ŞANLIURFA - Doğu ve Güneydoğu'da artan uyuşturucu kullanımının tehlikeli boyutlara ulaştığı ifade eden uzmanlar, buna bağlı olarak da ölümler de yaşanmaya başladı. Şanlıurfa'da 23 yaşındaki bir genç, uyuşturucu kullandıktan sonra ölü bulunması tedirginliği artırdı.


Konu ile ilgili sorularımızı yanıtlayan Alimler Cemiyeti Üyesi Molla Mehmet Emin Baytar, madde bağımlılığıyla mücadelenin kurumsal olarak yapılması gerektiğine işaret ederek, "Âlimlerimiz, rehberlerimiz, kanaat önderlerimiz bu konuda çalışmaları var, ama bu tür illetlerin, bu tür hastalıkların kaynağının kurutulması noktasında en etkili noktalardan birisi de şüphesiz ki resmi kurumlardır" dedi. İşte röportajımızın tamamı…



Madde bağımlılığı sayısı neden çok artıyor?
Son yıllarda toplum içinde büyük tahribatlar söz konusudur. Bu tahribatlar içerisinde de madde bağımlılığı vardır. Madde bağımlılığı kullanımının son yıllarda özellikle küçük yaşlara kadar indiğini görmekteyiz. Elbette bunun değişik sebepleri vardır. Eğer herhangi bir çalışma yapılmamışsa bilinçli bir şekilde tahribat çalışması yapılmamışsa toplumun ifsat olması, madde bağımlılığı ve benzeri tahribatların yaşanması elbette ki mümkün değildir. Gelinen süreçte eğer ki madde bağımlılığı kullanımı aşağı yaşlara kadar inmişse bunun için ciddi alt yapılar oluşturulmuştur.



Toplumu özellikle gençleri tehlikeli bir şekilde saran bu sorunun çözümü nedir?
Sebepler belli, sorunlar belli… Bu noktada toplumu bu illetten kurtarabilecek sebepler nelerdir? Birbirleriyle orantılıdır, yani sebeplerle çözümler birbirlerine paraleldir. Sebeplerin tedavi edilmesi aynı zamanda çözümün olmasıdır. Eğer ki aile eğitimi düzenli bir şekilde İslami bir terbiye ile verilirse, çocuklar İslami bir terbiye ve edeple büyürlerse, çocuklarımıza Allah korkusunu aşılayabilirsek, bununla beraber Allah sevgisini, muhabbetini aşılayabilirsek, Resulullah'ın (s.a.v) hayatını çocuklarımıza öğretebilirsek onları koruma altına almış olabiliriz. Temel sorun bu. Biz çocuklarımıza güzel imkânlar sunmak için çalışıyoruz, onların dünyevi manada güzel bir kariyer yapmaları için elimizden gelen bütün imkânları seferber ediyoruz, ama onların belki hem dünya ve hem de ahiretlerini tehlikeye sokacak olan İslami eğitimi verme noktasında gevşek davranıyoruz. İslami bir eğitimi verdiğimiz zaman, İslami terbiyeyi verdiğimiz zaman çocuklarımıza Allah sevgisini, muhabbetini ve korkusunu aşıladığımız zaman çocuklarımız bu terbiye ile bu duygu ile büyüyecekler ve kendilerini manen bir koruma altına alacaklardır. İşte bunun temel ayağı aile eğitimidir.



Peki, bu eğitimin okul ayağı nasıl olmalı?
Eğitim sistemindeki çarpıklıkların acilen çözülmesi gerekir. Yapılan bazı iyileştirmeler, güzelleştirmeler var fakat bunlar yapılmak istenen iyileştirmeler tahribatın kat kat altındadır. Bu tamamen bedeni saran bir hastalığın herhangi bir yerine yapılan bir pansuman tedavisi gibidir. Tamamen sorunu kökten halledecek sorunu ortadan kaldıracak çözümler değildir. Bunun için ciddi manada eğitimin ilk katmanından son katmanına kadar İslami eğitim sisteminin kesinlikle yerleştirilmesi gerekiyor ve ciddi bir çalışmayla olması lazım yani göstermelik değil… Toplumun herhangi bir kesimini razı ederim mahiyetinde değil toplumumuzu kurtaracak ve muhafaza edecek olan İslam'dır, İslami değerlerdir ve bunun kesinlikle eğitim kurumlarımızın en alt kademesinden en üst kademesine kadar yerleştirilmesi lazımdır.



Başka neler yapılabilir, toplumun sorumluluğu nedir?
Yine sebepler arasında saydığız çevre ve arkadaş faktörü aynı zamanda bu tedavi edildiği vakit sorunu ortadan kaldırılmasına yönelik bir çözümdür. Toplumsal mücadelede çözüm üretirken bu sorunun kaynağının kurutulması lazım. Bu ancak toplumsal mücadele ile olur.



Madde bağımlılığıyla başka nasıl mücadele edilir?
Öyle bir asırda yaşıyoruz ki tahribatın yapılması için bütün imkânlar çok rahat bir şekilde seferber edilmiş, gençlerimizi erdemli yapan İslami değerlerden uzaklaştırmak için bütün imkânlar seferber edilmiştir. Bununla beraber gençlerimizin kendilerini koruyabilecek, kendilerini bu tür tehlikelerden koruyacak kalelerden, zırhlardan yoksun bırakıldığını görmekteyiz. Bu da sorunun diğer bir parçası... Bu noktada toplumsal bir mücadele verilmezse bireyin kendi imkânlarıyla yapacağı bazı mücadeleler yetersiz kalır.

Mücadelenin kurumsal olarak yapılması lazımdır. Kurumsal olarak STK'ların da üzerlerine düşen bazı görevleri vardır. Âlimlerimiz, rehberlerimiz, kanaat önderlerimiz bu konuda çalışmaları var ama bu tür illetlerin bu tür hastalıkların kaynağının kurutulması noktasında en etkili noktalardan birisi de şüphesiz ki resmi kurumlardır. Resmi kurumlar eğer ki bu tür illetleri toplum içinde yaymak isteyen bunun çabasını veren kişi veya mercilere karşı caydırıcı önlemler almazsa belki bir manada toplumun toplumsal mücadele vermesinin de bir anlamı kalmayacaktır. Kesinlikle şunu diyoruz ki; devlet kurumlarının hukuki olarak bu tür tahribatları yaygınlaştırmaya çalışanlara karşı kesinlikle caydırıcı önlemler alması lazım. Zira hâlihazırda yasalardaki açıklık caydırıcı değil tam tersine cesaret vericidir. Eğer caydırıcı olsaydı kişi bir kere düşüneceğine iki kere düşünür öyle karar verirdi.



Son zamanlarda resmi makamlarca bu sorunun çözümü için bazı adımlar atılmaya çalışılıyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?
Son zamanlarda bu sorunun çözümüyle ilgili olarak bu tür tahribatların ve bu tür toplumsal bozulmanın önüne geçmek amacıyla devlet tarafından da gerekli bazı çözümlerin yürürlüğe konulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Bu çözümler bir nebze fayda verebilir. Gençlerin camiye yönlendirilmesi, çocukların camiye gitmeye teşvik edilmesi bunlar güzel gelişmelerdir. Bu noktada bunlar bugün değil yıllar önce yapılması gerekiyordu, fakat biz şunu görüyoruz ki memleketimizde bir zamanlar gençlerimizi İslami değerlerden koparmak için, neslimizi ifsat etmek için akla hayale gelmeyen faaliyetler yürütüldü. Bizim şehirlerimizde, topraklarımızda gençliğimizin muhafazası adına, geleceğimizin muhafazası adına çok ciddi çalışmalar içerisine girmiş, ciddi bedeller ödemiş ve gençliği bu tür tahribatlardan korumak için geçmişte ciddi çalışmalar yapmış ve bundan dolayı da mağdur edilmiş, bedel ödemiş kesimleriz bizler. Bunun mücadelesini biz bugün vermiyoruz, camia olarak STK'larımızla Peygamber Sevdalıları olarak gerek günümüzde gerek geçmişte bunun çalışmasını biz ciddi manada yapmışız ve karşılığında çok ciddi bedeller ödemişizdir. Neslimizi ve gençliğimizi muhafaza etmek için yüz binlerce kişiye Kur'an dersi verdik. Fakat o dönemlerde yapılan bu çalışmalardan rahatsız olan bazı kesimler, toplumun İslami bir renge bürünmesinden rahatsız olan bazı kesimler bu tür bir çaba içerisine giren gençlerimize İslam'ı öğretmeye çalışan, çocuklarımıza İslami değerleri aşılamaya çalışan binlerce kardeşimizi gözaltına aldılar, binlerce insanımızı işkencelerden geçirdiler, binlerce kardeşimizi memuriyetlerinden, işlerinden ettiler. Geçmişte yapılan bunca faydalı çalışmaları engellemek için bu tür girişimlere başvuruldu. Gerekçe ise sistemin bekası... Topluma İslami rengi vermeye çalışanları toplumla aralarını ayırdılar, toplumla iletişim içerisine girmesinin önüne geçtiler, yüzlerce-binlerce insanı cezaevlerine koydular ki bu insanların toplumu ıslah etmelerden başka bir amaçları yoktu. Âlimler, kanaat önderleri toplumun geleceğini gören insanlardır. İşte toplumla İslam'ın arasındaki bağ kopunca, toplumu muhafaza edecek, toplumu gezele sevk edecek âlimlerle, kanaat önderleriyle, bu iş için çalışan insanlarla toplumun arası kesilince, gençliğin arası kesilince gençlik önüne konulana meyletmek zorunda kalmıştır. Gençlerin önüne nefislerini ve zevklerini tatmin edecek şeyler koydular ve gençliğimiz İslami duygulardan habersiz kendilerini koruyacak, muhafaza edecek İslami değerlerden habersiz sadece kendi zevkini tatmin edebilecek imkânlarla karşı karşıya bırakıldı. Sonuç olarak toplumumuzda bu illetlerin ne kadar çabuk yaygınlaştığını görmekteyiz. Temel sebepte budur şayet bunlar yaşanmasaydı, toplumun âlimlerle, mütedeyyin insanlarla arası koparılmasaydı toplum bu hale gelmesi mümkün değildi.



Son olarak neler söylemek istersiniz?
Devlet madde bağımlılığıyla ilgili bir çalışma yapacaksa lokal tedavilerden ziyade, pansuman tedavilerden ziyade kesinlikle toplumun her katmanına, devletin her kurumuna bu tür önlemlerin konulması lazım. Bir taraftan çocuklar camiye teşvik edilecek diğer taraftan yine aynı şekilde çocukların ulaşabilecekleri bütün kötülükler de açık bırakılacak, bu bir çelişkidir. Bu uygulamalarla toplumu ıslah etme amacı güdülmüyor. Fıkıhta bir kaide vardır, kötülüğün defedilmesi, kötülüğe giden yolların kapatılması iyiliği çağrıştıran şeylerden daha evladır. Eğer biz iyiliğe ve kötülüğe giden yolları eşit şekilde açık bırakırsak insanlık daha ziyade kötülüğe meyledecektir. Bu nedenle kötülüğe giden yollar kesinlikle kapatılmalıdır. Ondan sonra iyiliğin yolları açılmalı ve iyilik teşvik edilmelidir. Ama kötülük ile iyilik paralel bir şekilde yürütülecekse bu iyiliğe teşvik noktasında samimiyetsizliğini gösterir. (Osman Gülebak/Emin Polat -İLKHA)