fakat bu kararlar hemen bastırıldı. O hakimler veya heyet halinde mahkeme üyeleri dağıtımcılar sürgün edildi. Farklı yerlere gönderildiler. Ondan sonra hiçbir hakim bu yönde karar veremedi."
"O dönemde adaletten çok ümit yoktu"
Son olarak Sayımlar, "Davalarımı iç hukuk yolları bittikten sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de götürdüm. Oradan da çok ümitli değildim ancak insan hakları, demokrasi vesaire gibi söylemlerinin en azından biraz arkasında dururlar diye umut ediyorduk. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verme yerine topu Türkiye hükümetine attı. Bu idari düzenleme ile sürebilecek bir şey yani mahkemenin olayı hukuki nitelendirip bir karar vermesi gerekirken resmen karardan kaçırdı. Görevden kaçırmış oldu. Bambaşka bir şey tabi insanların kafasında adalet ilkesi yerleşme dediğinden her esen rüzgarla her görünen silahla her bir tehditle, birilerinin yüksek ses çıkarmasıyla insanların ibresi şaşabiliyordu. Adalet şaşabiliyordu. O dönemde adaletten çok ümit yoktu. Ama ben şunu biliyordum, her şey geçicidir, o dönemde geçecek." ifadelerine yer verdi. (İLKHA)