Aksa Tufanı ile Bundan Sonrası

Abone Ol

7 Ekim Aksa Tufanı 3.yılına girerken ajanslar, dün itibariyle şehid sayısını 67 bin 173 olarak açıkladılar. Tabi enkaz altında kalanlarla bu sayının birkaç yüz bini aştığı da biliniyor.

Buraya kadar her şey malum. Bundan sonrası için öngörüler nelerdir? İsterseniz sekiz madde ile özetleyelim.

Birincisi: Kardeşleri acı çekerken, onları dertleriyle başbaşa bırakarak yaşadıklarını zannettikleri müslümanlığın, gerçekten tatsız, tuzsuz, ham ve ruhsuz olduğunu fark eden kitlelerde, yeni bir düşünce ve pratik gelişecek. Bu ise dinin esasında olduğu halde geri plana bırakılan “rüku edenlerle beraber rüku edin”, “hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın” gibi yüzlerce ilâhi emre imtisalin şevkini, heyecanını diriltecek.

İkincisi: Yine ümmet coğrafyasında özellikle ilmi disiplinler başta olmak üzere sivil statüler, kıymet atıfları, kanaat ölçütleri bundan böyle amasız, çünküsüz mazlumdan yana samimi duruşa göre belirlenecek. “Filanın acayip ilmi var” tespiti, alim sayılmak için asla yeterli görülmeyecek. “Filan kimse müthiş bir politikacı, işte şu sürükleyici bir lider, aha bu şeyh” diye devam eden tanımlar eksik sayılacak, roller, büyük gövdenin ağrıyan kısmıyla nasıl ilgileniyorsa ona göre tamamlanacak.

Üçüncüsü: Tarikatler, cemaatler, küçük büyük İslami gruplar, artık daha fazla; “bugün Allah için ne yaptın?” sorusunun en güncel yorumuna yönelecekler ve bunu şöyle te’vil edecekler: “Bugün ehl-i kıblenin bir yarasını sarmak için ne yaptın?”, “Bugün uluslararası siyonist çeteye karşı ve diğer emperyalist şer güçlere karşı ne yaptın?”, “Bugün, başkasının dünya ve ahireti için ne yaptın?” “Bugün Kuds-ü Şerif ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için ne yaptın?”, “Bugün en büyük farz vazife olan İttihad-ı İslam için ne yaptın?” “Bugün ayrılığa karşı, ırkçılığa karşı uhuvveti büyütmek için ne yaptın?”

Dördüncüsü: Dava, cihad, direniş, şehadet, adanma, diğergamlık gibi dünyevileştikçe omuzdan yere bırakılan güç ve kuvvet frekanslı kavramlar, kapatıldıkları zindanlardan serbest bırakılacak. Bunları, nefsin arzuladığı tarzda eğip bükmeye, düşmanın istediği biçimde lügatleştirmeye itirazlar, vücut bulup fiili disiplinlere dönüşecek. Böylece bir şer örgütüyle, hele de tüm yeryüzünün örümcek ağı gibi en kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir azgın örgütle, ancak karşı bir örgütlenme ile mücadele edilebileceği daha iyi anlaşılacak.

Beşincisi: İnsaf ehli yahudiler de dahil, tüm dinlerin temel dayanakları konumundaki adalet, merhamet ve güven duygusunun bu son süreçte fazlaca tetiklenmesi, uluslararası sistemi yeni bir paradigmaya zorlayacak. Gücün mutlak hakimiyetine karşı, konforla avutularak sürekli baskılanan insani aidiyetler, daha açık biçimde anlam arayışına yönelecek.

Altıncısı: israilin faydasına olduğu düşünülen kim ve ne varsa, hızla hakimiyet ve çıkar alanlarının dışına itilecek. Elindeki teknoloji, silah ve maddi kaynakları şantaj olarak kullanma rahatlığının da foyası fazlasıyla ortaya çıktığı için, uzun vadede bunun da etkisi kırılacak.

Yedincisi: Aksa Tufanının, bölgedeki en büyük etkisi, işgal rejimiyle normalleşme trendini yavaşlatmasıdır. Gazze direnişi hakkında, Arap Dünyasındaki aleyhte propaganda, bu yavaşlamayı durdurmaya yetmedi, bundan sonra da yetmeyecektir.

Sekizincisi: Kadın, çocuk ve savunmasız sivil halkın, savaşan bir taraf değilken rasgele öldürülmesine tepki olarak yükselen vicdani refleks, batı dünyasında halkların değer yargılarını nasıl yerinden oynattıysa, bu sarsıntı büyüyerek devam edecek ve rönesans aydınlanmasının salt şiddeti besleyen özünden kopuşları çoğaltacaktır. Ve bu da haliyle Gazze’linin sabır ve sebatında parlayan nuru, yalnızca kilise çevresinde değil, insani erdemlere bağlı kalan çevrelerde de parlatacaktır.

Bu nurun doğması için ödenen bedel, bütün bunların şahididir.

Mevlâ, şehidlerin bereketinden mahrum eylemesin.