Aile Yılı
En önemli değerlerimizi korumak adına gün, ay, yıl tahsis ettikçe o konuda bir gerileme var, o değerlerle ilgili eksilerdeyiz demektir. “Babalar Günü”, “Anneler Günü”, “Sevgililer Günü” ve şimdi de “Aile Yılı”… Onlara saygıda veya verilen değerde bir zaafiyet oluştukça, vicdanımızdan yükselen tazir seslerinden kurtulmak için gün belirliyoruz gibi…
Babasının yanında bebeğini kucağına almaya haya eden (ki bu da yanlıştı) bir nesilden, anne babasını sokağa atacak kadar vicdansızlaşan ucube yaratıklara evrilince “Babalar Günü”, “Anneler Günü” ihdas ediliverdi. “Vicdanın sesinden kurtulmanın kaçamak yolları mı?” diye düşünmemek elde değil.
Her bir anne babanın 9-10 çocuğuyla övündüğü kalabalık çekirdek aileden, yalnızlıktan bunalım geçiren “çift kişilik küçük aile” tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, “Aile Yılı” ilan ederek kendisi yoksa da bari ismi olsun gibi bir durumla karşı karşıya kaldık.
Ha bir de tabii ki aileye düşman, cahil-cühela nesil düşmanları da ortalıkta cirit atmaya başlayınca ve bu anlamda tehlike çanları çalmaya başlayınca “Aile” dedik.
Bunları söylerken, sakın değerlerimizle ilgili gün belirlemeye karşıymışım gibi anlaşılmasın! Bu konularda gün belirleme ihtiyacı hissediyorsak, o zaman ilgili konularda iyi durumda değiliz demek istiyorum.
Madem iyi durumda değiliz ve bu değerlerimizi koruyalım diye gün, ay, yıl ilan ediyoruz; o zaman da arka planda hummalı bir çalışmanın olması gerekmektedir.
Öncelikle, millî güvenliğimizi tehdit edecek kadar aileyi sarsan yapılara karşı tavizsiz adımların atılması büyük bir gerekliliktir. “Cinsel yönelim/eğilim” adı altında, cinsiyetteki rolleri karıştırarak fıtrata meydan okuyan hastalıklı yapılara karşı tavizsiz tavır sergileyerek aileyi korumaya çalışmalıyız.
Ailenin korunmasıyla ilgili afiş ve ilanlara saldıracak kadar kuduzlaşanlara karşı acil ve etkin tedbirler alınmalıdır. Ailenin korunmasına dair ihtiyaç zirve yaptı ki bu yılı “Aile Yılı” olarak ilan ettiysek, o zaman bu alana yoğunlaşmak lazım.
Aileyi tehdit eden pespayeliklere, rezilliklere, çirkefliklere izin verilmemelidir. Örneğin, gündüz kuşağı programlarında çarpık ilişkileri algılarda normalleştirecek düşüklüklere artık izin verilmemelidir.
Ailenin korunması için yapılan program ve etkinliklere destek verilmeli; benzer programların artırılması için teşvikler yapılmalıdır.
HÜDA PAR Kadın ve Aile Başkanlığı’nın, son zamanlarda Ankara, İstanbul ve en son da Batman’da gerçekleştirdiği “Son Kale Aile” panelleri, bu anlamda çok değerli çalışmalardı. Benzer çalışmaların devam ettirilmesinde fayda vardır. Buralara katılım daha da yoğunlaştırılmalı; ilgi ve alaka artırılmalıdır.
Allah korusun, son kalemizi kaybedersek; işgal altında, her şeyimizi kaybetmiş olacağız demektir. Basite almayalım.