ALEYHİMİZE DE OLSA ADİL OLMALIYIZ -1

Abone Ol

Niyetim bu hafta Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve af iklimi gitmeden birkaç son hatırlatma yapmaktı; ama ülkemizde İstanbul Büyükşehir Belediyesi merkezli bir tutuklama ve yargılama furyası başlayınca şahitlik ve nasihat babından bir katkı sunmak istedim. Ve her nedense aşağıdaki kıssa gelip önüme düştü ve illaki beni yaz dedi.

Eh, biz de yazalım. İnşaallah sözün ulaştığı herkes kendine düşen hisseyi alır.

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi Sad b. Ebi Vakkas’tı (r.a.). O, Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu nedenle caminin etrafındaki arsaları kamulaştırır. Arsası camiye bitişik olan bir Yahudi hariç herkes arsasını bedeli karşılığı camiye devreder. Vali arsasının değerini fazlasıyla verdiği halde Yahudi adam arsasının kamulaştırılmasını istemez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve arsanın bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Yahudi, Müslüman bir komşusuna sızlanarak derdini anlatır: “Bana zulmedildi.” der. Bunun üzerine Müslüman komşu: “Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini ona anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler.” der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Ona, bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterir ve: “İşte halife bu zattır.” derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer (r.a), adamı dinler. Sonra yerden aldığı bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar:

“Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim!”

Kısa ve öz bir cümle…

Anlamı deryalar kadar derin, dağlar kadar yüklü bir cümle…

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur:

“Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam, ihtişam ve debdebesi nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde? Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.”

Nihayet Şam’a varır. Sonuç alamayacağını düşünerek valiye gitmek istemez. Bununla beraber, ‘Mademki yorulup buralara kadar geldim, bari halifenin yazdığı cümleyi götürüp valiye vereyim.’ der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır ve der ki:

“Medine’deki halifenin size mesajıdır.”

Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırır ve Yahudi adama şöyle der:

“Arsanız size geri verilmiştir.”

Yahudi adam, bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını tahmin edemediği için hayret eder. Merak ve dehşet içinde şu soruyu sorar:

“Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız?”

Şam valisi Hz. Sad bin Ebi’l Vakkas (r.a), ona anlatmaya başlar:

“Bak, sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın! İslam’dan önce ben ve halife Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, çok kalabalık bir çete grubu develerimize zorla el koydu. Bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da ‘Gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder.’ dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp bir tercüman vasıtasıyla durumu krala anlattık. Kral Nuşirevan bizi dikkatle dinledi. Ardından her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi… (Devam edecek)